-
yüz para : isim İki buçuk kuruş
-
paragöz : sıfat Parayı çok seven, paraya çok düşkün (kimse), para canlısı, paragözlü"Bundan dolayı bu paragöz adamın sırf körpeliğinden dolayı aldığı ufak tefek kızcağızı herkes görmek istiyordu." - H. E. Adıvar
-
anapara : isim, ekonomi İşletilen paranın faiz katılmamış bütünü
-
para aktarımı : isim, ticaret Banka hesabındaki birikimin belli bir miktarının başka bir hesaba aktarılması, aktarma, virman
-
para arzı : isim Bir ülkede dolaşımdaki para hacmi
-
para babası : isim Parası çok, varlıklı kimse
-
para basma : isim, ekonomi Piyasaya yeni para çıkarma
-
para birimi : isim Bir devletin para için kabul ettiği değer ve eder ölçüsü
-
para canlısı : sıfat Paragöz
-
para cezası : isim İşlenen bir suçun para karşılığının devlete ödenmesini öngören ceza
-
para çantası : isim Para taşımaya yarayan özel çanta
-
para değişimi : isim, ekonomi Para alımı ve satımı
-
para dolaşımı : isim Dolanım
-
para kısıtlaması : isim, ekonomi Para şişkinliğine karşı önlem olarak paranın piyasada azalmasıyla satın alma gücünün artması, deflasyon
-
para pul : isim Para, para niteliğinde olan şey"Kimi insan para pul budalası olur, kimisi icat ve keşif meraklısı, bazısı da müzik âşığı." - Halikarnas Balıkçısı
-
para şişkinliği : isim, ekonomi Dolanımdaki para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesinden ortaya çıkan ve fiyatların toplam yükselişi, paranın değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik parasal süreç, enflasyon
-
artı para : isim, ekonomi Banka tarafından müşteri hesabı için öngörülen limitten belirli bir miktar daha fazlasını kullanma imkânı veren tutar, acil ihtiyaç kredisi
-
beş para : isim Çok az para"Hâlbuki benim beş param yok. Nasıl sizleri alıp götürebilirim?" - H. Bayaz
-
bloke para : isim, ekonomi Tutulmuş para
-
bozuk para : isim Ufak birimlere ayrılmış para, ufaklık, ufak para, bozuk, bozukluk"Hesap istedi. Bozuk paralarını sayıp borcunu ödedi." - N. Cumalı
-
büyük para : isim Çok para
-
cari para : isim, ekonomi Geçerli olan, yürürlükte bulunan para
-
çürük para : isim Ayarı düşük on akçe, sağ para karşıtı
-
demir para : isim Madenî para
-
haram para : isim Yasa dışı yollardan kazanılan para"Bu paylardan başka para almazdı çünkü haram para almaktan çok sakınırdı." - Halikarnas Balıkçısı
-
hazır para : isim, ekonomi Nakit, elde mevcut para, likit"Onunla temas ve münasebete girmektense hiçbir şey yapmamayı ve hazır paradan yemeyi tercih ediyorum." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
kâğıt para : isim Devlet bankası tarafından piyasaya çıkarılan değeri kâğıt üzerinde belirtilen para, banknot
-
kara para : isim Yasa dışı yollardan sağlanan kazanç
-
kırk para : isim Bir kuruş"Emine göğsünün altından çıkardığı rutubetli bir meşin çantanın orta gözünü açtı, hesapladı, kırk para çıkışmıyordu." - R. H. Karay
-
madenî para : isim Altın, gümüş, bakır, bronz, alüminyum vb. maddelerin alaşımından yapılan para, demir para
-
nakit para : isim Birikmiş, kullanılmaya hazır para, efektif
-
on para : sıfat Çok az (para)
-
sağlam para : isim, ekonomi Uluslararası para piyasasında kolaylıkla değiştirilebilen ve kuru devamlı koruyan veya yükselen para, sağ para
-
sağ para : isim Sağlam para
-
sıcak para : isim, ekonomi Piyasaya yeni giren nakit para
-
taze para : isim, ekonomi İş gücünü güçlendirmek amacıyla farklı kaynaklardan sağlanan para
-
temiz para : isim Kesintiden veya masraflardan sonra elde kalan para miktarı
-
tutulmuş para : isim, ekonomi Kontrol altına alınmış para, bloke para
-
ufak para : isim Bozuk para
-
başlık parası : isim Bazı bölgelerde, evlenirken damadın kaynatasına ödemesi gereken para veya mal, başlık
-
boyunduruk parası : isim Bir mahalleden veya köyden başka yere gelin götürülürken, kaynatanın, gelinin ayrıldığı yerin delikanlılarına verdiği bahşiş"On lira boyunduruk parası ayırmışsınız, bizim hiç kahrımız yok mu?" - M. Ş. Esendal
-
ekmek parası : isim Geçimi sağlayan para veya kazanç"Heriflere yalnız ekmek parası değil gönüllerine göre de iş bulacaksın." - N. Hikmet
-
hava parası : isim, ticaret Bir yeri kira ile tutabilmek için sahibine veya çoğunlukla içindeki kiracıya açıktan verilen para, peştamallık
-
kahve parası : isim Bahşiş
-
kan parası : isim, din b. (***) Diyet (I)
-
kefen parası : isim Ölüm durumunda gerekli masrafların görülmesi için ayrılmış para
-
palamar parası : isim, denizcilik Gemilerin bir iskeleye yanaşmak için ödedikleri para, palamar resmi
-
uğur parası : isim Zenginlik ve iyilik getireceğine inanılarak birisinden alınan para
-
yakıt parası : isim Binalarda ısınma giderleri için ödenen ücret
-
yol parası : isim Yolculuk sırasında harcanmak için ayrılmış para
-
para basmak : darphanede, basımevinde metali veya kâğıdı para durumuna getirmek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para bozmak : büyük parayı ufak paralarla değiştirmek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para çekmek : bir yere yatırılmış paradan bir bölümünü geri almak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para çıkarmak : para basmak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para çıkışmamak : para yetişmemek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para dökmek (veya akıtmak) : çok para harcamak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para dönmek : rüşvetle iş yapılmak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para etmek : değeri olmak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para etmemek : değeri pahasına satılamamak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para getirmek : kazanç sağlamak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para ile değil : çok ucuz"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para ile değil, sıra ile : "herkes sırasını beklemek zorundadır" anlamında kullanılan bir söz"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para kesmek : para basmak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para kırmak : çok kazanmak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para parayı çeker : "elde para bulunursa onunla yeni paralar kazanılır" anlamında kullanılan bir söz"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para peşin, kırmızı meşin : "her işin karşılığı anında ödenmelidir" anlamında kullanılan bir söz"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para saçmak : gereğinden çok para harcamak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para saymak : ödemek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para sızdırmak (veya koparmak) : zorlayarak veya kandırarak birinden para almak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para tutmak : para biriktirmek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para yapmak : para kazanıp biriktirmek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para yatırmak : gerektiğinde almak üzere bir yere para vermek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para yedirmek : gereksiz olarak başkasına çok para harcamak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
para yemek : gereksiz olarak çok para harcamak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
paradan çıkmak : para harcamak zorunda kalmak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
paranın üstü : satın alınan şeyin tutarından artan para"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
paranın yüzü sıcaktır : paranın çekiciliğini ve geri çevrilemeyeceğini anlatan bir söz"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
parasını çıkarmak : anaparayı kurtarmak, masrafını çıkarmak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
parasını sokağa atmak : değeri olmayan bir mala para vermek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
parasıyla rezil olmak : para vererek yaptırdığı bir şey iyi çıkmamak, parasının karşılığını alamamak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
paraya çevirmek : herhangi bir şeyi para ile değiştirmek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
paraya kıymak : gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
paraya para (veya pul) dememek : çok para kazanır olmak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
paraya sıkışmak : parasız kalmak, para sıkıntısı içinde olmak"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
parayı araya değil, paraya vermeli : "parayı gerekli yere harcamalı" anlamında kullanılan bir söz"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
parayı basmak (veya bastırmak) : para vermek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
parayı denize atmak : parayı boşuna harcamak, israf etmek"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
-
parayı veren düdüğü çalar : "karşılığını ödediğinde insan istediğini elde edebilir" anlamında kullanılan bir söz"Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam