-
gözaltı : isim, hukuk Birinin, güvenlik kuvvetleri tarafından belli bir yerde belli bir süre alıkonulması, gözetim, nezaret
-
göz altı : isim Yüzde gözlerin hemen altında bulunan bölüm
-
alt başlık : isim Herhangi bir yazıda alt bölümün başlığı
-
yeraltı : sıfat Gizli ve yasa dışı"Yeraltı faaliyet."
-
yer altı : isim Yerin yüzeyi altındaki bölümü"Burası soğuk, ıslak bir yer altı odası." - M. Ş. Esendal
-
ayakaltı : isim Gelip geçenlerin çok olduğu yer"Burası o kadar ayakaltı idi ki değme polis hafiyesinin aklına gelmezdi." - A. Gündüz
-
deri altı : sıfat, anatomi Derinin altında bulunan
-
alt deri : isim, anatomi Üst derinin altında bulunan ikinci tabaka, hipoderm
-
kapıaltı : isim Mahkûmların hapishaneye girerken çırılçıplak arandıkları yer"Onlarla ahbaplıkta direnirse iş kolaydı; kapıaltına çekilir, güzel bir sıkıdan geçirilirdi." - K. Korcan
-
kulak altı bezi : isim, anatomi Kulağın yakınında bulunan tükürük bezlerinin en büyüğü
-
bilinçaltı : isim, ruh bilimi Bilinç dışı olmakla birlikte, dilendiğinde kapsamındakilerin bilince çağrılabildiği zihin bölgesi, şuuraltı, tahteşşuur"Bilinçaltı bir baskı belki de ilk kez su üstüne çıkıyordu." - Ç. Altan
-
denizaltı : isim, askerlik Deniz yüzeyinin altında ve üstünde yol alabilen savaş veya araştırma gemisi, tahtelbahir"Yaprakların hafif iniltisi içinde, çalılıklar arasından geçerek denizaltının demir attığı koya doğru yaklaşıyoruz." - E. M. Karakurt
-
deniz altı : sıfat Deniz altında bulunan"Deniz altı volkanları."
-
hasıraltı : isim "Bir işi isteyerek, bilerek ve haksız olarak yürütmemek, örtbas etmek" anlamındaki hasıraltı etmek deyiminde geçen bir söz"Konu hasıraltı edilince yılmıyor, bir kez daha yazıyordum." - M. İzgü
-
yemekaltı : isim Yemekten önce sofraya getirilen soğuk yiyecekler, ordövr
-
el altında : zarf Kolayca alınabilecek yerde, hazırda
-
el altından : zarf Gizlice"Bu husus el altından soruldu." - A. Kabaklı
-
kaymakaltı : isim Yağı alınmış süt
-
alt yanı : zarf Alt tarafı
-
yastıkaltı : sıfat, ekonomi Banka veya bir başka yere yatırılmak yerine evde, iş yerinde saklanan taşınabilir (değer)"Yastıkaltı para."
-
altüst : sıfat Çok karışık ve dağınık
-
altyapı : isim Bir yerleşim yeri veya bir yapı için gerekli olan yol, kanalizasyon, su, elektrik vb. tesisatın tümü
-
bardakaltı : isim Bardağın konulduğu yeri kirletmemesi için kullanılan, genellikle örgü, kâğıt veya plastik örtü
-
başaltı : isim, denizcilik Gemilerde tayfa ve erlerin ön güverte altındaki koğuşları"Bütün tayfa, sandıklarını ve torbalarını başaltıdan güverteye taşımışlardı." - Halikarnas Balıkçısı
-
bayrakaltı : isim, askerlik Askerlik
-
dilaltı : isim, tıp (***) Genellikle kalp hastalıklarında hızlı ve kesin etki sağlamak için dilin altına konularak emilen ilaç
-
kahvaltı : isim Genellikle sabahları yenilen hafif yemek"Sabah kahvaltısından sonra otelimden çıktım." - A. Haşim
-
Kubbealtı : özel, isim, tarih Osmanlı vezirlerinin devlet işlerini görüşmek için toplandıkları Topkapı Sarayı'ndaki alan, Divanhane
-
normalaltı : isim, matematik Bir eğriye ilişkin normalin, bir doğruyu kestiği nokta ile normalin ayağı arasındaki parçanın o doğru üzerindeki iz düşümü
-
rüzgâraltı : isim, denizcilik Boca, orsa karşıtı
-
silahaltı : isim, askerlik Askerlik görevi
-
şuuraltı : isim, ruh bilimi Bilinçaltı"Şuuraltında yaşayan senaryo, kocasının yanlış rol oynaması ile baştan aşağı değişti." - M. Ş. Esendal
-
topaltı : isim, tarih Kale toplarının koruması altındaki yer
-
alt alta : zarf Birbirinin altında olarak
-
alt bölüm : isim Sınıflandırmada ana bölümlerin ayrıldığı parçalardan her biri, ayrım
-
alt çene : isim, anatomi İnsan ve hayvanlarda yiyecekleri çiğnemeye yarayan, oynayabilen çene
-
alt diş : isim, anatomi Alt çene üzerinde sıralanmış dişlerin her biri
-
alt dudak : isim, anatomi Dudaklardan altta bulunanı
-
alt familya : isim, hayvan bilimi Bir familyanın içinden ayrılan ikinci derecede bir familya
-
alt geçit : isim Trafik akışını kesmemek için bir yolun altından geçirilen geçit, battıçıktı, batçık
-
alt gerilim : isim En düşük atanmış değerin altındaki gerilim değeri
-
alt güverte : isim, denizcilik Gemilerde güvertelerden altta bulunanı
-
alt karşıt : isim, mantık Konusu ile yüklemi aynı olan, biri tikel olumlu, öbürü tikel olumsuz, karşı karşıya konmuş iki önermeden her biri: "Bazı insanlar bilgindirler" ile "Bazı insanlar bilgin değildirler" gibi
-
alt kat : isim Bir yapının veya aracın katlarından altta olanı"Bir evin alt katında tek bir pencere aydınlıktı." - H. S. Tanrıöver
-
alt katman : isim, toplum bilimi Toplum içinde yer alan ve daha düşük değerlere sahip olan sınıf"Yaşayışıyla konağa bağlıyken, gönlüyle alt katmanların trajik yaşamlarına eğilecektir." - S. İleri
-
alt kavuşum : isim, gök bilimi Dünya, gezegen Güneş dizilişinde gezegenin konumu
-
alt kurul : isim Belli bir konuyu ele almak amacıyla bir kurul içinden birkaç kişi seçilerek oluşturulan kurul, encümen, komisyon, komite
-
alt sınıf : isim Bir sınıf içinden ayrılan ikinci derecedeki sınıf
-
alt şube : isim Bir şube içinde kurulan ikinci derecedeki şube
-
alt tabaka : isim Tabakalardan altta bulunanı
-
alt takım : isim Bir takım içinde oluşturulan ikinci derecedeki takım
-
alt tarafı : zarf Olup olacağı, alt yanı, altı üstü"Alt tarafı iki biblo ile bir halı, her zaman satın alınabilir." - H. Taner
-
alt tür : isim Bir tür içinde ayrılan ikinci derecedeki tür
-
alt yazıcı : isim Televizyon programlarında bir görüntünün altına kısa metin yazmakla görevli kimse
-
altı üstü : zarf Alt tarafı"Altı üstü elli kuruş; ne olacak canım, verirsin gider."
-
alttan alta : zarf Gizlice, el altından"Sanırım o gece de alttan alta hep bunu düşlüyordum." - A. Ağaoğlu
-
baş altı : isim Yağlı güreşte pehlivanların ayrıldığı beş derecenin ikincisi
-
dil altı bezleri : isim, anatomi Dilin altında bulunan tükürük bezleri
-
ev altı : isim Eski evlerde ambar, ahır olarak kullanılan zemin katı
-
köprüaltı çocuğu : isim Kimsesiz ve gideceği yeri olmayan kişi
-
su altı : isim Deniz, göl gibi su yüzeyinin altında kalan bölüm"Su altı araştırmaları."
-
toprak altı : isim Toprağın içi
-
üst deri altı : isim, anatomi Üst derinin altında bulunan hücre katmanı
-
altı alay üstü kalay : içi, dışı gibi özenilmiş olmayan şeyler için söylenen bir söz"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altı kaval, üstü şişhane (veya şeşhane) : giysilerini birbirine uygun düşüremeyen, yakıştıramayanlar için söylenen bir söz"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altı yaş olmak : işe birtakım oyunlar karışmak, böyle bir işe girişmekte sakıncalar bulunduğu anlaşılmak"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altı tutmak : pişirilirken yiyecek hafifçe yanmak"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altına imza atmak : destek vermek amacıyla aynı düşüncede olduğunu göstermek"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altına imza koymak : konuyu veya anlaşmayı kabul ettiğini belirtmek"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altında kalmamak : karşılığını vermek, gördüğü iyilik veya kötülüğü karşılıksız bırakmamak"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altından çapanoğlu çıkmak : bir işin gizli kalmış kötü ve aksak yanıyla, kuşkulu bir durumuyla karşılaşmak"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altından kalkamamak : bir işi başaramamak, becerememek, üstesinden gelememek"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altını çizmek : bir sözün önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altını ıslatmak : altına etmek"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altını kapatmak : ocağın alevini kapatmak"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altını kısmak : ocağın alevini azaltmak"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altta kalanın canı çıksın : "herkes başının çaresine baksın, gücü yetmeyen ne olursa olsun" anlamında kullanılan bir söz"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altta kalmak : herhangi bir iyiliğin karşılığını ödeyememek"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
altta yok üstte yok : yoksul, fakir"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
alttan almak : sert konuşan bir kimseye yumuşak bir dil kullanmak, aşağıdan almak"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
alt olmak : yenilmek"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
alt perdeden konuşmak : hafif sesle yavaş konuşmak"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
alttan güreşmek : gizli gizli yenme yollarını kollamak"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
alt değirmen güçlü akar : "kaynakları eski ve bol olan kuruluşlar sağlam ve verimli olur" anlamında kullanılan bir söz"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba
-
alt etmek : üstünlük sağlamak, yenmek"Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." - Z. O. Saba