- kara
isim, jeoloji Yeryüzünün denizle örtülü olmayan bölümü, toprak"Kurbağa karada da soluk alır, suda da." - N. Hikmet
- kara
isim En koyu renk, siyah, ak, beyaz karşıtı
- bozuk
sıfat Bozulmuş olan"Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu." - T. Buğra
- bozuk
isim, müzik Türk halk müziğinde, bağlamadan biraz büyük ve meydan sazından küçük dokuz telli bir saz
- çürük
sıfat Çürümüş olan"Yabancı, kirli, çürük dişlerini göstererek gülümsüyordu." - Ö. Seyfettin
- kapalı
sıfat Kapanmış olan, açılmamış, açık karşıtı"Şimdi oğlunu kanlı göğsü, kapalı gözleri, mor dudaklarıyla görür gibi oluyordu." - N. Hikmet
- kem
sıfat Kötü, fena (göz, söz vb.)
- kötü
sıfat İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena, iyi karşıtı"Hamakat, dalalet ve kötü niyetin bu kadarına söylenebilecek bir şey yoktur." - N. F. Kısakürek
- kaba
sıfat Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı"Cebinden kaba fil dişi saplı bir de çakı çıkardı." - Ö. Seyfettin
- yanlış
isim Bir kurala, bir ilkeye, bir gerçeğe uymama durumu, yanılgı, hata"Sen hayatımdaki bir yanlışmışsın, keşke seni hiç tanımasaydım." - N. Eray
- şiddetli
sıfat Etkisi çok olan, zorlu"Bir aralık rahmetli babam şiddetli bir romatizmaya tutulmuştu." - F. R. Atay
- sert
sıfat Çizilmesi, kırılması, buruşması, kesilmesi veya çiğnenmesi güç olan, pek, katı, yumuşak karşıtı"Sert tahta."
- zor
sıfat Sıkıntı veya güçlükle yapılan, kolay karşıtı"Sabır güzel, faydalı fakat zor şeydir." - B. Felek
- alçak
sıfat Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı"Kaşlarını çatarak bakakaldı dairenin alçak balkonuna." - E. Şafak
- çetin
sıfat Amaçlanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, çözümlenmesi, işlenmesi güç veya engeli çok olan, güç (II), zor, müşkül"Mühendislerin ayakları doğayı yokluyordu, onunla daha çetin bir savaşa hazırlanıyorlardı." - A. Ağaoğlu
- aksi
sıfat Ters, zıt, karşıt, olumsuz, menfi"Salıncağın ipini sallandığı istikametin aksine çekti." - O. C. Kaygılı
- fena
sıfat İyi nitelikte olmayan, kötü"Rüşvet aslında fena şeydir fakat daha fenası rüşvet ayıplığını kaybetmişliktir." - B. Felek
- fena
isim Ölümlülük
- hasta
sıfat Hastalık, kaza veya yaralanma dolayısıyla fizik veya ruh sağlığı bozulmuş ve tedavi edilmesi gereken kimse, rahatsız"Annem o evin önü sofalı bir odasında hasta yatıyordu." - Y. K. Beyatlı
- hata
isim Yanlış"Aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum." - İ. O. Anar
- kötülük
isim Kötü olma durumu, kemlik, şer"Bunun için iyilerle kötüleri, iyilikle kötülüğü ayırt edebilmek lazım." - N. F. Kısakürek
- hatalı
sıfat Hatası olan, yanlışlığı bulunan"Hatalı yazı. Hatalı davranış."
- ahlaksız
sıfat Ahlak kurallarına uymayan
- kusurlu
sıfat Kusuru olan
- berbat
sıfat Kötü"Eskisinden daha berbat, iyileşmek ne gezer." - M. A. Ersoy
- ciddi
sıfat Şaka olmayan, gerçek"Kısa zamanda yarı şaka, yarı ciddi tenkit edecek kadar yakınlaşmışlardı." - T. Buğra
- değersiz
sıfat Değeri olmayan veya değeri çok az olan, önemsiz, kıymetsiz, naçiz"Peki öyleyse neden söz vermeyi değersiz bulmuşuz?" - N. Uygur
- nahoş
sıfat Hoş olmayan, hoşa gitmeyen, kötü, çirkin"Öteden beri denemişimdir, bu, daima bana bir nahoş vaka haber verir." - B. Felek
- aynasız
sıfat Aynası olmayan
- geçersiz
sıfat Yürürlükten çıkarılmış, hükümsüz"Bu yasa geçersizdir."
- habis
sıfat Kötü, alçak, soysuz (kimse)
- huysuz
sıfat Huyu iyi olmayan, kötü huylu"Yeni edindiği bu huysuz ve kavgacı tabiatı, küçükken masum hâllerinin ona sağlamış olduğu hoşgörüyü çabucak yok etti." - Y. N. Nayır
- iğrenç
sıfat İnsanda iğrenme duygusu uyandıran, tiksindiren, müstekreh"Âdemoğulları Haliç'i iğrenç bir çöp tenekesi yapmışlardır." - B. R. Eyuboğlu
- keyifsiz
sıfat Sağlığı pek yerinde olmayan, rahatsız
- kifayetsiz
sıfat Yetersiz"Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel / Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu / Bu derde düşmeden önce" - O. V. Kanık
- mutsuz
sıfat Mutlu olmayan, bedbaht, saadetsiz
- müteessir
sıfat Üzülmüş, üzüntülü"Hatta çirkin yaradılışından bile / O kadar müteessir değildi" - O. V. Kanık
- pişman
sıfat Yaptığı bir işin veya davranışın olumsuz sonucunu görerek üzülen, nadim
- sahte
sıfat Bir şeyin aslına benzetilerek yapılan, düzme, düzmece"Köylü kadınlar boyunlarında sıra sıra sahte altınlar... taşırlardı." - Y. K. Beyatlı
- soysuz
sıfat Soyunun özelliklerini yitirmiş olan (kimse, bitki vb.), dejenere
- terbiyesiz
sıfat Terbiyesi olmayan
- yaramaz
sıfat Uygun ve yararlı olmayan, bir işe yaramayan
- yağmurlu
sıfat Yağmuru olan, yağmur yağan"Dün akşam o yağmurlu, rüzgârlı ve soğuk havada bana geldi." - O. C. Kaygılı
- zararlı
sıfat Zarar veren, zararı dokunan, dokuncalı, muzır, tahripkâr"Kanun ancak topluma zararlı olan şeyleri yasaklayabilir." - N. F. Kısakürek
- önemsiz
sıfat Önemi olmayan, ehemmiyetsiz
- Mikroorganizmaların saldırısına uğrayıp (organik kısmında) yıkıma uğramak nedeniyle, rengi, kokusu veya bileşimi (kısman veya tamamen) değişmiş olan.
- İyi olmayan; olumsuz.
- kötü, yaman, bozuk, çürük, geçersiz, yaramaz, pis, ahlaksız, zararlı, sağlıksız, mutsuz, neşesiz, ciddi, sert, şiddetli, talihsiz, yanlış, hatalı, bozuk,
- bozulmuş