- temiz
sıfat Kirli, lekeli, pis, bulaşık olmayan, arı (I), pak, münezzeh, hijyen, hijyenik"Ayak basacak tek adımlık temiz yer yok." - A. Ağaoğlu
- saf
isim Dizi, sıra"Bütün garsonlar saf teşkil edip selama dururlardı." - E. E. Talu
- saf
sıfat Katıksız, arı, katışıksız, halis, has"Hiçbir yerde buradakinden daha saf ve berrak sulara tesadüf etmedim." - H. S. Tanrıöver
- taban
isim Ayağın alt yüzü, aya
- taban
zarf Huy bakımından
- alt
isim Bir şeyin yere bakan yanı, zir, üst karşıtı"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
- tam
sıfat Eksiksiz, kesintisiz"Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." - A. Gündüz
- tek
sıfat Eşi olmayan, biricik, yegâne"Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir." - Y. Z. Ortaç
- tek
sıfat Sessiz, hareketsiz, uslu
- Ari
sıfat Çıplak
- bitki
isim, bitki bilimi Bulunduğu yere kök vb. organlarıyla tutunan, çoğunlukla fotosentez sonucu yaşam için gerekli bileşenleri oluşturan, birçoğu spor veya tohum aracılığıyla döl vererek çoğalan bir veya çok yıllık, otsu, odunsu canlıların genel adı, nebat"G
- başlı başına
zarf Bütün yönleriyle, tamamen"Onun başlı başına bir destan olan bu ilk kahramanlık sahasından işte böyle bir intiba ile ayrıldım." - İ. A. Gövsa
- ayak tabanı
isim Aya
- bekâr
isim Evlenmemiş kimse"Bekârdı, evlenmeye vakit bulamamıştı." - Ö. Seyfettin
- mutlak
sıfat Salt"Eskilerden üstün olmasa da onlar kadar mutlak bir roman yazmak istiyorum." - H. E. Adıvar
- tek başına
zarf Kendi kendine, yalnız olarak, münferiden"Kimse yüz vermezse tek başına oturur, hayırsever bir tanıdık beklerdi." - Ç. Altan
- yalnız
sıfat Yanında başkaları bulunmayan"Sokaktaki yalnız çocuk."
- pençe
isim Yırtıcı hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları"Kuş beni görünce korktu, pençesinde yılanla havalandı." - M. Ş. Esendal
- basit
sıfat Yapılması veya anlaşılması kolay olan, karışık olmayan, bayağı"İşte en basit bir sebep. Belki sadeliğinden tuhaf geliyor insana." - N. F. Kısakürek
- halis
sıfat Katışık olmayan, katışıksız, saf"Devşirme değil, cetbecet Türk, özüm gibi halis Sivaslı, aslan gibi kumandan." - N. Hikmet
- ancak
zarf "Yalnızca" anlamında, sınırlama bildiren bir söz, bir"Hasan, bu sefer kendisine ancak seyyar tuluatçıların arasında bir yer bulabildi." - O. C. Kaygılı
- sadece
zarf Yalnızca"Biz burada sadece tekâmül seyrine göre kabataslak bir tasnif denemesi yaptık." - A. K. Tecer
- biricik
sıfat Eşi, benzeri, ikincisi olmayan ve çok sevilen, tek, yegâne"Onun derslerinde biricik zaman ve mekân ölçüsü diyalogdur." - N. F. Kısakürek
- yegâne
sıfat Biricik, tek"Yegâne emelim, kızımın bir hanımefendi olarak yetişmesidir." - A. İlhan
- kaide
isim Kural"Onları sıkmamak için bahçeyi terk etmek zarafetin en sade kaidelerindendi." - H. Z. Uşaklıgil
- Golf, Club head in (club başının) yere temas eden alt yüzüdür.
- bayağı dil balığı
- dilbalığı
- evlenmemiş
- taban, pençe, pençe vurmak, pençe yapmak, dilbalığı, özgün, tek, evlenmemiş, bekâr
- yalnız biricik