-  ağaç isim, bitki bilimi Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki  
-  tahta isim Çeşitli işlerde kullanılmak üzere düz, enlice, uzun ve az kalın biçimde işlenmiş ağaç parçası"Tahtaları oynattığında üzerine topraklar dökülmeye başladı." - İ. O. Anar  
-  kol isim, anatomi İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm  
-  parça isim Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey"Yolun bu parçası bozuk."  
-  Çubuk isim Körpe dal"Asma çubukları taze de duman yapıyor, duman kaçtı gözüme." - C. Uçuk  
-  direk isim Ağaçtan veya demirden yapılan uzun ve kalın destek"Kayıkçı yelkeni açmak için ilkin direği yerine oturtmalıdır." - S. Birsel  
-  vites isim Otomobillerin çekiş ve hızını ayarlamaya yarayan dişliler düzeni  
-  vites kolu isim Motorlu taşıtların dişlilerini birbirine geçirmeye yarayan manivela  
-  çöp isim Saman inceliğinde herhangi bir sap, dal veya tahta parçası"Köşk o kadar sessizdi ki yere bir kibrit çöpü düşse çıkardığı ses işitilebilirdi." - P. Safa  
-  çakmak isim Taşa vurulup kıvılcım çıkarılan çelik parçası"Nasıl oldu bilmem, eğilip yakarken çakaralmaz çakmak kıvılcım çıkardı." - B. Felek  
-  çakmak isim, tıp (***) Kuruduğunda kalın kabuk bağlayan kabarcıklarla beliren ve genellikle yüzde çıkan bir deri hastalığı  
-  çakmak -i, -e Vurarak sokup yerleştirmek"Çiviyi tahtaya çakmak."  
-  sırık isim Değnekten uzun ve kalınca ağaç"Hızlandıkça sırığın gıcırtısı artıyordu." - A. Ağaoğlu  
-  çomak isim Ucu topuzlu değnek  
-  baston isim Yürürken dayanmaya yarayan, ağaç veya metalden yapılan araç"İsmet yengemin topal babası bastonunu yere vurdu." - T. Dursun K  
-  dayak isim Bir insanı veya bir hayvanı dövme işi, sopa, patak, kötek  
-  dayak isim Bir şeyin yıkılmaması için dayanan ağaç, destek, payanda  
-  katlanmak nsz Katlama işi yapılmak"Minnacık bir kir, olduğu yerde durmuyor, dakikada üçe beşe katlanarak çoğalan mikroplar üretiyordu." - E. Şafak  
-  dayanmak -e Bir yere yaslanmak, kendini dayamak"Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor." - M. Ş. Esendal  
-  çıkmak -den İçeriden dışarıya varmak, gitmek"Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." - F. R. Atay  
-  takılmak nsz Takma işi yapılmak"O gece üst katla bizim odayı birleştiren merdivenin üstüne koca kapak takıldı." - A. Kutlu  
-  bağlamak -i, -e Bir şeyi bir yere veya bir şeye tutturmak"Gemiyi iskeleye bağlamak."  
-  asa isim Bazı ülkelerde, hükümdarların, mareşallerin, din adamlarının güç sembolü olarak törenlerde taşıdıkları bir tür ağaç veya metalden değnek  
-  değnek isim Elde taşınacak incelikte düzgün ağaç, sopa, çomak"Arabayı çeken lagar mandaları bir nefer, kalın bir değnekle hayladı." - A. H. Müftüoğlu  
-  sopa isim Kalın değnek"Erkekler ellerine birer sopa aldılar, köy halkı peşlerinde dere içine koştular." - H. E. Adıvar  
-  aldatmak -i Beklenmedik bir davranışla yanıltmak"Ama bu münferit hayranlıklar aldatmamalı bizi." - C. Meriç  
-  şaşırtmak -i Şaşırmasına sebep olmak"İşte Galip, böyle bir muhitte herkesi şaşırtan büyük bir kabiliyetle meydana çıkıverdi." - A. H. Çelebi  
-  tutmak -i Elde bulundurmak, ele almak"Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu." - Ö. Seyfettin  
-  koymak -i, -e Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek"Öteki elini doktorun omzuna koydu." - S. F. Abasıyanık  
-  yapışmak nsz Yapışkan bir maddeye bulanmış olan bir şey ayrılmayacak bir biçimde bir yere tutunup kalmak"Zarfın iyice yapışıp yapışmadığına o kadar dikkat etti ki..." - S. F. Abasıyanık  
-  yapıştırmak -i, -e Yapışmasını sağlamak"Mektuplarına kendi pullarını yapıştırırlar, kendi memurlarıyla sevk ederlerdi." - F. R. Atay  
-  sokmak -i İçine veya arasına girmesini sağlamak  
-  tutturmak -i, -e Tutmasını sağlamak  
-  sap isim Bitkinin dal, yaprak, çiçek vb. bölümlerini taşıyan, ağaçlarda odunlaşarak gövde durumunu alan bölüm  
-  tokmak isim Ağaçtan yapılmış iri çekiç"Hallaç geniş, kocaman tırnaklı elleriyle hâlâ tokmak sallıyordu." - S. F. Abasıyanık  
-  batırmak -i, -e Bir şeyin sıvı veya yumuşak bir maddenin içine gömülmesine yol açmak, batmasını sağlamak"Yumuşak lifi alarak kurnaya batırdı." - C. Uçuk  
-  saplamak -i, -e Hızla batırmak"Bıçağı sapladı."  
-  bağlı kalmak uymak, tabi olmak"Günlerden beri bağlı duran demir, sert bir hırıltıyla denize daldı." - Halikarnas Balıkçısı  
-  takmak -i Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek"Gözlüğünü takıp masaya eğildi." - R. H. Karay  
-  bıçaklamak -i Bıçakla kesmek  
-  dayanışmak nsz, -le Bir topluluğu oluşturan kişiler bir şeyi gerçekleştirmek için duygu, düşünce ve çıkar birliği göstermek, birbirini kollamak, mütesanit olmak  
-  delmek -i Delik açmak, delik duruma getirmek"Taşın göze dokunmadığını ve bir parmak aşağıda yanağı deldiğini gördü." - P. Safa  
-  dışarı çıkmak kapalı bir yerden dışarı gitmek"Dışarıda karlar erimeye başlamış." - A. Ümit  
-  hançerlemek -i Hançerle yaralamak veya öldürmek  
-  kumpas isim Dizicilerin harfleri satır durumuna getirirken içine yerleştirdikleri ayarlanabilir demir yuva  
-  saplanıp kalmak takılıp kalmak"Mahfeye o kadar ok saplanmıştı ki gören onu kocaman bir kirpi sanabilirdi." - N. F. Kısakürek  
-  çekinmek -den Saygı, korku, utanma vb. duygularla bir şeyi yapmak istememek, kaçınmak"Karşı karşıya oturup yalnız kaldığımız zaman göz göze gelmekten çekindiğini de hissettim." - P. Safa  
- hokey sopası
- kontrol kolu
- şerit sakız
- gemi direği
- hareket edememek
- harfleri dizmek
- ince dal
- itirazda bulunmak
- kopmamak
- manevra kolu
- mesuliyet yüklemek
- orkestra şefinin değneği
- peşinden ayrılmamak
- sopa, değnek, baston, saplamak, sançmak, saplanmak, koymak, sokmak, takmak, yapışmak, yapıştırmak
- tahta parçası
- tertip cetveli
- zincirleme atılan bombalar
- çubuk sopa