anlami-nedir.com, nedir, nedemek
Kelime ve Karakter Sayacı

light

Kelimeler > L ile başlayan kelimeler > light nedir ?
light
light, light nedir ,light ne demek
  • yumuşak

    sıfat Dokunulduğunda veya üzerine basıldığında çukurlaşan, eski biçimini kaybeden, katı karşıtı"Pamuk yumuşaktır."

  • ufak

    sıfat Boyutları normalden küçük"Ufak ev."

  • ışık

    isim Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk"Okuyabilmek için kapıdaki ışık yeterli değildi." - H. E. Adıvar

  • açık

    sıfat Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı"Açık pencereden, pastırma yazının mavi ışıkları girmekte." - E. Atasü

  • güç

    isim Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet, efor"Zihin gücü. Yaşama gücü."

  • güç

    sıfat Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, kolay karşıtı"Bir sanat eserini tenkit ne güç iştir!" - A. M. Dranas

  • ağır

    sıfat Tartıda çok çeken, hafif karşıtı"Kurşun, ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır."

  • Az

    sıfat Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı"Heykel konularının parmakla sayılacak kadar az olduğunu ileri sürüyordu." - B. R. Eyuboğlu

  • elektrik

    isim, fizik Maddenin elektron, pozitron, proton vb. parçacıklarının hareketleriyle ortaya çıkan enerji türü

  • eksik

    sıfat Bir bölümü olmayan, noksan, natamam"Bu kitap eksik, baş tarafı yok."

  • nur

    isim Aydınlık, ışık, parıltı, ziya

  • zor

    sıfat Sıkıntı veya güçlükle yapılan, kolay karşıtı"Sabır güzel, faydalı fakat zor şeydir." - B. Felek

  • dünyaya gelmek

    insan, doğmak

  • ateş

    isim Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr"Bu eller, vücuda getireceği tesirle duman ve ateş içinde, bütün bir memleketin son feryadını uyandırarak soğuyup donabilirdi." - H. S. Tanrıöver

  • soluk

    isim Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava, nefes"Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı." - R. N. Güntekin

  • soluk

    sıfat Rengi atmış olan, solmuş, uçuk"General, soluk dudaklarını parmaklarının arasına alarak acı acı gülüyor." - E. M. Karakurt

  • ince

    sıfat Kendi cinsinden olanlara göre dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı"İnce minare. İnce değnek. İnce kitap."

  • zayıf

    sıfat Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan)"Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım." - S. M. Alus

  • kararsız

    sıfat Kararı olmayan"Kararsız adam."

  • fener

    isim Saydam bir maddeden yapılmış veya böyle bir madde ile donatılmış, içinde ışık kaynağı bulunan aydınlatma aracı"Sigara içilmeyecek, kibrit, fener yakılmayacaktı." - Ö. Seyfettin

  • hafif

    sıfat Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı

  • alev almak

    tutuşmak, yanmaya başlamak"Alevi ve bağrışmaları gören kadın erkek herkes evimizin bahçesine doldu." - E. İ. Benice

  • kolay

    sıfat Sıkıntı çekmeden, yorulmadan yapılabilen, emeksiz, zahmetsiz, güç ve zor karşıtı"Cebimde mevcut paradan bu kadar bir şey buna tahsis etmek pek kolaydı." - H. Z. Uşaklıgil

  • lamba

    isim Petrol gibi yanıcı bir madde yakarak veya elektrik akımıyla içindeki teller akkor durumuna geçerek ışık veren alet"Saat kaçtı bilmiyorum, lambalar söndü / Anladım ki davetliler evlere döndü" - E. B. Koryürek

  • hafifmeşrep

    sıfat Davranışları, içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışına uymayan (kadın), hafif yollu

  • budala

    sıfat Zekâca geri olan (kimse), alık"Biz ondan yaşlı üç akıllı bu budalaya inandık." - H. R. Gürpınar

  • parlak

    sıfat Parlayan, ışıldayan"Siyah, çıplak dallarda henüz kuruyamayan su damlaları parlak, mavi birer boncuk gibi parlıyordu." - H. E. Adıvar

  • pırıltı

    isim Pırıldayan şeyin yansıttığı ışık"Binbir façetalı bir elmas, her façetada ayrı bir pırıltı." - C. Meriç

  • basit

    sıfat Yapılması veya anlaşılması kolay olan, karışık olmayan, bayağı"İşte en basit bir sebep. Belki sadeliğinden tuhaf geliyor insana." - N. F. Kısakürek

  • parlatmak

    -i Bir yüzeyi düzgün ve parlak duruma getirmek, parlamasını sağlamak"Derdini anlayan birini bulmak sevinci küçük gözlerini parlatmıştı." - H. E. Adıvar

  • önemsiz

    sıfat Önemi olmayan, ehemmiyetsiz

  • yanmak

    nsz Birleşiminde karbon bulunan maddeler, ısı ve ışık yayarak kül durumuna geçip yok olmak"Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir." - Anayasa

  • neşelendirmek

    -i Neşeli duruma getirmek, şenlendirmek, keyiflendirmek

  • ahmak

    sıfat Aklını gereği gibi kullanamayan, bön, budala, aptal"En doğru, en yüksek fikir, bir cahil veya ahmağın elinde gülünç, değersiz bir hâle gelebilir." - M. Kaplan

  • güçsüz

    sıfat Gücü olmayan, âciz

  • kolayca

    sıfat Oldukça kolay

  • yakmak

    nsz Kına, yakı vb.ni koymak, sürmek

  • aydınlatmak

    -i Karanlığı giderip görünür duruma getirmek, ışıklandırmak"Işık yüzüne tam tepeden düşüyor ve onu iyice aydınlatıyordu." - T. Buğra

  • aydınlık

    isim Bir yeri aydınlatan güç, ışık"Azar azar büyüyen aydınlığa doğru var gücümle koşuyordum." - N. Eray

  • berrak

    sıfat Aydınlık, açık"Bu sabah hava berrak / Bu sabah her şey billurdan gibi" - C. S. Tarancı

  • aciz

    isim Gücü bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük"Kendimde mukavemet yerine zaaf, taarruz yerine aciz, mücadele yerine gevşeklik hissediyorum." - E. İ. Benice

  • tutuşturmak

    -i Tutuşmalarını veya tutuşmasını sağlamak"Mutfakta maltız zaten yanmaktadır, anne iki gözlü ocağı da tutuşturuyor." - T. Buğra

  • yeğni

    sıfat Ağır olmayan, hafif

  • anlama

    isim Anlamak işi, anlamaklık, derk, fehim, intikal, tefehhüm, vukuf"Lavabonun aynasında yorgun bir suratla kendini anlamaya çalışan bu adama bakıyorum." - A. Ümit

  • aşikâr

    sıfat Açık, apaçık, belli, meydanda"Tek bir yudum bile almıyordu bardağından ama zaten yeterince içtiği aşikârdı." - E. Şafak

  • becerikli

    sıfat Becerisi olan, elinden iş gelen, usta, maharetli, mahir, mahirane"Halk, onun çok becerikli bir müdür olduğuna inanır." - S. Birsel

  • belirgin

    sıfat Belirmiş durumda olan, göze çarpan, besbelli, açık, bariz, sarih"Sesindeki meydan okuyuş öyle belirgin ki ona iyi davrandığıma pişman olacağım neredeyse." - A. Ümit

  • canlandırmak

    -i Canlanmasını sağlamak, canlanmasına yol açmak

  • ehemmiyetsiz

    sıfat Önemsiz"Ama en ufak, en ehemmiyetsiz şeyi derin derin düşünür." - Ö. Seyfettin

  • endişesiz

    sıfat Endişesi olmayan

  • gailesiz

    sıfat Gaile çıkarmayan"Gailesiz iş."

  • gerçekleşmek

    nsz Gerçek olmak, gerçek duruma gelmek, meydana gelmek, tahakkuk etmek"Sevgililerin birbirine kavuşması gerçekleşmeyecek bir uzak umut olarak gözükür." - M. And

  • gün ışığı

    isim Aydınlık

  • hafifçe

    zarf Hafif olarak, hafif bir biçimde, belli belirsiz"Esmer yüzünün hafifçe kızardığını, gözlerinin garip bir ışıkla yanmaya başladığını görüyoruz." - E. M. Karakurt

  • inmek

    -den Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek

  • konmak

    -e Kuş, kelebek, uçak, toz vb. bir yere inmek"Bir bülbül gelip konmuştu havuzun kıyısına." - Ç. Altan

  • parlaklık

    isim Parlak olma durumu, revnak"Taşlarımız öyle güzel parlardı ki o parlaklığı görme uğruna bütün gün sürekli silmeyi bile düşündüğüm olurdu." - A. Kutlu

  • parıldamak

    nsz Işık saçmak, parlamak"Suların kenarında Sarayburnu içli, hisli ve sırlı bir nur içinde parıldar." - A. Ş. Hisar

  • rastlamak

    -e Bir kimse ile karşı karşıya gelmek, karşılaşmak, rast gelmek, tesadüf etmek"Hava kararmaya başladığında, mezarlıkta sadece bir kişiye rastladı." - İ. O. Anar

  • tutuşmak

    -e Birbirini tutmak, birbirine ilişip dokunmak

  • yola düzülmek

    gidilecek yere doğru yola çıkmak

  • yüksüz

    sıfat Yükü olmayan

  • ziya

    isim Işık"Dışarıda, batmış güneşin bıraktığı ziya artık fersizleşiyor." - R. H. Karay

  • çevik

    sıfat Kolaylık ve çabuklukla davranan, tetik, atik, atik tetik"Sofrada Atatürk'ün pek kuvvetli ve çevik birkaç arkadaşı vardı." - F. R. Atay

  • üzerine düşmek

    üstüne düşmek"Gerinerek kollarını yana doğru açarken başını divanın yastıkları üzerine koyuyor." - E. M. Karakurt

  • ışıklı

    sıfat Işığı olan, aydınlık, ışıklandırılmış, nurlu, nurani, ziyalı, ziyadar"Tünelin ışıklı ucundan doğru bir esinti geliyor." - A. Ağaoğlu

  • Beslenme ve Diyet, Diğer ürünlerden yaklaşık yüzde 33 oranında daha az kalorili ya da yüzde 50 daha az yağlı besinler. Az kalorili ya da az yağlı ürünler yüzde 50 az sodyum (Na) içeriyorsa bu da light olarak nitelendirilir.
  • ışık, aydınlık, güneş ışığı, gün ışığı, lamba, ışık,
  • anlaşılır
  • ayağına tez
  • başı dönmüş
  • güneş ışığı
  • hazmı kolay
  • iyi mayalanmış
  • sersemlemiş
  • yakmak tutuşturmak
  • yanında bagaj olmadan
  • yükü hafif
  • ışık veren şey
  • ışık vermek
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş

Yeni Bir Kelime Öğren?

  • köle
  • bitmek tükenmek bilmemek
  • cilve
  • asalaklık
  • erkek arı
  • vızıldamak
  • vızıltı
  • büyü
  • tufeyli
  • parazit

anlami-nedir.com'u Türkçe dil araçları sunan bir sözlüktür, yakın zamanda sadece anlamlar değil türkçe ingilizce sözlük, akademik aramalar ve birçok edebi araç ile karşınıza çıkacaktır.

anlami-nedir.com içeriklerini öncelikle TDK'dan sonra ise editörlerin kontrolünden geçirerek sizlere sunmaktadır, eğer bir hatalı kısım gördüyseniz lütfen iletişim'e geçiniz

Sizde Türkçemize katkıda bulunmak ve bilinmiyenleri aktarmak isterseniz editör olup paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Yunus Emre : "Biriktirdiğin değil, paylaştığın senindir"

Takip edin

Sitemap Yasal Konular İletişim Hakkında İndeksler Son Eklenenler Kelime Sayacı