-
bir solukta : zarf Çabucak"Kırık tahtaları bir solukta yan yana çattılar." - L. Tekin
-
ses soluk : isim Patırtı, gürültü
-
soluk borusu : isim, anatomi Gırtlakla bronşlar arasında bulunan, yaklaşık 12 santimetre uzunluğunda, havanın akciğerlere girip çıkmasını sağlayan boru, nefes borusu
-
gürsoluk : zarf Nefes nefese"Çocukcağız gürsoluk, olup biteni, duyduklarını, gördüklerini anlattı." - G. Sazak
-
soluk almadan : zarf Büyük bir dikkatle"Kendisini soluk almadan dinleyen sınıfın karşısında, talebesinden birini ayağa kaldırmış, konuşuyordu." - Y. Z. Ortaç
-
soluk darlığı : isim Soluk alamaz duruma gelme, nefes darlığı
-
soluk kesici : sıfat Çok heyecan veya korku veren
-
soluk soluğa : zarf Koşmaktan güçlükle soluk alarak, sık sık soluyarak, yorgun, bitkin veya telaşlı bir biçimde, nefes nefese"Soluk soluğa kuytu bir yere sinip kafasını toplamaya çalıştı." - İ. O. Anar
-
soluk aldırmamak : ara vermeden çalıştırmak, vakit bırakmamak"Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı." - R. N. Güntekin
-
soluk almak : havayı ciğerlere çekmek, nefes almak"Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı." - R. N. Güntekin
-
soluğu (bir yerde) almak : bir yere hemen gitmek veya sığınmak"Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı." - R. N. Güntekin
-
soluğu kesilmek (veya tutulmak) : soluk almaz duruma gelmek"Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı." - R. N. Güntekin
-
soluğunu kesmek : bir şey çok heyecan veya korku vermek"Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı." - R. N. Güntekin