-
yüzbaşı : isim, askerlik Orduda rütbesi üsteğmenle binbaşı arasında olan subay
-
ön yüzbaşı : isim, askerlik Kıdemi iki rütbe artırılmış yüzbaşı
-
akbaş : isim, hayvan bilimi Yazın kutup bölgelerinde yaşayan, kışın ılık kıyılara göçen, kısa ve ince gagalı, siyah bacaklı bir tür yabani kuş, deniz kazı (Bemicla)
-
karabaş : isim Çoban köpeği
-
başı yumuşak : sıfat Uysal, söz dinler (kimse)
-
başı önünde : sıfat Uslu, çevrede gözü olmayan (kimse)
-
binbaşı : isim, askerlik Orduda rütbesi yüzbaşı ile yarbay arasında bulunan ve asıl görevi tabur komutanlığı olan subay
-
bir başına : zarf Tek başına"Candan arkadaşını bir başına bırakıp kaçıyor musun?" - N. Hikmet
-
başıbozuk : isim Düzensiz topluluk
-
büyükbaş : isim Sığır, manda vb. kasaplık hayvanlara verilen genel ad
-
demirbaş : isim Bir yerde kullanılan, bir yere kayıtlı olan, bir görevliden öbürüne teslim edilen dayanıklı eşya"Salonun demirbaşı olan piyano, yağmurlu günlerde çocukların eğlenmesi için kullanıldı." - A. Kutlu
-
başı havada : sıfat Sevinçli (kimse)
-
kocabaş : isim, hayvan bilimi İspinozgillerden, 18 santimetre uzunluğunda, sırtı kahverengi, karnı pembe bir tür kuş, flurcun (Cocothraustes coccothraustes)
-
kocabaşı : isim Köy ihtiyar heyetinin başı, muhtar
-
liste başı : isim Herhangi bir seçimde, listenin ilk sırasında olan ad
-
masabaşı : sıfat Kuruluşlarda büro benzeri yerlerde genellikle oturularak yapılan (iş, görev vb.)
-
başnokta : isim, matematik Başlangıç noktası
-
başucu : isim, coğrafya, gök bilimi Yeryüzünde bir noktada çekülün gösterdiği doğrultunun gökyüzüne doğru olan yönü
-
pazarbaşı : isim Pazarı yöneten, ona düzen veren kimse
-
başı yerde : sıfat Utangaç, mahcup (kimse)
-
başlı başına : zarf Bütün yönleriyle, tamamen"Onun başlı başına bir destan olan bu ilk kahramanlık sahasından işte böyle bir intiba ile ayrıldım." - İ. A. Gövsa
-
dersbaşı : isim Öğrencilerin tatil sonrası yeni öğretime başlaması
-
söz başı : isim Ön söz
-
elmabaş : isim, hayvan bilimi Tepeli dalgıç
-
başdenetçi : isim En üst düzeydeki denetçi, başmurakıp
-
başkafiye : isim, edebiyat Dize başlarında aynı kelime olmamak kaydıyla aynı sesleri veren kelimelerden oluşan uyak
-
mimarbaşı : isim, tarih Osmanlı sarayında, resmî yapıların onarım ve yapım işleriyle uğraşan mimarların başı
-
başspiker : isim Bir yayın kuruluşunda spiker ve sunucuların yayın sırasında başarımlarını denetleyen, gerektiğinde söyleyiş eğitimi veren kimse
-
hafta başı : isim Haftanın ilk günü
-
işbaşında eğitim : isim Hizmet içi eğitim
-
hekimbaşı : isim, tarih Osmanlı Devleti'nde sarayda hekimlik görevini yürüten en kıdemli, yetkili ve padişahın özel doktoru olan kimse
-
başhekim : isim Bir hastaneyi yönetmekle görevlendirilen hekim, başdoktor, baştabip, sertabip"Babam hastaneye gidip başhekimle görüştü." - A. Kutlu
-
kolbaşı : isim Herhangi bir ekibin, grubun, iş takımının başı
-
odabaşı : isim Hanlarda çalışan uşakların başı"Hana gelinceye kadar planını kurmuştu. Odabaşı ile hemen hesabını kesti." - Ö. Seyfettin
-
başoda : isim Geleneksel Türk evinde özellikle konukların ağırlandığı büyük ve özenli bir biçimde döşenmiş oda
-
baş ucu : isim Yatılan bir yerin baş konulan yönü veya yakını"Kadın birden silkinerek gözlerini açıyor, hemen baş ucunda Seyfi'yi görünce şaşırıyor." - E. M. Karakurt
-
parça başına : zarf Her parça için
-
başparmak : isim El ve ayakta bulunan en kalın parmak, badem parmak"Şuraya başparmağını bas, dediler, ben de bastım." - S. F. Abasıyanık
-
kırkyılın başı : zarf Çok uzun süre içinde bir kez
-
baştaban : isim, mimarlık Yunan ve Roma mimarlıklarında, sütunların üstüne oturan ve iki sütun arasındaki uzaklığın üstünü örten büyük, uzun taş kirişlerin oluşturduğu bölüm
-
delibaş : isim Koyunlarda ve danalarda görülen tehlikeli bir hastalık
-
işbaşı : isim İş yerlerinde işe başlama
-
köşebaşı : isim Bir sokağın başka bir sokakla veya caddeyle kesiştiği yer"Felek benim kurulu yayım yastı / Her köşebaşında yolumu kesti" - Pir Sultan Abdal
-
başköşe : isim Bir yerde en saygın kişinin veya büyüklerin oturması için ayrılan yer, tör"Suya en başköşeyi ayırmalarının nedeni de iyi suyun, hemen hemen memleketimizin dört bucağından fışkırmasıdır." - S. Birsel
-
başyemek : isim Ana yemek
-
yanı başı : isim Yakını, hemen yanı, omuz başı
-
baş yastığı : isim Yatakta başın altına konulan yastık
-
başaltı : isim, denizcilik Gemilerde tayfa ve erlerin ön güverte altındaki koğuşları"Bütün tayfa, sandıklarını ve torbalarını başaltıdan güverteye taşımışlardı." - Halikarnas Balıkçısı
-
baş altı : isim Yağlı güreşte pehlivanların ayrıldığı beş derecenin ikincisi
-
erbaş : isim, askerlik İhtiyaçları devletçe karşılanan onbaşı ve çavuş rütbesindeki asker
-
barbaşı : isim Bar oyunlarında sıranın sağ başında yer alan ve oyunun düzenini sağlayan kimse
-
dağbaşı : isim Yasaların veya toplum kurallarının uygulanamadığı yer
-
dağ başı : isim Dağın zirvesi, doruğu
-
tek başına : zarf Kendi kendine, yalnız olarak, münferiden"Kimse yüz vermezse tek başına oturur, hayırsever bir tanıdık beklerdi." - Ç. Altan
-
yeşilbaş : isim, hayvan bilimi Ördekgillerden, tüyleri mavi, beyaz, kara, kahverengi, erkeğinin başı yeşil renkli bir tür yaban ördeği (Anas platyrhynchos)
-
kuşbaşı : sıfat Küçük bir kuşun başı büyüklüğünde doğranmış (et vb.)"Kuşbaşı et."
-
canla başla : zarf Seve seve, her şeyi göze alarak, var gücüyle"İnsan son nefesinde bile olsa ümidini kesmiyor, hayata daha canla başla sarılıyor." - E. İ. Benice
-
başşehir : isim Başkent
-
alabaş : isim, bitki bilimi Turpgillerden, şalgama benzeyen bir bitki
-
kayabaşı : isim, müzik Bir Anadolu ezgisi ve bu ezgiyle söylenen koşma
-
saat başı : isim Her saatin ilk dakikası
-
Tepebaşı : isim Siyah pullarla işlenmiş kumaş veya giysi
-
Tepebaşı : özel, isim Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri
-
adımbaşı : zarf Birbirine yakın yerlerde, sık aralıklarla"Adımbaşı bir nöbetçi."
-
adam başı : zarf Adam başına"Bu ağır yükü ticarethaneye taşıyan sırık hamallarına adam başı birkaç mangır veriliyordu." - İ. O. Anar
-
kadın başına : zarf Tek başına kadın olarak
-
atbaşı : isim Eşit, birlikte, başa baş
-
topbaş : isim, bitki bilimi Anadolu'da özellikle Tokat yöresinde yetiştirilen açık renkli, orta boy yapraklı ve tatlı içimli bir tütün türü
-
böcekbaşı : isim, tarih Osmanlı Devleti'nde zabıta görevlisi
-
başyardımcı : isim Bir kurum veya kuruluşta görevli amirin yardımcılarından en üst düzeyde olanı"Başyardımcının canına kıymasından birkaç gün sonra, gece çalışma odama geldi." - C. Külebi
-
başkent : isim Bir devletin yönetim merkezi olan şehir, hükûmet merkezi, başşehir"Bir akşam, bu servetle başkentin en şık pavyonuna gitmişti." - Ç. Altan
-
başağırlık : isim, spor Ağır sıklet
-
başağrısı : isim Sürekli sıkıntı yaratan durum veya kimse
-
başakortçu : isim Müzik aletlerini akort edenlerin başı"Muhatabımız Silezya erganun fabrikasının başakortçularından biri imiş." - R. E. Ünaydın
-
başaktör : isim, sinema, tiyatro Başoyuncu (erkek)"Servet Bey onun başaktörünü de kumpanyaya almayı düşünmektedir." - R. N. Güntekin
-
başaktris : isim, sinema, tiyatro Başoyuncu (kadın)
-
başantrenör : isim Antrenörlerin en ustası ve deneyimlisi
-
başasistan : isim En kıdemli asistan"Smokinli başasistan ayakta durmakta." - N. Hikmet
-
başbakan : isim Hükûmetin ve Bakanlar Kurulunun başı, kabinenin başı, başvekil
-
başbayan : isim Devlet büyüklerinin eşi
-
başbayi : isim Bir dağıtım işinde bütün bayilerin bağlı bulunduğu ana bayi
-
başbuğ : isim, tarih Eski Türklerde baş, başkan, komutan
-
başçavuş : isim, askerlik Astsubay başçavuş"Başçavuş, kalabalığı dağıtmaya çalışan jandarmalara seslendi." - N. Cumalı
-
başdanışman : isim Genellikle cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve bakanlıklarda görevlendirilen, alanlarında uzmanlaşmış, tanınmış ve ehliyetli kimse, başmüşavir
-
başdekorcu : isim Dekorcuların başı, dekor hazırlamada en üst sorumlu
-
başdelege : isim Bilimsel veya diplomatik bir etkinlikte katılımcı gruba başkanlık eden kimse
-
başdenetmen : isim En üst düzeydeki denetmen, başmüfettiş
-
başdizgici : isim Bir basımevindeki dizgicilerin başı, başmürettip, sermürettip
-
başdoktor : isim Başhekim
-
başdümenci : isim Dümencilerin başı
-
başeczacı : isim Sağlık kuruluşlarında eczacılık hizmetlerinin yürütülmesinden sorumlu kişi
-
başefendi : isim Devlet dairelerinde kıdemli memur"Orada başefendinin de dalına şöyle bir biniliyordu." - O. Kemal
-
başeksper : isim Eksperlerin başı
-
başeser : isim Şaheser
-
başfiyat : isim En iyi ürün için belirlenen fiyat
-
başgardiyan : isim Gardiyanların başı"Altı gün sonra, görüşmelerini başgardiyanın odasında yaptılar." - N. Hikmet
-
başgarson : isim Şef garson
-
başgedikli : isim, askerlik En yüksek rütbeli astsubay
-
başhakem : isim, spor Yarışmayı veya oyunu yöneten hakemlerin başı, başyargıcı
-
başhemşire : isim Sağlık kuruluşlarında hemşirelik hizmetlerinin en üst düzeyde sunulması için hizmetlerin düzenlenmesinden, yürütülmesinden, denetlenmesinden sorumlu yönetici hemşire"Halil'le Kerim içeri girdiler, başhemşireyi buldular, pansuman yapıldı." - N. Hikmet
-
başhostes : isim Hosteslerin en deneyimlisi
-
başimam : isim Birden çok imam bulunan camilerde en kıdemli imam
-
başkahraman : isim, edebiyat Bir eserde başrolü oynayan kişi, başkişi
-
başkaldırı : isim Herhangi bir amaçla kurulu düzene veya devlet güçlerine karşı gelme, başkaldırma, ayaklanma, isyan
-
başkaldırmak : -e Ayaklanmak, isyan etmek"Hiçbir şeye isyan etmez, kimseye başkaldırmazdı." - P. Safa
-
başkarakter : isim, sinema, tiyatro Oyunun asıl karakteri, asli tipi
-
başkâtip : isim Bir resmî dairede veya kuruluşta çalışan kâtiplerin başı, başyazman"İki üç gün sonra kendisine saraydaki başkâtibin bir kâtibi gelmiş." - A. Ş. Hisar
-
başkatsayı : isim, matematik Bir polinomda katsayıları 0'dan farklı olan terimler içerisinde derecesi en büyük olan terimin katsayısı
-
başkemancı : isim Orkestranın yönetici durumunda olan kemancısı
-
başkeşiş : isim Başrahip
-
başkilise : isim, din b. (***) Piskoposluk makamı olan büyük kilise, katedral
-
başkişi : isim, edebiyat Başkahraman
-
başkomutan : isim Savaşta bir devletin bütün kara, deniz ve hava kuvvetlerini yöneten büyük komutan, başkumandan, serdar
-
başkonakçı : isim, hayvan bilimi Asalağın en iyi geliştiği, dolayısıyla en çok yararlandığı ve yaşamaktan hoşlandığı konakçı
-
başkonsolos : isim En yüksek derecedeki konsolos
-
başkumandan : isim Başkomutan"Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkumandanı olduğumdan, ilelebet mesut ve bahtiyarım." - Atatürk
-
başlahana : isim, bitki bilimi Yaprakları sıkı, yuvarlak başlı lahana (Brassica oleracea)
-
başmabeyinci : isim, tarih Osmanlı sarayında mabeyincilerin başı
-
başmakale : isim Başyazı
-
başmal : isim, ticaret Sermaye
-
başmekân : isim Asıl yer, en önemli yer"Sahneye koyma güçlükleri yaşanmaması için Alâiye'nin Kızıl Kule'sini başmekân olarak tasarlamıştım." - C. Uçuk
-
başmisafir : isim En değerli konuk
-
başmuallim : isim Başöğretmen
-
başmubassır : isim Gözetmenlerin başı olan kimse"Başmubassır, budaklı kızılcık dalına meraklı idi." - F. R. Atay
-
başmuharrir : isim Başyazar"Birden, koridordan geçen başmuharririn emirler veren sesi işitildi." - H. R. Gürpınar
-
başmurakıp : isim Başdenetçi
-
başmüdür : isim En üst düzeydeki müdür
-
başmüezzin : isim Birden çok müezzin bulunan camilerde en kıdemli müezzin
-
başmüfettiş : isim Başdenetmen
-
başmühendis : isim En üst düzeydeki mühendis
-
başmürettip : isim Başdizgici
-
başmüsevvit : isim Yazı müsveddeleri hazırlayan ve adına müsevvit denen memurların başkanı"Dört satırlık bir şey de olsa onun yazdığını başmüsevvit görür, tashih eder." - R. H. Karay
-
başmüşavir : isim Başdanışman
-
başmüzakereci : isim Uluslararası birlikler içinde belli bir konuyu tartışmak ve çözüme ulaştırmak üzere ülkesini temsil etmeye yetkili kılınan devlet görevlisi
-
başoyuncu : isim, sinema, tiyatro Bir filmde veya tiyatro eserinde başrolü canlandıran erkek oyuncu, başaktör
-
başöğretmen : isim İlkokullarda yönetimden sorumlu olan öğretmen, müdür, başmuallim
-
başörtü : isim Başörtüsü"Hanımlar gene bir örnek yeldirme giymişler, bir örnek başörtü örtmüşler." - S. M. Alus
-
başpapaz : isim Papazların başı olan din adamı
-
başpehlivan : isim Birçok pehlivanı yenerek gücünü kabul ettirmiş pehlivan
-
başpiskopos : isim Katoliklerde piskoposların başı olan din adamı
-
başrahip : isim Manastırlarda en kıdemli ve yönetimden sorumlu rahip, başkeşiş
-
başrejisör : isim Başyönetmen"Başrejisor yardımcılığına tayin olunursun artık." - N. Hikmet
-
başrol : isim Tiyatro veya sinemada en önemli rol
-
başsağlığı : isim Ölen bir kimsenin yakınlarına ilgi ve yakınlık gösterme
-
başsavcı : isim En üst düzeydeki savcı
-
baştabip : isim Başhekim
-
baştanımaz : sıfat Asi, isyancı, düzen bozucu
-
başteknisyen : isim En yüksek düzeyde bulunan teknisyen
-
başuzman : isim En yüksek düzeyde bulunan uzman
-
başülke : isim Sömürge imparatorluklarında sömürgelere egemen olan ülke"Vaktiyle Hindistan'ın başülkesi Büyük Britanya idi."
-
başüstü : isim, denizcilik Geminin ön bölümünde çıpanın bulunduğu yer"İçlerinden bir gönüllü istedim, baş üstüne gidip ırgatı çalıştıracak güçte bir adam." - Z. Selimoğlu
-
başüstüne : ünlem Bir isteğin, buyruğun hemen yerine getirileceğini bildiren söz, oldu
-
başvekâlet : isim Başbakanlık
-
başvekil : isim Başbakan"Başvekil olan Ahmet Vefik Paşa hemen arabasına atlayıp gitmiş." - A. Ş. Hisar
-
başvezir : isim Vezirlerin başı
-
başvurdurmak : -e Başvuru işi yaptırmak, müracaat etmesini sağlamak, müracaat ettirmek
-
başvurmak : -e Bir işin yapılması için bir kimsenin aracılığını istemek"Fakat ben ona başvurmadan belki Hatice bana müracaat eder." - N. F. Kısakürek
-
başvuru : isim Başvurma işi, müracaat"O günlerde her fakülteye ayrı başvuru yapmak gerekiyordu." - A. Kutlu
-
başvurulmak : nsz Başvuru yapılmak, müracaat edilmek
-
başyapıt : isim Şaheser"Sinan şimdi sağ olsaydı, ne başyapıtlar yaratırdı acaba?" - A. Boysan
-
başyargıcı : isim, spor Başhakem
-
başyaver : isim Yaverlerin başı olan kimse, seryaver"Ben, Falih'in tavsiyesi üzerine o gün saat üçe doğru soluğu başyaver Celâl'in yanında almıştım." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
başyazar : isim Bir gazete veya derginin başyazılarını yazan kimse, başmuharrir, sermuharrir"Namık Kemal'in tek başına kalem oynattığı alanlarda başyazarlar, fıkra yazarları, sanat eleştiricileri yetişir." - N. Cumalı
-
başyazman : isim Başkâtip
-
başyönetmen : isim Bir filmde veya tiyatro oyununda en üst düzeyde yönetmenlik yapan kimse, başrejisör
-
başyukarı : isim Bir yer altı kuyusunun üst kısmına geçmeyi sağlayan geçit
-
başıboş : sıfat Bir şeye veya kimseye bağlı olmayan"Başıboş yaşayışa alışkın değildir." - H. Taner
-
baltabaş : isim, denizcilik Baş bodoslaması omurga hattına dikey olarak çelik lamadan yapılmış gemi
-
iribaş : isim, hayvan bilimi Kuyruksuz kurbağanın yumurtadan yeni çıkmış kurtçuğu
-
kancabaş : isim Başı kancaya benzer biçimde olan, altı veya sekiz çift kürekle çekilen, dar, uzun bir tür kayık
-
Kızılbaş : özel, isim Şii mezhebinin bir kolundan olan
-
küçükbaş : isim Kasaplık hayvanlardan koyun ve keçiye verilen ortak ad
-
sallabaş : sıfat Başı sürekli sallanan
-
tokmakbaş : isim Kaya balığı
-
asesbaşı : isim, tarih Yeniçeri Ocağındaki askerî görevinin yanı sıra, başkentin düzenini korumakla da yükümlü olan yirmi sekizinci ortanın çorbacıbaşısı
-
aşçıbaşı : isim Birlikte çalışan birkaç aşçının başı
-
aybaşı : isim Belirli yaşlar arasında kadınların ayda bir döl yatağından kan gelmesi durumu, ay hâli, âdet
-
bacabaşı : isim Ocağın üstündeki raf
-
bezirgânbaşı : isim Bir çocuk oyunu
-
borazancıbaşı : isim Borazancıları yöneten kimse"Borazancıbaşı, borazancıbaşı / Akşamları batan güne karşı / Çaldığınız İstiklal Marşı" - C. S. Tarancı
-
bölükbaşı : isim, tarih Yeniçeri ordusunda üst rütbeli bir görevli"Damat, Baltacılar Kethüdası ile bölükbaşılara hilatler giydirmiştir." - S. Birsel
-
çarkçıbaşı : isim, denizcilik Vapurlarda birinci çarkçı"Bir aralık geminin çarkçıbaşını yakalayacak gibi oldu." - M. Ş. Esendal
-
çeribaşı : isim, tarih Alay beyi
-
çeşnicibaşı : isim Sık sık eş değiştiren erkek
-
çıbanbaşı : isim Yaranın ucu
-
düğüncübaşı : isim Düğünü yöneten kimse
-
elebaşı : isim Kötü, olumsuz iş veya hareketlerde önder olan kimse, sergerde
-
eşekbaşı : isim Yetkisi önemsenmeyen, gücünü gerektiği gibi göstermeyen kimse"Sen necisin? Eşekbaşı mısın bu sınıfta?" - R. Ilgaz
-
hahambaşı : isim, din b. (***) Bir ülkedeki Yahudi topluluğunun dinî başkanı
-
hamalbaşı : isim Hamallara başkanlık eden kimse"Hamalbaşı sobanın kenarında iki senelik gazetelerini okudu ve mısır patlattı." - S. F. Abasıyanık
-
humbaracıbaşı : isim, tarih Humbara kullanan askerlerin başı, yöneticisi
-
ırgatbaşı : isim Irgatlardan sorumlu kimse"Fakat bir kadınla çene çalmakta olan ırgatbaşı hiç oralı olmuyordu." - H. Taner
-
kamçıbaşı : isim İpek artıklarından elde edilen ve dokumacılıkta kullanılan iplik
-
kervanbaşı : isim Kervanı yöneten kimse
-
koçbaşı : isim XV. yüzyılın sonuna kadar kullanılan, kuşatılan bir şehrin veya kalenin sur ve kapılarını yıkmaya yarayan, ön tarafı koçun başına benzeyen ağır direk
-
Köprübaşı : isim, askerlik İlerlemek için çıkılan elverişli kıyı veya tutulan önemli nokta
-
Köprübaşı : özel, isim Manisa iline bağlı ilçelerden biri
-
kumbaşı : isim Kumsal
-
kuşçubaşı : isim, tarih Kuşçulardan sorumlu olan üst görevli
-
mehterbaşı : isim, tarih Mehter takımının yetiştirilmesinden ve çalışmasından sorumlu kimse
-
müneccimbaşı : isim Osmanlılarda, önemli bir işe girişilirken gökbilim hesaplarına dayanarak uğurlu vakti seçmekle, takvim ve yıllık düzenlemekle uğraşan saray görevlisi
-
obabaşı : isim Obanın başı olan kimse
-
ocakbaşı : Ateş yanan yerin çevresi
-
onbaşı : isim, askerlik On ere kumanda eden asker, erin üstündeki ilk rütbe"Askeri, çavuşlar, onbaşılar talim ettiriyorlardı." - Ö. Seyfettin
-
oymakbaşı : isim Oymakların lideri, önde geleni
-
ördekbaşı : isim Yeşille lacivert arası renk"Ela değil, yeşil! Ördekbaşı gibi." - P. Safa
-
sarbanbaşı : isim Padişahların develerine bakan devecilerin başı
-
sekbanbaşı : isim, tarih Osmanlı ordusunda sekbanların komutanı
-
semazenbaşı : isim Mevlevilikte semayı yöneten dede
-
subaşı : isim, tarih Şehirlerin güvenlik işlerine bakan görevlilerin başı
-
şahincibaşı : isim, tarih Osmanlı döneminde şahincilerin başı olan kimse
-
ustabaşı : isim Bir iş yerinde çalışan ustaların başı olan ve onları denetleyen kimse"Ustabaşı Salih Ağa, iri yumruğunu göğsüne vurarak..." - Y. Z. Ortaç
-
yârenbaşı : isim Yâreni yöneten veya yönlendiren kimse
-
yılanbaşı : isim Atların takımlarına süs olarak takılan bir çeşit deniz böceği kabuğu
-
yılbaşı : isim Ocak ayının birinci günü"Ben, bizde yılbaşını kutlulamak diye bir görenek olduğunu bilmiyorum." - N. Hikmet
-
yiğitbaşı : isim Esnaf loncalarının kararlarını yürüten kimse
-
masabaşında : zarf Uygulamaya yönelik olup olmadığına bakmaksızın tartışarak, konuşarak, görüşerek
-
baş ağrısı : isim Başın ağrıması, başta oluşan rahatsızlık
-
baş aşağı : isim İniş
-
baş baş : ünlem Çocukların "Allah'a ısmarladık" anlamında ellerini başlarına götürmelerini sağlamak için söylenen bir söz
-
baş başa : zarf Birlikte, beraberce"Çalıştık bahçıvanla sabah akşam baş başa / Bu üç gülü büyüttük üç yiğit arkadaşa" - F. N. Çamlıbel
-
baş belası : sıfat Sıkıntı, üzüntü, eziyet veren
-
baş bezi : isim Mendil
-
baş bıçağı : isim Ustura
-
baş bodoslaması : isim, denizcilik Gemi omurgasının baş tarafta yükselmesi ile oluşan eğik veya dikey bölüm
-
baş döndürücü : sıfat Şaşkına, serseme çevirici"Günler, düzenlenen eylemlerin baş döndürücü heyecanıyla hızla akıp geçiyordu." - A. Ümit
-
baş dönmesi : isim Gözün kararmasıyla düşecek gibi olma durumu
-
baş dümeni : isim, denizcilik İyi manevra yapmalarını sağlamak amacıyla gemi veya teknelerin başına yerleştirilen dümen
-
baş halatı : isim, denizcilik Teknenin, başından ileriye doğru verilerek geri gitmesini engelleyen halat
-
baş havlusu : isim Banyodan sonra saçı kurulamak için kullanılan havlu
-
baş tacı : isim Çok sevilen kimse
-
başa baş : zarf Eşit durumda, dengeli olarak
-
başı bütün : sıfat Eşi hayatta olan (kadın veya erkek)
-
başı dertte : sıfat Çözülmesi güç, sıkıntılı bir durumda olan
-
başı devletli : sıfat Talihli, bahtı açık (kimse)
-
başı dik : sıfat Onurlu, gururlu
-
başı dimdik : sıfat Onurlu, gururlu (kimse)
-
başı dinç : sıfat Kaygısız, tasası olmayan (kimse)
-
başı dumanlı : sıfat Doruğunu sis bürümüş (dağ)
-
başı kabak : sıfat Saçı dökülmüş veya dibinden kesilmiş (kimse)"Soldan dört ayak üzerinde, yalın ayak, başı kabak bir adam görülür." - N. F. Kısakürek
-
başı kalabalık : sıfat Yanında bir işi konuşamayacak kadar çok insan olan (kimse)
-
başı yukarıda : sıfat Kibirli, kendini beğenmiş (kimse)
-
başına buyruk : sıfat Kimseden izin almaksızın dilediği gibi davranan (kimse), failimuhtar
-
baştan savma : zarf Üstünkörü"Reis baştan savma dinler, söz bitince de müzakerenin açıldığını haber verir." - M. Ş. Esendal
-
sıkma baş : isim Kadınların ince bir kumaşla saçlarını sararak yaptıkları bir saç bağlama biçimi
-
üst baş : isim Giyecekler, giysiler, giyim kuşam"Üstleri başları tozdan, yüzleri güneş yanığının oluşturduğu derin çizgilerden oluşurdu." - A. Kutlu
-
astsubay başçavuş : isim, askerlik Astsubaylığın beşinci rütbesi, başçavuş
-
astsubay kıdemli başçavuş : isim, askerlik Astsubaylığın altıncı ve son rütbesi
-
ay başı : isim Ayın ilk günü, ay dönümü
-
çeşme başı : isim Çeşmenin etrafı"Yalnız çeşme başında dizleri üstüne çökmüş bir ihtiyar kadın, testisini dolduran genç kızı bekleyerek bize bakıyordu." - H. S. Tanrıöver
-
dakika başı : zarf Çok sık bir biçimde, arka arkaya
-
kuyruklu yıldız başı : isim, gök bilimi Kuyruklu yıldızın önde giden yuvarlak parçası
-
meme başı : isim, anatomi Memenin ucundaki çıkıntı, bicik
-
omuz başı : isim Kol ile omzun birleştiği yer"Kolumu öyle bir çekiş çekti ki omuz başım çatırdadı." - S. M. Alus
-
pınar başı : isim Pınarın etrafı"İşte bir pınar başındayım; oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar." - R. H. Karay
-
satır başı : isim Her satırın baş kısmı
-
sofra başı : isim Sofranın etrafı, yemek yeme yeri
-
adam başına : zarf Her bir bireye, her birine, kişi başına, adam başı"Şunun şurasında alacağımız bir lira. Adam başına ne düşer ki? Hiç vermese ne olur yani? Aramızda cirmini paylaşırız gider." - B. R. Eyuboğlu
-
çocuk başına : zarf Tek başına çocuk olarak
-
kendi başına : zarf Kimseye sormadan
-
kız başına : zarf Tek başına kız olarak"Kız başına İstanbullarda yaşayıp okumana evet diyemezmiş." - T. Dursun K
-
kişi başına : zarf Adam başına
-
yalnız başına : zarf Kendi kendine, tek başına
-
aklı başında : sıfat Sürekli akıllı davranan"İki aklı başında insan şurada oturmuş konuşuyoruz." - A. Ümit
-
yanı başında : zarf Hemen yanında"Celâl ne cevap vereceğini bilemeden olduğu yerde büzülürken garson bitiverdi yanı başında." - E. Şafak
-
baş ağır gerek, kulak sağır : "kişi ağırbaşlı olmalı ve dedikoduları dinlememelidir" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş ağrıtmak : başını ağrıtmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş (veya başını) alamamak : çok uğraştıran bir konu yüzünden vakit ve fırsat bulamamak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş bağlamak : başına bir örtü örtmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş bulmak : kazanç bırakmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş (veya başı) çekmek : herhangi bir konuda önde gitmek, önayak olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş çevirtmek : başı arkaya doğru döndürtmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş dille tartılır : "kişinin aklı, söylediği sözlerle ölçülür" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş döndürmek : başarıdan, gururdan, sevinçten çok mutlu duruma getirmek, aşırı heyecanlandırmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş edebilmek : bir kimseyi yola getirmeye veya bir şeyi yapmaya gücü yetmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş edememek : gücü yetmemek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş eğmek : saygı göstermek için baş eğerek selamlamak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş eldeyken : ölmeden, yaşarken, sağken"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş etmek : gücü yetmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş gelmek : yenmek, gücü yetmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş göstermek : belirmek, ortaya çıkmak, zuhur etmek, vuku bulmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş göz etmek : evlendirmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş göz olmak : evlenmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş kes, yaş kesme : "ağaç kesmek, insan öldürmek kadar büyük bir suçtur" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş kesmek : selam vermek için baş eğmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş kıç olmak : denizcilik yelkenli yavaşlayıp kendi çevresinde bir tur atmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş kıç vurmak : -den, denizcilik baştan gelen dalgalarla gemi, başı ve kıçı üzerinde inip kalkmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş kırılır (veya yarılır) fes (veya börk) içinde, kol kırılır yen (veya kürk) içinde : "aile içindeki, arkadaşlar arasındaki uyuşmazlıklar yabancılara duyurulmamalıdır" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş koşmak : bir işi başarmak için çalışmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş koymak : bir şey uğruna ölümü göze almak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş nereye giderse ayak da oraya gider : "küçükler büyüklerin izinde gider, her işte onları örnek tutarlar" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş olan boş olmaz : "bir yerde önder olan kimse taşıdığı değer dolayısıyla o yere gelmiştir" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş ol da istersen soğan başı ol : "küçük bir işte de olsa başta olmak önemlidir" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş olmak : küçük bir işte de olsa yönetici olmak, sözü dinlenir bir kimse olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş sağlığı, dünya varlığı : "en büyük zenginlik, beden sağlığıdır" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş sallamak : karşısındakinin her sözünü uygun bulur görünmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş üstünde tutmak : çok iyi ağırlamak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş üstünde yeri var : "büyük bir saygı ve ilgi ile karşılanır veya ağırlanır" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş vermek : çıban olgunlaşmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş yakmak : kötü duruma düşürmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş yapmak : kuaför saç bakım ve tuvaleti yapmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş yastığı baş derdini bilmez : "insanın derdi içindedir, en yakını bile onu anlamaz" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baş yemek : birinin ölümüne veya yok olmasına sebep olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başa gelen (dert) çekilir : çaresiz durumlara düşüldüğünde insanın kendini üzüntüye kaptırmayıp bu durumlara katlanmasının olağan ve doğru bulunduğunu anlatan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başa gelmek : kötü bir durumla karşı karşıya kalmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başa gelmeyince bilinmez : "başına bir felaket gelmeyen, başkasına gelen felaketin ne denli acı olduğunu gereği gibi anlayamaz" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başa güreşmek : yağlı güreşte, pehlivanlar başpehlivanlık için yarışmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başa vermek : değiş tokuş yaparken üste bazı şeyler vermek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı ağrımak : sorunu olmak, sıkıntı içinde bulunmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı bağlanmak : evlendirilmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı belada olmak : çözülmesi güç, sıkıntılı bir durumda olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı belaya girmek (veya uğramak) : sıkıcı, üzücü bir durumla karşılaşmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı çatlamak : başı çok ağrımak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı dara düşmek : sıkıntıya girmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı daralmak : para yönünden sıkıntıya, darlığa düşmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı darda kalmak : parasızlıktan dolayı sıkıntıda olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı derde girmek : sıkıntılı bir duruma düşmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı dönmek : insana, eşyanın dönmesi, ayağının altından yerin çekilmesi vb. bir duygu gelmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı göğe ermek (veya değmek) : beklenmeyen bir mutluluğa ermek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı hoş olmamak : bir şeyden hoşlanmamak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı için : "çocuğumuzun başı için, annenizin başı için" vb. sözlerde değerli bir kişi ortaya konarak kullanılan ant veya yalvarma sözü"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı kazan gibi olmak : başında çok ağrı ve uğultulu bir sersemlik olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı nâra yanmak : başkası uğruna büyük bir zarara uğramak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı sağ olsuna gitmek : başsağlığı dilemeye gitmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı sıkılmak (veya sıkışmak) : herhangi bir güçlük karşısında kalmak, bunalmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı sıkıya gelmek : herhangi bir güçlük karşısında bunalmak, zor durumda kalmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı taşa değmek : kötü bir durum kendisine ders olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı tutmak : gürültüden veya üzüntüden başı ağrımak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı üstünde yeri olmak : her zaman iyi karşılanmak, ağırlanmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı yastığa düşmek : yorgunluktan veya güçsüzlükten uykuya dalmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı yastık yüzü görmemek : yatağa yatıp uyumuş olmamak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı yerine gelmek : zihin yorgunluğu geçmiş olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başı zapt olunmamak : at, binicisini alıp götürmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başım gözüm üstüne : belirtilen istekleri içtenlikle yapmayı kabul etmeyi anlatan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başımla beraber : memnunlukla, seve seve"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başın başı, başın da başı var : "toplum içinde hiç kimse başına buyruk değildir, başta bulunan her kişinin üstünde daha büyük bir baş vardır" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına balta kesilmek (veya olmak) : sürekli istemek, ısrar etmek, inat etmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına bela açmak : kötü bir olay dolayısıyla dert sahibi olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına bela almak : bir sorunla karşılaşmak, kötü bir duruma düşmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına bela olmak (veya kesilmek) : sıkıntı vermek, tedirgin etmek, musallat olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına bir hâl gelmek : kötü bir duruma uğramak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına dünyanın belasını sarmak : büyük felaket getirmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına çalsın! : birine verilmek istenilen bir şeyin öfke ve nefretle geri çevrildiğini anlatmak için kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına çıkarmak : şımartmak, çok yüz vermek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına çıkmak : birinden yüz bulup ona karşı pek şımarıkça davranmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına çorap örmek : birine, haberi olmadan kötü duruma düşürücü davranışta bulunmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına dert açmak : kendini kötü ve zor bir duruma düşürmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına dert olmak (veya kesilmek) : bir kimse veya olay, sıkıntı vermek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına devlet (veya talih) kuşu konmak : beklemediği büyük bir nimeti ele geçirmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına dikilmek : birinin yanından uzaklaşmamak, onu denetim altında bulundurmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına dikmek : birini veya bir şeyi korumak için bir kimseyi görevlendirmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına dolamak : musallat etmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına gaile açmak : sıkıntı yaratmak, üzüntü vermek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına geçirmek : başına giymek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına gelen başmakçıdır : "başından bir iş geçmiş olan kimse o işte deneyimli olur, uğradığı zarara bir daha uğramamak için önlem alır" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına (...) gelmek : kötü bir durumla karşı karşıya kalmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına güneş geçmek : güneş çarpmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına iş açmak : uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına iş çıkarmak : istenilmeyen veya uğraştırıcı bir işe yol açmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına iş çıkmak : hoşa gitmeyen ve beklenmedik bir iş veya olayla karşılaşmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına kakmak (veya kakınç etmek) : yapılan bir iyiliği yüzüne vurarak birini üzmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına kan çıkmak : öfkelenmek, hiddete kapılmak, kontrolünü yitirmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına karalar bağlamak : çok kederlenmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına sarmak : birine musallat etmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına taç etmek : çok değer vermek, ilgi göstermek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına taş düşmek (veya yağmak) : felakete uğramak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına yıkmak : harap etmek, zor durumda bırakmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına vur, ağzından lokmasını al : uysal ve sessiz kimseler için kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başına vurmak : içki, gaz veya sıcak baş ağrısı yapmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
...-nın başında gelmek (veya yer almak) : önem sıralamasında önde olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başında kavak yeli (veya yelleri) esmek : genç sorumluluk duygusundan uzak, zevk, eğlence peşinde koşmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başında paralansın : yapılan bir iyilik çok söylendiğinde o iyiliğin artık istenmediğini belirten bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başında torbası eksik : kaba saba, yontulmamış (kimse)"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başından almak : kurtarmak, sorumluluğunu almak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başından aşağı kaynar sular dökülmek : üzüntülü veya kötü bir olay karşısında birdenbire büyük bir sıkıntı duymak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başından atmak : yapılması güç bir işi yapmaktan kendini kurtarmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başından büyük işlere girişmek (veya kalkışmak) : gücünün üstünde olan işlere kalkışmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başından geçmek : daha önce aynı duruma uğramış olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başından korkmak : hayatından kaygı duymak, cezalandırılmaktan korkmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başından savmak : bir istekte bulunanı sözde bir sebeple uzaklaştırmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını acemi berbere teslim eden, pamuğunu cebinden eksik etmez : "iş başına deneyimsiz yönetici getirenler, ondan kaynaklanan sıkıntı ve zararları çekmeye hazır olmalıdırlar" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını ağrıtmak : gereksiz sözlerle birini bunaltmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını alıp gitmek : izin almadan ve gideceği yeri bildirmeden gitmek, savuşmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını ateşlere yakmak : başına büyük bir dert almak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını bağlamak : başına örtü vb. bağlamak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını beklemek : gözetlemek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını belaya sokmak : birini, kötü sonuçlar verecek bir duruma itmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını bir yere sokmak : barınacak bir yer bulmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını bir yere bağlamak : birini bir işe yerleştirmek, işsizlikten, başıboşluktan kurtarmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını boş bırakmak : yalnız veya serbest bırakmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını çatmak : baş ağrısını önlemek için alnın üstünden arkaya doğru eşarp vb. şeyleri çepeçevre sıkıca bağlamak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını çıkarmak : bitki filizlenmeye başlamak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını derde sokmak : sıkıntılı bir duruma girmek veya getirilmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını dik tutmak : onurunu korumak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını dinlemek : kafasını dinlemek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını döndürmek : mutluluktan yarı sarhoş duruma getirmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını duman almak : efkârlanmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını ezmek : bir daha kötülük edemeyecek duruma getirmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını gözünü yarmak : bir işi kötü yapmak, bir işi istenildiği gibi yapmamak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını istemek : birinin öldürülmesini istemek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını kaldırmamak (veya kaldıramamak) : bir işi aralıksız sürdürmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını kaşımaya (veya kaşıyacak) vakti olmamak : arada en ufak başka bir iş yapamayacak kadar sıkışık durumda bulunmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını koltuğunun altına almak : ölümü göze alarak bir işe girişmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını kurtarmak : canını korumak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını nâra yakmak : birini ağır bir zarara uğratmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını ortaya koymak : bir işe girişirken ölümü göze almak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını taştan taşa vurmak : çaresiz kalarak çok pişman olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını toplamak : kadın, saçını toplayıp başına bir çekidüzen vermek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını uçurmak : kellesini uçurmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını vermek : kendini feda etmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başını yakmak : güç bir duruma sokmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başının altında : "yastığının altında" anlamında kullanılan bir söz"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başının altından çıkmak : birinin hilesiyle yapılmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başının çaresine bakmak : kimseden yardım görmeden kendi işini kendi yapmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başının derdine düşmek : başka bir şeyle ilgilenmeyecek kadar sıkıntılı durumda bulunmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başının gözünün sadakası : başa gelecek bir belayı savmak veya önlemek için yapılan bağış, özveri"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başta (veya başında) bulunmak (veya olmak) : bir işin yöneticisi olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
başta taşımak : çok saygı göstermek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baştan aşmak : pek çok olmak, pek çoğalmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baştan çıkarmak : kötü yola sürüklemek, doğru yoldan saptırmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baştan çıkmak : ahlakı bozulmak, doğru yoldan ayrılıp uygunsuz işlere yönelmek"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baştan kara etmek : -den batma tehlikesi karşısında, gemi başını karaya vurup oturmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
-
baştan kara gitmek : sonunu düşünmeden, hesapsız bir biçimde yaşamak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı