-
bozuk para : isim Ufak birimlere ayrılmış para, ufaklık, ufak para, bozuk, bozukluk"Hesap istedi. Bozuk paralarını sayıp borcunu ödedi." - N. Cumalı
-
başıbozuk : isim Düzensiz topluluk
-
bozuk düzen : sıfat Düzensiz, düzeni bozuk olan"Günümüze dek soysuzlaşa soysuzlaşa varagelen bozuk düzen her zaman yoktu." - A. Erhat
-
ağzı bozuk : sıfat Küfürbaz"Haşarı oğlan bu ağzı bozuk kadına şöyle karşılık veriyordu." - O. C. Kaygılı
-
akidesi bozuk : sıfat İnancı bozulmuş olan (kimse)
-
akordu bozuk : sıfat Akortsuz
-
aksanı bozuk : sıfat Bir dildeki kelimeleri doğru söyleyemeyen (kimse)
-
ayarı bozuk : sıfat Belli bir ayarı olmayan
-
damarı bozuk : sıfat Huysuz, sinirli, aksi, geçimsiz (kimse), damarsız
-
deli bozuk : sıfat Günü gününe, sözü sözüne uymayan, dengesiz (kimse)
-
dili bozuk : sıfat Bir dili doğru ve düzgün konuşamayan (kimse)
-
fiili bozuk : sıfat Ahlakça düşük (kimse)
-
kanı bozuk : sıfat Soysuz (kimse)
-
künyesi bozuk : sıfat Kötü durumları görülmüş olan, sabıkalı (kimse)
-
mayası bozuk : sıfat Kötü yaradılışlı, karaktersiz (kimse)
-
niyeti bozuk : sıfat Kötü bir davranışta bulunması beklenen (kimse)
-
sütü bozuk : sıfat Kötü soydan gelen (kimse)"Ben belki karışık bir adamım, ille velakin berbat, sütü bozuk bir herif değilim." - O. C. Kaygılı
-
şirazesi bozuk : sıfat Akli dengesi yerinde olmayan (kimse)
-
tezkiyesi bozuk : sıfat Doğruluğuna güvenilmez (kimse)
-
tüyü bozuk : sıfat Sarışın veya saçı sakalı seyrek (kimse)
-
çiçek bozuğu : sıfat Çiçek hastalığından yüzü delik deşik olmuş"Kısa boylu, tombul, hafif çiçek bozuğu yüzlü, sevimli bir işçi kadın yanıma sokuldu." - O. Kemal
-
bozuk çalmak : canı sıkılmış, yüzü asılmış olmak"Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu." - T. Buğra
-
bozuk plak gibi : sürekli tekrarlanarak"Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu." - T. Buğra