-
tepegöz : isim Derslerde, konferanslarda asetat üzerine yazılan yazıyı veya grafiği kuvvetli bir ışık kaynağı aracılığıyla perdeye yansıtan optik araç
-
tepegözler : isim, hayvan bilimi Birçok türü, önemli solucan türlerine ara konakçılık eden, duyargaları tek kollu, beşinci çift ayakları körelmiş kabuklular familyası
-
tepeden ayağa : zarf Tepeden tırnağa"Genç şair ile hanım ilk anlarda birbirlerini tepeden ayağa süzgeçten geçirdiler." - N. F. Kısakürek
-
tepe açısı : isim, hayvan bilimi Eksenden dikey kesitte yumuşakça çenetlerinin uç kısmında oluşan açı
-
dalga tepesi : isim Dalganın en yüksek noktası
-
hacet tepesi : isim Üzerinde yapılan duanın kabul olunacağına inanılan tepe
-
Tepebaşı : isim Siyah pullarla işlenmiş kumaş veya giysi
-
Tepebaşı : özel, isim Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri
-
tepetakla : zarf Başı aşağı gelecek biçimde, tepetaklak
-
tepeüstü : zarf Baş aşağı
-
tepe aşağı : zarf Baş aşağı
-
tepe lambası : isim Cankurtaranın, polis ve trafik araçlarının üzerinde bulunan, aralıklarla renkli ışık yayan lamba"İtfaiye kırmızı tepe lambası kullanır."
-
tepe tomurcuğu : isim, bitki bilimi Dalların ucunda bulunup o dalların uzamalarını sağlayan tomurcuk
-
tepe üstü : isim Trafikte karşı yoldan gelen aracın görülmediği en yüksek nokta
-
tepeden inme : sıfat Beklenmedik, şaşırtıcı"Bir kandil gecesi Gülsüm, aşırılmış birkaç kandil çöreği ile akide şekerlerini bahçeye yerleştirirken tepeden inme bir baskına uğradı." - R. N. Güntekin
-
tepeden tırnağa : zarf Bütünüyle"Her gün tepeden tırnağa kasabada kim varsa çekiştiriliyordu." - Y. Kemal
-
ada tepe : isim, coğrafya Genellikle tropikal bölgelerde görülen ve çevresindeki alçak alanlar üzerinde dik yamaçlarla bir ada gibi yükselen, aşınımdan dolayı ortaya çıkmış tepe
-
dere tepe : zarf İnişli çıkışlı"Dere tepe dolaşmak. Dere tepe aşmak."
-
tanık tepe : isim, coğrafya Yatay veya bir yana eğimli katmanlardan oluşan bir yaylada, akarsu aşındırmasından az çok kurtulabilen ve aşınmadan önceki yüzeyin bir parçası olan tepecik
-
tepesi atmak : birdenbire öfkeye kapılmak, öfkelenmek"Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." - S. F. Abasıyanık
-
tepesi üstü : başı yere gelmek üzere, tepetakla"Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." - S. F. Abasıyanık
-
tepesinde değirmen çevirmek : tepesinde havan dövmek"Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." - S. F. Abasıyanık
-
tepesinde havan dövmek : üst katta oturan biri, gürültü yaparak alt kattakini rahatsız etmek"Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." - S. F. Abasıyanık
-
tepesinden kaynar sular dökülmek : başından aşağı kaynar sular dökülmek"Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." - S. F. Abasıyanık
-
tepesinin tası atmak : birdenbire çok sinirlenmek"Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." - S. F. Abasıyanık