- para
isim, ekonomi Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
- göz
isim, anatomi Görme organı, basar
- delik
isim Dar, küçük açıklık"Anahtar deliği karanlıktı, içeriden belli belirsiz sesler geliyordu." - Y. Atılgan
- bölge
isim Sınırları idari, ekonomik birliğe, toprak, iklim ve bitki özelliklerinin benzerliğine veya üzerinde yaşayan insanların aynı soydan gelmiş olmalarına göre belirlenen toprak parçası, mıntıka"Maddeden mi nereden geldiği belirsiz olan bu kıymet son tahmi
- cep
isim Genellikle bir şey koymaya yarayan, giysinin belli bir yeri açılarak içine yerleştirilen astardan yapılmış parça"Bayramın her günü gelirler, ellerini ceplerine sokarak dolaşırlardı." - A. Kutlu
- iç etmek
eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeyerek kendine mal etmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
- küme
isim Birbirine benzer veya aynı cinsten olan şeylerin oluşturduğu bütün, takım, öbek, grup"Tarla kuşları Mustafa'nın sabanı altından yeni kurtulmuş olan kaba çığır üzerine kümeyle konarak buldukları tohumlara gaga çalmakta idiler." - N. Nâzım
- torba
isim Genellikle pamuk ve kıldan dokunmuş, türlü boy ve biçimde, ağzı büzülüp bağlanabilen araç"Cüzdanı bir meşin torbaya sarmış, torbayı gömleğimin içine bağlamıştım." - R. N. Güntekin
- kese
isim Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan veya örgüden küçük torba"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
- kese
sıfat Kısa, kestirme (yol)
- hava boşluğu
isim, fizik Yeryüzündeki engebelerin havada doğurduğu yoğunluk farkları
- cep harçlığı
isim Bir kimseye ufak tefek gündelik harcamalarını karşılaması için verilen para"Cep harçlığımı bile annemden almak gücüme gidiyordu." - A. Erhat
- grup
isim Küme"Bir kadın grubu, gözleri komutanın penceresine dikili duruyor." - H. E. Adıvar
- gedik
isim Bir düzey üstündeki yıkık, çatlak veya aralık, rahne"Kalenin gedikleri / Şekerdir yedikleri" - Halk türküsü
- çukur
isim Çevresine göre aşağı çökmüş olan yer"Bulaşık çukurunun üstündeki pencere de yandaki büyük eve bakıyor." - A. Ağaoğlu
- çalmak
-i, -e Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak"İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." - F. R. Atay
- aşırmak
-i, -den Yüksek veya geçilmesi güç bir yerin üstünden diğer yanına geçirmek
- bastırmak
-i Basma işini yaptırmak"Çok güçlüydü, bastırdı, omuzlarını yatağa yapıştırdı âdeta." - T. Dursun K
- gizlemek
-i, -den Saklamak, görünmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak"Siperleri çalılarla örterek uçaklardan gizlediler."
- harçlık
isim Ufak tefek gereksinimler için harcanacak para"Cebinden cüzdanını çıkarıp çocukları için harçlık dağıttı." - L. Tekin
- oyuk
isim Oyulmuş, içi boş ve çukur olan yer"Birbirine karışmış nal oyuklarından, gündüz beş on kişilik bir devriyenin geçip gittiği anlaşılıyordu." - F. R. Atay
- saklamak
-i Elinde bulundurmak, tutmak"Sarayın sükûnu bir kederli muammayı saklar gibi ağırdı." - İ. A. Gövsa
- Turizm ve Otelcilik, Room Rack'teki oda gözlerinden her biri.
- cebe indirmek
- cebe düşürmek
- cebe koymak
- cebe yerleştirmek
- cebine atmak
- cep, yancık, halta, torba, kese, türküm, kesim, cebe koymak, cebe indirmek, cebine atmak
- içli dışlı olan
- maddi imkân