- yüznumara
isim Tuvalet
- başlık
isim Genellikle başı korumak için giyilen şapka, serpuş"İyi ki güneş açmış, sıcak basmış da başlığını sıyırınca yüzünü görmüş, tanımışlardı." - N. Cumalı
- madde
isim Duyularla algılanabilen nesne
- ana
isim Anne"Anası mutfakta bir tabağa marul doğruyor." - Y. Atılgan
- akıl
isim Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us
- göbek
isim İnsan ve memeli hayvanlarda göbek bağının düşmesinden sonra karnın ortasında bulunan çukurluk"Düğmeleri birer birer açtı göbeğine dek." - Z. Selimoğlu
- önde gelmek
önemli durumda olmak"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
- kafa
isim İnsan başı, ser
- kaymak
isim Sütün veya yoğurdun yüzünde zar durumunda toplanan, açık sarı renkli, koyu yağlı katman, krema
- kaymak
nsz Düz, ıslak, donmuş veya kaygan bir yüzey üzerinde sürtünerek kolayca yer değiştirmek"Sol tekerlekler küçük bir hendeğin içine kaydı." - O. C. Kaygılı
- sevk
isim Gönderme, götürme"Sevk gününü, raporun ismini, uğrayacağı limanları yazdım." - R. H. Karay
- tepe
isim Bir şeyin en üstteki bölümü"Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." - S. F. Abasıyanık
- konu
isim Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu, süje"Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım bazen." - Y. Z. Ortaç
- burun
isim, anatomi Alınla üst dudak arasında bulunan, çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı
- baş
isim, anatomi İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- baş
isim Çıban
- doruk
isim Dağ, ağaç vb. yüksek şeylerin tepesi, en yüksek yeri, zirve, şahika"Dağ doruğu gibi yüce, pembemsi bir kaya yükseldi iskelemizde." - A. Erhat
- pruva
isim, denizcilik Geminin veya sandalın ön tarafı, baş bölümü"Gök çakınca pruvadaki gemici: Oradalar! diye gösterdi." - Halikarnas Balıkçısı
- beyin
isim, anatomi Kafatasının içinde beyin zarları ile örtülü, iki yarım küre biçiminde sinir kütlesinden oluşan, duyum ve bilinç merkezlerinin bulunduğu organ, ensefal, dimağ
- kişi
isim Kadın veya erkeğe verilen genel ad, şahıs, zat, nefer"Sınıfta, sürekli olarak numarası yaramazlar listesinin başına yazılan kişi bendim." - A. Kutlu
- kaynak
isim Bir suyun çıktığı yer, kaynarca, pınar, memba, göz"Sonra yavaşça kaynağa doğru eğildi." - Y. K. Karaosmanoğlu
- başkan
isim Bir topluluğun, bir toplantının veya bir derneğin başında bulunan kimse, reis, reis bey"Yeni müsteşar, yarın daire başkanlarını olağanüstü toplantıya çağırmış." - A. Ümit
- kopuk
sıfat Kopmuş"Kopuk düğme."
- zihin
isim Canlının duygu ve davranışlar dışındaki ruhsal süreç ve etkinliklerinin bütünü
- gayret
isim Çalışma, çaba, çalışma isteği"Arkadaşlarına yardımcı olmak arzu ve gayreti onu acıklı bir duruma düşürüyordu." - M. Yesari
- yardım etmek
kendi gücünü, imkânlarını başka birinin iyiliği için kullanmak"Oğlunun yardım dileyen bakışlarını görmezden gelerek kahvaltı masasına oturdu." - E. Şafak
- Başak
isim Arpa, buğday, yulaf vb. ekinlerin tanelerini taşıyan kılçıklı başı"Toprak üstünde ne tütün fidanı ne buğday başağı bırakmışlar." - A. Ş. Hisar
- müdür
isim İdare eden, yöneten"Yazı işleri müdürleri böyle öyküler istiyorlar." - N. Cumalı
- pınar başı
isim Pınarın etrafı"İşte bir pınar başındayım; oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar." - R. H. Karay
- baş bağlamak
başına bir örtü örtmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- baş koymak
bir şey uğruna ölümü göze almak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- baş olmak
küçük bir işte de olsa yönetici olmak, sözü dinlenir bir kimse olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- baş yapmak
kuaför saç bakım ve tuvaleti yapmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- başına geçirmek
başına giymek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- zirve
isim Doruk"Dağın zirvesi."
- birinci olmak
başta gelmek, önde gelmek
- meydana çıkarmak
açıklığa kavuşturmak, ortaya çıkarmak, belli etmek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
- reis
isim Başkan
- dümen kırmak
yön değiştirmek
- yönelmek
-e Belli bir yön tutmak, yüzünü belli bir yöne doğru çevirmek, teveccüh etmek, yönlenmek"Aslına yönelerek meseleyi kavramaya çalıştığımızda insan ve teknoloji arasındaki ilişki son çağların bir olayı değildir." - İ. Özel
- lider
isim Önder, şef"İhtilal partisinin liderini yakından ilk defa tanıyacaktım." - F. R. Atay
- önder
isim Gücü, ünü ve toplumsal yeri dolayısıyla, belli zaman ve durumlar içinde, ilişkili bulunduğu küme veya toplumun tutum, davranış ve etkinliklerini değiştirip yönetme yeteneğini gösteren kimse, lider, şef, alemdar
- şef
isim Yetki ve sorumluluğu olan, yöneten kimse"İstasyon şefi. Büro şefi."
- ayarlamak
-i Bir ölçünün doğruluğunu belli bir örneğe göre düzeltmek, doğrulamak"Saati radyoya göre ayarlamak."
- yönetici
isim Yönetme gücünü elinde bulunduran kişi, yöneten kişi, idareci, menajer"Yönetici ya bir kral, padişah, sultan veya seçimle gelen parlamentodur." - C. Bayar
- kelle
isim Koyun, kuzu ve keçinin pişirilmiş başı
- yönetmek
-i Bir kurum veya kuruluşun yasalara, kurallara ve belli şartlara uygun biçimde işlemesini sağlamak, idare etmek, tedvir etmek
- aklı başından gitmek
çok sevinçten veya çok korkudan ne yapacağını şaşırmak
- aklını başından almak
bir şey birini düşünemeyecek bir duruma getirmek, çok şaşırtmak
- başına geçmek
en üstün yeri almak, önderlik yapmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- fıkra
isim, edebiyat Kısa ve özlü anlatımı olan, nükteli, güldürücü hikâyecik"Nasrettin Hoca'nın hemen bütün fıkraları insanla vicdan arasındaki münasebete ilişkindir." - B. Felek
- geçmek
-e Bir yerden başka bir yere gitmek"Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim." - T. Buğra
- gitmek
-e Bir yere doğru yönelmek
- idareci
isim Yönetici
- kullanmak
-i Bir şeyden belli bir amaçla yararlanmak"Parmaklarının arasındaki mendili eskiyinceye kadar kullandığın hiç oldu mu?" - H. C. Yalçın
- manşet
isim Gömleğin kol ağzına geçirilen, genellikle çift katlı kumaştan yapılan bölüm, kolluk
- olgunlaşmak
nsz Meyve olgun duruma gelmek
- ser
isim Baş, kafa
- seren yakası
Denizcilik, Yelkenlerin derene bağlı üst kısımları. (matafyon yakası).
- yetişmek
-e Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak"Gâvur Ali kahvedeki cemaate hiçbir şey söylemeden küçük çobanla uzaklaştı, bir nefeste ağıla yetişti." - Ö. Seyfettin
- yöneltmek
-i, -e Bir şeye belli bir yön vermek, yönelmesini sağlamak, çevirmek, tevcih etmek
- şahika
isim Doruk, zirve"Civar dağların karlı şahikalarını yeni sevgilime gösteriyorum." - R. H. Karay
- şaşırmak
nsz Ne yapmak gerektiğini bilememek, nasıl davranacağını kestirememek, içinden çıkamamak"Genç kızlar erkeklerin iltifatlarına nasıl karşılık vereceklerini şaşırmışlardı." - M. Yesari
- on taraf
- baş denizleri
- baş taraf
- baş yer
- başa koymak
- başta olan
- başta olmak
- baştan ayağa
- başı çevrili olmak
- başını kesmek
- bira köpüğü
- birikmiş basınç
- borca girmemek
- ekin başı
- esrar düşkünü
- menba
- su başı
- yapabileceğinin üstünde
- çıldırmış zıvanadan çıkmış
- önden gelen dalgalar
- üstünlük sağlamak