anlami-nedir.com, nedir, nedemek
Kelime ve Karakter Sayacı

Göz anlamı nedir? , Göz ne demek ?

Kelimeler > G ile başlayan kelimeler > göz nedir?

Göz
anlamı isim, anatomi

'Göz' 1 kelime ve 3 harften oluşmaktadır.

göz foto galeri Foto Galeri
  • nedir Göz, göz çukurunda bulunan, iri bir bilye büyüklüğünde, görmeyi sağlayan küremsi bir organdır.
  • nedir Göz, ışığı geçirmeye ve kırmaya elverişli üç tabakanın birleşmesinden oluşmuştur. En dıştaki birinci tabakaya, Sklera ya da "gözakı" denir. Bu tabaka önde tümsekleşerek, saydam Kornea tabakası olarak devam eder. Beyaz ve lifli yapıda olan bu sert tabaka,
  • nedir isim, anatomi Görme organı, basar
  • nedir Bazı deyimlerde, görme ve bakma"Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin."
  • nedir Oda"Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu" - Z. O. Saba
  • nedir Bakış, görüş"Bu sefer alacaklı gözüyle baktım."
  • nedir Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak"Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?" - T. Buğra
  • nedir Delik, boşluk"İğnenin gözü." "Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır." - S. F. Abasıyanık
  • nedir Çekmece"Masanın gözleri."
  • nedir Terazi kefesi
  • nedir Nazar"İnsanı gözle yiyip bitirirler." - Ö. Seyfettin
  • nedir Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı"Gözden düşmek. Göze girmek."
  • nedir Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri"Göz aşısı."
  • nedir Bölüm, hane"Dama tahtasında altmış dört göz vardır."
  • nedir Bazı yaraların uç bölümü"Çıbanın gözü."

Göz ile ilgi resimler(4)

  • göz galeri
  • göz galeri
  • göz galeri
  • göz galeri

Göz ile ilgi cümleler (2)

Cümleleri oylama yaparak üst sıralara veya listenin en altına gönderebilirsin :).

0

Dolayısıyla Darwin'inki gibi Wegener'in Kökenleri de göz önündeki kaynaktı. Büyük Çekişmeler - Hal Hellman

0

Ancak en önemlisi, Mead, üst toplumsal konumla ilgili bazı istisnalar dışında Samoalıların gençler arasında serbest aşka göz yumduklarını belirlemişti. Büyük Çekişmeler - Hal Hellman

"göz" ile ilgili yukarıdaki cümleleri beğenmedin mi? o zaman yeni cümle görmek için aşağıdaki "Cüme Ekle" butonuna basarak şansını deneyebilirsin.
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş

Atasözü, deyim ve birleşik fiiller'de göz
  1. yüz göz : isim "Biriyle gereksiz yere, aşırı derecede senli benli olmak" anlamındaki yüz göz olmak deyiminde geçen bir söz"İkisinin de bu kadar az zamanda birbirleriyle bu derece yüz göz olmalarına şaşmamak mümkün değildi." - R. N. Güntekin

  2. paragöz : sıfat Parayı çok seven, paraya çok düşkün (kimse), para canlısı, paragözlü"Bundan dolayı bu paragöz adamın sırf körpeliğinden dolayı aldığı ufak tefek kızcağızı herkes görmek istiyordu." - H. E. Adıvar

  3. gözaltı : isim, hukuk Birinin, güvenlik kuvvetleri tarafından belli bir yerde belli bir süre alıkonulması, gözetim, nezaret

  4. gözdağı : isim Sonradan verilecek bir ceza ile korkutma, yıldırma, tehdit"Küfürlerin arasında duyduğu sözlerden, bu gözdağının sabahki olayla ilintili olduğunu anlar gibiydi." - A. Kulin

  5. gözdemiri : isim, denizcilik Gemilerin baş tarafında bulunan, her zaman kullanılan büyük çıpa

  6. gözevi : isim, anatomi Göz yuvası"Şimdi yeşil mavi gözleri daha keskin, gözevleri daha çöküktü." - S. İleri

  7. gözyaşı : isim Gözyaşı bezlerinin salgıladığı, bazı etkilerle akan duru sıvı damlacıklarından her biri, yaş (II)"Birer kalp bıraktılar bize kırık / Ömrümüzce gözyaşı döktürecek" - C. S. Tarancı

  8. açgöz : sıfat Açgözlü

  9. açıkgöz : sıfat Uyanık davranarak çıkar sağlayan, imkânlardan kurnazca yararlanmasını bilen, cingöz, uyanık, kurnaz (kimse)"Bu insanların alabildiğine açıkgöz ve çakır pençe olduklarını bir kere daha anlardık." - A. H. Tanpınar

  10. aynagöz : sıfat Uyanık, cingöz"Küçük oğul köşede bucakta pinekler, büyük oğul da aynagöz ortada dolaşırdı." - S. M. Alus

  11. camgöz : isim, hayvan bilimi Deniz kıyısına yakın yaşayan, yanlarında veya sırtında beyaz lekeleri bulunan, gözü parlak olan, eti yenebilen bir tür köpek balığı (Galeius canis)

  12. cingöz : sıfat Açıkgöz

  13. Karagöz : isim, hayvan bilimi İzmaritgillerden, 25-30 santimetre uzunluğunda, enli, boz renkli, beyaz etli bir balık (Sargus sargus)

  14. Karagöz : özel, isim Deve derisinden veya mukavvadan kesilip boyanmış insan biçimlerini beyaz bir perde üzerine arkadan ışık vererek yansıtma yoluyla oynatmaya dayalı bir gösteri oyunu

  15. sarıgöz : isim, hayvan bilimi İzmaritgillerden, rengi altın sarısı olan, Atlantik Okyanusu'nda ve Akdeniz'de yaşayan bir balık (Sargus salvieri)

  16. tepegöz : isim Derslerde, konferanslarda asetat üzerine yazılan yazıyı veya grafiği kuvvetli bir ışık kaynağı aracılığıyla perdeye yansıtan optik araç

  17. yalıngöz : isim, hayvan bilimi Bir tür kertenkele

  18. balıkgözü : isim Ayakkabıların bağ geçirilen deliklerine ve kemer deliklerine takılan maden, kemik vb.nden yapılmış halka

  19. devegözü : isim, bitki bilimi İri ve siyah taneli bir tür üzüm

  20. horozgözü : isim, bitki bilimi Maydanozgillerden, beyaz veya pembe çiçekli bir bitki (Seseli tortuosum)

  21. kartalgözü : isim, askerlik Gözlem amacıyla kullanılan insansız uçak

  22. kedigözü : isim Taşıtların arkasındaki kırmızı renkli işaret lambası

  23. koyungözü : isim, bitki bilimi Birleşikgillerden, beyaz ve iri bir tür papatya (Matricaria parthenium)

  24. kuşgözü : isim, mimarlık Ev, villa vb. konutların çatı katlarını aydınlatmaya yarayan küçük pencere

  25. mandagözü : isim Nikel yirmi kuruş

  26. öküzgözü : isim, bitki bilimi Birleşikgillerden, sarı renkte, papatyayı andırır bir çiçek ve onun bitkisi, sığırgözü, mastı çiçeği, arnika (Arnica montana)

  27. öküzgözü : isim, bitki bilimi Kaliteli, kendine özgü kokusu olan şarap üretilen, orta kalın kabuklu, siyah renkli bir tür üzüm

  28. sığırgözü : isim, bitki bilimi Öküzgözü

  29. turnagözü : isim Berrak ve parlak sarı

  30. tepegözler : isim, hayvan bilimi Birçok türü, önemli solucan türlerine ara konakçılık eden, duyargaları tek kollu, beşinci çift ayakları körelmiş kabuklular familyası

  31. göz açıklığı : isim Gözü açık olma durumu

  32. göz akı : isim, anatomi Göz yuvarının dışını saran, katılgan dokudan oluşmuş, dayanıklı beyaz çeper, sert tabaka

  33. göz alıcı : sıfat Güzelliği ile ilgi çeken, alımlı, göze çarpan"Burada vücudumu bütün göz alıcı çizgileriyle uzun uzun seyretmişti." - O. C. Kaygılı

  34. göz altı : isim Yüzde gözlerin hemen altında bulunan bölüm

  35. göz aşısı : isim Dal üzerindeki gözelere yapılabilen ağaç aşısı

  36. göz aşinalığı : isim Birini zaman zaman görmekten ileri gitmemiş olan tanıma, üstünkörü tanıma

  37. göz bağcı : isim Göz bağı yapan kimse, illüzyonist"Aynı anda sahnenin her yerinde birden bitiyor, bir şarkıcıdan çok bir göz bağcıya benziyordu." - M. Mungan

  38. göz bağı : isim El çabukluğu ve ustalıkla gerçekte olmayan bir şeyi oluyor gibi gösterme işi, illüzyon

  39. göz bankası : isim Gerektikçe başkalarına aktarılmak için ölümlerinden hemen sonra gönüllülerin gözündeki saydam tabakanın alınıp saklandığı göz kliniği

  40. göz banyosu : isim Göz hastalıklarının iyileştirilmesi için yapılan banyo

  41. göz bebeği : isim, anatomi Gözde irisin ortasında bulunan, ışığın azlığına veya çokluğuna göre büyüyüp küçülen yuvarlak delik, bebek"Göz bebeklerinde o ara beliriveren pırıltıyı, acaba neye yormalı?" - A. İlhan

  42. göz bilimi : isim Gözün yapısının, çalışmasının ve hastalıklarının incelendiği hekimlik dalı, oftalmoloji

  43. göz boncuğu : isim Nazar boncuğu

  44. göz dikeği : isim Pek çok istenerek üzerine düşülen şey

  45. göz dişi : isim, anatomi Üst çenedeki köpek dişlerinden her biri

  46. göz doktoru : isim, tıp (***) Göz hastalıkları doktoru, gözcü

  47. göz emeği : isim Gözü çok yoran ince iş

  48. göz erimi : isim, coğrafya Ufuk"Göz eriminde birkaç gemi demirlemişti." - S. İleri

  49. göz etçiği : isim, anatomi Gözün iç açısındaki kırmızı çıkıntı, göz memesi

  50. göz göz : sıfat Üzerinde birçok göz, delik bulunan

  51. göz göze : zarf Birbirine bakar bir biçimde

  52. göz hakkı : isim Görüldüğünde imrenilebilecek yiyeceklerden, görenlere verilen pay

  53. göz hapsi : isim, hukuk Bir kimseye bulunduğu, yaşadığı yerden ayrılmaması biçiminde verilen ceza

  54. göz kadehi : isim Göz banyosunda kullanılan, göz çukuruna göre şekillenmiş, cam veya seramikten kap

  55. göz kamaştırıcı : sıfat Gözün kamaşmasına, bir süre göremez duruma gelmesine yol açan (ışık)

  56. göz kapağı : isim, anatomi Göz yuvarlarının önünde bulunan, birbirine yaklaşarak gözü örten, kenarlarında kirpikler bulunan koruyucu organ"Göz kapaklarımın üstünde sanki tonlarca ağırlık var, güçlükle açıyorum." - A. Ümit

  57. göz kararı : isim Ölçü veya tartı ile değil gözle oranlanarak belirlenen miktar

  58. göz kesesi : isim, anatomi Gözlerin hemen altında derinin ve kasların bozulması sonucu oluşan şişkinlik"Gözlerinin altında keseler, torba torba sarkıyor göz keseleri." - Z. Selimoğlu

  59. göz memesi : isim, anatomi Göz etçiği

  60. göz merceği : isim, anatomi İrisin arkasında yer alıp ışığı kırma özelliği olan, biçimi ve büyüklüğü mercimeğe benzeyen saydam yapı, billur cisim

  61. göz nuru : isim Yoğun bir emek sonucu ortaya çıkan iş

  62. göz önü : isim Görülebilen yakın yer

  63. göz pencere : isim, mimarlık Çatı katlarında veya kapı üstlerinde yuvarlak veya oval biçimli, genellikle süslü küçük pencere

  64. göz pınarı : isim Gözyaşı bezlerinin salgıladığı sıvıyı toplayan, gözün burun tarafındaki bölümü

  65. göz sevdası : isim Yalnız bakmakla yetinilen aşk

  66. göz taşı : isim, kimya Bazı göz, deri, bitki hastalıklarında ve bağcılıkta kullanılan, koyu mavi renkte, zehirli bir tuz, bakır sülfat, bakır tuzu (Cu SO4)

  67. göz yoklaması : isim Başkalarının dikkati birinin üzerinde olma, göz hapsinde tutulma"Başka çare kalmadığını anladı ve kendisini üç Ankaralı kadının bu sıkı göz yoklamasına bıraktı." - Y. K. Karaosmanoğlu

  68. göz yuvarı : isim, anatomi Kafatasında bir çukur içine yerleşmiş bulunan gözün yuvarlak bölümü

  69. göz yuvası : isim, anatomi Göz yuvarlarının içinde bulundukları kemik oyuklardan her biri, gözevi"Bu profilin en göze çarpan hususiyetleri, alında, göz yuvasında ve çenede toplanmıştı." - Y. K. Karaosmanoğlu

  70. göz zarı yangısı : isim, tıp (***) Kornea hariç göz kapaklarının iç yüzü ile göz küresinin ön yüzünü örten zarda oluşan iltihap, konjonktivit

  71. göze göz : isim Kısasa kısas

  72. gözü aç : sıfat Açgözlü

  73. gözü açık : sıfat Uyanık, becerikli (kimse)

  74. gözü bağlı : sıfat Aymaz

  75. gözü dışarıda : sıfat Eşine bağlı olmayıp başkalarıyla da ilişki kuran (kimse)

  76. gözü doymaz : sıfat Açgözlü"Bu gözü doymaz herifler de bir gün patronluktan tellaklığa soyunursa hiç şaşmam." - M. İzgü

  77. gözü gönlü tok : sıfat Gözü tok

  78. gözü kapalı : sıfat Çevresinde olanlardan haberi olmayan (kimse)"Hem, bizim çocuklarımız gözü kapalı, masum çocuklar..." - R. N. Güntekin

  79. gözü kara : sıfat Korkusuz (kimse)"Hırsızların en kıyağı, kaçakçıların en gözü karası hep burada." - N. F. Kısakürek

  80. gözü keskin : sıfat Çok iyi gören (kimse)

  81. gözü pek : sıfat Korkusuz"O kadar kararlı, o kadar gözü pekti ki civar mahalleden gelen çocuklar bile onun ordusuna yazılmaya başladılar." - İ. O. Anar

  82. gözü sulu : sıfat Sulu gözlü

  83. gözü tok : sıfat Paraya, mala düşkünlük göstermeyen, açgözlülük etmeyen (kimse), gözü gönlü tok"Açgözlülüğü içeride de dışarıda da affetmeyen gözü tok insanlarız." - A. N. Asya

  84. gözü yolda : sıfat Sürekli bir şeyi bekleyen (kimse)

  85. gözü yüksekte : sıfat Bulunduğu durumdan çok üstün olan bir duruma ulaşma amacı güden (kimse)

  86. cam göz : sıfat Gözü takma olan

  87. çekik göz : sıfat Çekik gözlü

  88. dört göz : isim Gözlüklü kimse

  89. gümüş göz : sıfat Para canlısı, açgözlü, cimri

  90. ilk göz ağrısı : isim İlk çocuk

  91. kem göz : isim Baktığı kimseye zarar veren veya nazar değdiren göz, kötü göz

  92. kene göz : sıfat Çok küçük gözlü (kimse)

  93. kötü göz : isim Kem göz

  94. lokma göz : isim Patlak göz

  95. sulu göz : sıfat Sulu gözlü

  96. süzgün göz : isim Süzgün veya ölgün bakışlarla bakan göz"Süzgün gözleri bugünkü gibi alaycı, çenesi daha sivriydi." - H. E. Adıvar

  97. uyur göz : isim, bitki bilimi Normal durumlarda sürmeyip uyur vaziyette kalan fakat gerektiğinde sürerek dal, yaprak oluşturan tomurcuk

  98. kemer gözü : isim, mineraloji Kemerle ayakları arasındaki boşluk

  99. koltuk gözü : isim, bitki bilimi Sürgün ve genç dalların yaprak saplarının koltuğunda bulunan tomurcuk

  100. malın gözü : isim Açıkgöz, kurnaz, çokbilmiş kimse

  101. palamar gözü : isim Geminin baş ve kıç kısımlarında bulunan palamar halatlarına mahsus delik

  102. torpido gözü : isim Torpido

  103. tütsü gözü : isim Çadırlarda duman çıkmasını sağlayan delik"Yalnızca tütsü gözü denilen duman deliği açık olduğundan, karın beyazlığı çadırı ısıtıyordu." - N. Araz

  104. çıplak gözle : zarf Görmeye yardımcı olacak hiçbir araç kullanmaksızın

  105. bu gözle : zarf Bu anlayışla

  106. göz açtırmamak : başka bir iş yapmasına vakit veya imkân vermemek

  107. göz alabildiğine : gözün görebileceği en uzak yerlere kadar

  108. göz ardı etmek : gereken önemi vermemek

  109. gözaydın etmek : güzel bir olay için kutlamak, iyi dileklerde bulunmak

  110. gözaydına gelmek : birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi dilekte bulunmaya gelmek

  111. gözaydına gitmek : birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi dilekte bulunmaya gitmek

  112. göz değmek : uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakışlar dolayısıyla kötü bir duruma düşmek

  113. göz doldurmak : görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek

  114. göz doyurmak : bir şey görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek

  115. göz etmek : gözle işaret etmek

  116. göz görmeyince gönül katlanır : "yakınımızda bulunmayanların özlemine, acısına daha kolay dayanabiliriz" anlamında kullanılan bir söz

  117. göz görür, gönül katlanır : "kişi, sevdiği bir kimsenin uzak yere gitmesi durumunda onunla görüşmekten umudunu keser, ayrılığa katlanır" anlamında kullanılan bir söz

  118. göz kamaştırmak (veya almak) : kuvvetli ışık veya parlaklık, kısa bir zaman için görüşü bulandırmak

  119. göz kesilmek : bütün dikkatiyle bakmak

  120. göz kırpmadan : acımadan, merhamet etmeden

  121. göz kırpmak : göz kapağını kapayıp açmak

  122. göz kırpmamak : uyumamak

  123. göz kulak olmak : görme, işitme yoluyla bilgi edinmeye çalışmak

  124. göz (veya gözünün) kuyruğuyla bakmak : göz ucuyla bakmak

  125. göz süzmek : baygın ve anlamlı bakmak

  126. göz (veya gözünün) ucuyla bakmak : fark ettirmeden gözlemek, belli etmemeye çalışarak başını çevirmeden yandan bakmak

  127. göz ucuyla görmek : fark etmek

  128. göz var, izan var : bir şeyin göz ve akıl yoluyla anlaşılacağını anlatan bir söz

  129. göz yıldırmak : gözünü korkutmak

  130. göz yummak : görmezlikten gelmek, hoş görmek, bağışlamak

  131. göz yummamak : uyumamak

  132. gözden çıkarmak : bir mal, para, değer yargısı vb. maddi veya manevi varlığın elden çıkarılmasını kabul etmek

  133. gözden geçirmek : okumak

  134. gözden ırak olan gönülden de ırak olur : "ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır" anlamında kullanılan bir söz

  135. gözden ırak tutmak : görmek istememek

  136. gözden ırak tutulmak : önem verilmemek, değersiz bulmak

  137. gözden (veya gözünden) kaçmak : görülmemek, farkına varılmamak

  138. gözden kaybolmak : ortadan çekilmek veya görünmez olmak, kaybolmak

  139. gözden nihan olmak : gözden kaybolmak

  140. gözden (veya gözünden) sürmeyi çalmak (veya çekmek) : hırsızlıkta çok becerikli, çok usta olmak

  141. gözden uzaklaşmak : ayrılıp başka yere gitmek, görünmez olmak

  142. göze almak : gelebilecek her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabul etmek

  143. göze batmak : aşırı derecede görünür olmak

  144. göze çarpmak : dikkati üzerine çekmek

  145. göze diken olmak : göze batmak

  146. göze gelmek : birisine nazar değmiş olmak

  147. göze girmek : davranış ve yetenekleriyle ilgi ve önem kazanmak

  148. göze görünmek : belli, açık olmak

  149. göze görünmemek : ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, saklanmak

  150. göze yasak olmaz : "bir kimseye veya nesneye bakılmasını kimse önleyemez" anlamında kullanılan bir söz

  151. gözle görülür, elle tutulur hâle gelmek : çok açık bir biçimde görülmek, herkes tarafından bilinmek

  152. gözle yemek : bir şeye çok istekle ve dik dik bakmak

  153. gözleri bayılmak : uyku, istek vb. bir durum gözlerinden belli olmak

  154. gözleri berraklaşmak : bakışları daha canlı ve parlak olmak

  155. gözleri buğulanmak (veya bulutlanmak) : gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek

  156. gözleri çivilenmek : aynı noktaya sürekli olarak bakmak

  157. gözleri çukura gitmek (veya kaçmak) : aşırı yorgunluktan göz çevresi kararmak veya çökmek

  158. gözleri dolmak (veya dolu dolu olmak) : ağlayacak kadar duygulanmak

  159. gözleri fıldır fıldır olmak : telaşlı bir biçimde bakmak

  160. gözleri kan çanağına dönmek (veya kanlanmak) : uykusuzluk, yorgunluk, ağlama vb. sebeplerle gözleri çok kızarmak

  161. gözleri kapanmak : ölmek

  162. gözleri parlamak (veya parıldamak) : gözlerinde sevinç ve istek belirmek

  163. gözleri sulanmak : gözlerine yaş gelmek

  164. gözleri süzülmek : göz kapakları hafifçe kapanmaya başlamak

  165. gözleri şıldır şıldır dönmek : gözleri yaş dolu bir biçimde bakmak

  166. gözleri takılıp kalmak : bir şeyden gözlerini ayıramamak

  167. gözleri yuvalarından (veya evinden) fırlamak (veya uğramak) : korku, öfke ve telaşı gözlerinden belli olmak

  168. gözlerinde şimşek çakmak : aşırı parlamak

  169. gözlerinden okumak : düşüncelerini bakışlarından sezmek

  170. gözlerine inanamamak : hiç umulmayan, hiç beklenmeyen bir şeyin görülmesi karşısında şaşırmak

  171. gözlerine mil çekmek : birinin gözlerini kızgın mille kör etmek

  172. gözlerini bayıltmak : gözlerini yarı kapamak

  173. gözlerini belertmek : gözlerini, akı çok görünecek biçimde açmak

  174. gözlerini bitirmek : gözlerini aşırı yormak

  175. gözlerini devirmek : öfke ile bakmak

  176. gözlerini fal taşı gibi açmak : şaşkınlıkla, hayretle bakmak

  177. gözlerinin içi gülmek : çok sevindiği yüzünden, gözlerinden belli olmak

  178. gözlerinin içine kadar kızarmak : utancından yüzü çok kızarmak

  179. gözü (veya gözleri) açılmak : uyanmak

  180. gözü akmak : gözü yaralanıp kör olmak

  181. gözü alışmak : önceden iyi göremediği bir şeyi sonradan görür olmak

  182. gözü almamak : bir işi becerebileceğine inanmamak, yadırganmaz olmak

  183. gözü arkada kalmak : bırakılan bir şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek

  184. gözü bulanmak : bulanık görmeye başlamak

  185. gözü büyükte olmak : büyük emeller beslemek

  186. gözü çıkasıca : "kör olsun, görmez olsun" anlamında kullanılan bir ilenme sözü

  187. gözü dalmak : gözü bir noktaya dikili olarak dalgın dalgın bakmak

  188. gözü değmek : uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakışlar dolayısıyla kötü bir duruma düşürmek

  189. gözü doymak : çok istenen bir şeyin yeterli miktarı elde edildikten sonra daha çoğunu istememek

  190. gözü dönesi : "geberesi" anlamında kullanılan bir ilenme sözü

  191. gözü (veya gözleri) dönmek : aşırı bir isteğin, öfkenin etkisiyle ne yaptığını bilmez duruma gelmek

  192. gözü dumanlanmak : öfkeden gözü hiçbir şey görmez duruma gelmek

  193. gözü dünyayı görmemek : hiç kimseye, hiçbir şeye önem, değer vermemek

  194. gözü gibi sakınmak (veya saklamak veya esirgemek) : bir şeye aşırı ilgi göstermek, önemle bakıp korumak

  195. gözü gibi sevmek : pek çok sevmek

  196. gözü gitmek : bir şeyi istemeden görmek, elinde olmayarak bakmak

  197. gözü gönlü açılmak : neşelenmek, ferahlamak

  198. gözü görmemek : görmez olmak

  199. gözü göz değil : "iyi insan olmadığı bakışından belli oluyor" anlamında kullanılan bir söz

  200. gözü hiçbir şey görmemek : heyecana kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek

  201. gözü ısırmak : bir kimseyi tanıyacak gibi olmak

  202. gözü ilişmek : birdenbire veya istemeden görmek

  203. gözü kalmak : elde edemediği bir şeye karşı isteği sürmek

  204. gözü (veya gözleri) kararmak : başı dönmek, hafif baygınlık geçirmek

  205. gözü (veya gözleri) kaymak (veya kaçmak) : gözünde hafifçe şaşılık bulunmak

  206. gözü kesmek : bir işi yapabilme konusunda kendisine veya başkalarına güvenmek

  207. gözü kızmak : gözü hiçbir şey görmeyecek ölçüde öfkelenmek

  208. gözü korkmak : daha önce geçirdiği kötü bir denemeden sonra birinden veya bir şeyden zarar gelebileceği kanısına varmak

  209. gözü (veya gözleri) okşamak : göze hoş görünmek

  210. gözü (veya gözleri) (bir şeyde veya bir şeyin üzerinde) olmak : dikkati bir yerde toplanmak

  211. gözü sönmek : kör olmak

  212. gözü (veya gözleri) takılmak : dikkati çeken bir şeyden bakışlarını ayıramamak

  213. gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz : "her zaman çıkar peşinde koşan kişi, tehlikelerden uzak kalamaz" anlamında kullanılan bir söz

  214. gözü toprağa bakmak : ölmek üzere olmak

  215. gözü uyku tutmamak : uyuyamamak

  216. gözü (veya gözleri) üstünde kalmak : kıskançlık sebebiyle herkesin ilgisini çekmek

  217. gözü yememek : bir işi yapacak güç ve yeteneği kendinde bulamamak

  218. gözü yılmak : daha önceden denediği için o durumla karşılaşmaktan korkmak, o işe girişmekten çekinmek

  219. gözüm! : gözümün nuru

  220. gözüm çıksın (veya kör olsun) : bir şeyin doğruluğuna inandırmak için edilen ant

  221. gözün aydın! : sevinçli bir olay dolayısıyla kullanılan bir kutlama sözü

  222. gözün ... görsün : bir şey övülerek gösterilmek veya anlatılmak istendiğinde söylenen bir söz

  223. gözünde büyümek : bir şey bir kimseye olduğundan güç veya önemli görünmek

  224. gözünde büyütmek : bir kimseyi, olayı veya şeyi abartmak

  225. gözünde (veya gözlerinde) şimşek (veya şimşekler) çakmak : sert ve şiddetli darbe yüzünden göz önünde yıldızlar oluşmak

  226. gözünde tütmek : çok özlemek

  227. gözünden kıskanmak : üzerine titremek, kollayıp gözetmek

  228. gözünden (veya gözlerinden) uyku akmak : çok uykulu olmak

  229. gözünden (veya gözlerinden) yaş (veya yaşlar) boşanmak : çok ağlamak

  230. gözüne (veya gözlerine) bakmak : gözünün veya gözlerinin içine bakmak

  231. gözüne batmak : tedirgin etmek, rahatsız etmek

  232. gözüne çarpmak : görünür olmak, dikkati çekmek

  233. gözüne diken olmak : gözüne batmak

  234. gözüne dizine dursun : nankörlük eden birine "Allah nankörlüğünün cezasını seni kör ve kötürüm ederek versin" anlamında söylenen bir ilenme sözü

  235. gözüne hiçbir şey görünmemek : kendi derdi dolayısıyla hiçbir şeye değer vermemek

  236. gözüne ilişmek : birdenbire, istemeden görmek

  237. gözüne karasu inmek : karasu hastalığı yüzünden gözü görmez olmak

  238. gözüne uyku girmemek : uyuyamamak, uykusuz kalmak

  239. gözünü (veya gözlerini) açmak : uyanmak

  240. gözünü ağartmak : gözlerini belertmek

  241. gözünü ayırmamak : bir şeye sürekli olarak bakmaktan kendini alamamak

  242. gözünü daldan budaktan (veya çöpten) esirgememek (veya sakınmamak) : tehlikeli işlere atılmaktan çekinmemek

  243. gözünü (veya gözlerini) dikmek : dikkatle bakmak, gözünü ayırmadan bir yere veya bir kimseye bakmak

  244. gözünü doyurmak : bol bol vermek

  245. gözünü dört açmak : aldanmamak için çok uyanık bulunmak

  246. gözünü (veya gözlerini) duman bürümek : hayale dalmak, dalgınlaşmak

  247. gözünü gözüne dikmek : başkasının gözüne sürekli olarak bakmak

  248. gözünü hırs bürümek : aşırı hırslanmak

  249. gözünü ... hırsı bürümek : bir şeyi aşırı ölçüde istemek

  250. gözünü (veya gözlerini) kan bürümek : adam öldürecek kadar öfkelenmek

  251. gözünü (veya gözlerini) kapamak : ölmek

  252. gözünü karartmak : bir işe atılırken hiçbir şeyden çekinmemek

  253. gözünü (veya gözlerini) kırpmadan : çekinmeden, korkusuzca

  254. gözünü kin bürümek : intikam alma duygusundan başka bir şeye önem vermemek

  255. gözünü (veya gözlerini) oymak : çok kötülük etmek

  256. gözünü sevda (veya aşk) bürümek : ondan başka hiçbir şeyi düşünmemek, tamamen ona bağlanmak

  257. gözünü sevdiğim : okşamalık olarak kullanılan bir söz

  258. gözünü seveyim : birinden bir şey isteneceği zaman kullanılan söz

  259. gözünü toprak doyursun : kendinden olan veya kendisine verilen şey ne kadar çok olursa olsun, bununla yetinmeyenler için söylenen bir ilenme sözü

  260. gözünü üstünden ayırmamak : sürekli denetim altında bulundurmak

  261. gözünü yıldırmak : gözünü korkutmak

  262. gözünü yummak : gözünü kapamak

  263. gözünün bebeği gibi sevmek : çok sevmek

  264. gözünün çapağını silmeden : sabahleyin uyanır uyanmaz

  265. gözünün içine baka baka : cesaret ve soğukkanlılıkla

  266. gözünün (veya gözlerinin) içine bakmak : bir kimsenin üstüne titremek

  267. gözünün üstünde kaşın var dememek : birinin her davranışını hoş görmek

  268. gözünün önüne gelmek : hatırlamak

  269. gözünün önünü görmemek : sisten, pustan dolayı etrafını görememek

  270. gözüyle görmek : bir olaya tanık olmak

  271. gözüyle (veya gözleriyle) tartmak : kim ve ne olduğunu anlamak için dikkatle bakmak


Harf Analizi

  1. - Ünlü harf (1 tane) : ö
  2. - Ünsüz harf (2 tane) : g,z
  3. - İnce Ünlüler : (1) : ö
  4. - Yumuşak Ünsüzler : ( 2) : g,z

Yeni Bir Kelime Öğren?

  • Kehribar balı
  • Yaz kış
  • Dere
  • Kuşluk
  • Kurukafa
  • Bebek
  • Kocaya kaçmak
  • Çeşme
  • Kışı geçirmek
  • Çayır

anlami-nedir.com'u Türkçe dil araçları sunan bir sözlüktür, yakın zamanda sadece anlamlar değil türkçe ingilizce sözlük, akademik aramalar ve birçok edebi araç ile karşınıza çıkacaktır.

anlami-nedir.com içeriklerini öncelikle TDK'dan sonra ise editörlerin kontrolünden geçirerek sizlere sunmaktadır, eğer bir hatalı kısım gördüyseniz lütfen iletişim'e geçiniz

Sizde Türkçemize katkıda bulunmak ve bilinmiyenleri aktarmak isterseniz editör olup paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Yunus Emre : "Biriktirdiğin değil, paylaştığın senindir"

Takip edin

Sitemap Yasal Konular İletişim Hakkında İndeksler Son Eklenenler Kelime Sayacı