- yol
isim Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
- kötü
sıfat İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena, iyi karşıtı"Hamakat, dalalet ve kötü niyetin bu kadarına söylenebilecek bir şey yoktur." - N. F. Kısakürek
- Araç
isim Bir iş yapmakta veya sonuçlandırmakta gücünden yararlanılan nesne
- güç
isim Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet, efor"Zihin gücü. Yaşama gücü."
- güç
sıfat Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, kolay karşıtı"Bir sanat eserini tenkit ne güç iştir!" - A. M. Dranas
- Orta
isim Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
- kaba
sıfat Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı"Cebinden kaba fil dişi saplı bir de çakı çıkardı." - Ö. Seyfettin
- aşağı
isim Bir şeyin alt bölümü, zir, yukarı karşıtı
- zor
sıfat Sıkıntı veya güçlükle yapılan, kolay karşıtı"Sabır güzel, faydalı fakat zor şeydir." - B. Felek
- alçak
sıfat Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı"Kaşlarını çatarak bakakaldı dairenin alçak balkonuna." - E. Şafak
- orta terim
isim, mantık İki öncülü içine alan terim
- yoksul
sıfat Geçinmekte çok sıkıntı çeken (kimse, toplum, ülke), yoksuz, varlıksız, variyetsiz, fakir, fukara, zengin, varsıl karşıtı"O kadar yoksulmuş ki rüyasında bile eline para değmemiş." - E. Şafak
- ortalama
isim Ortalamak işi
- anlamına gelmek
bir anlam bildirmek
- neden olmak
bir şeyin olmasına veya ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak"Biz Şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz?" - H. Taner
- sebep olmak
neden olmak, yol açmak"Her medeniyet çöküş sebeplerini kendi içinde taşır." - C. Meriç
- fakir
sıfat Geçimini güçlükle sağlayan, yoksul, fukara, zengin karşıtı"En fakir köyler taştandır ve üstü kiremittir." - F. R. Atay
- niyet etmek
bir şeyi yapmayı zihinde tasarlamak, düşünmek, niyetlenmek"Ama benim asıl niyetim eski sevgilisinin adını öğrenmek." - A. Ümit
- aşağılık
isim Aşağı olma durumu, adilik
- bayağı
sıfat Aşağılık, pespaye"Bütün hareketleri adi, kaba ve bayağı idi." - Ö. Seyfettin
- düşünmek
-i Aklından geçirmek, göz önüne getirmek"Ben şimdi o güzel çehreden başka / Ne bir yüz düşünür ne hatırlarım" - N. H. Onan
- mükemmel
sıfat Kusursuz"Sesinizin tonalitesi mükemmel." - N. Hikmet
- ahlaksız
sıfat Ahlak kurallarına uymayan
- değersiz
sıfat Değeri olmayan veya değeri çok az olan, önemsiz, kıymetsiz, naçiz"Peki öyleyse neden söz vermeyi değersiz bulmuşuz?" - N. Uygur
- huysuz
sıfat Huyu iyi olmayan, kötü huylu"Yeni edindiği bu huysuz ve kavgacı tabiatı, küçükken masum hâllerinin ona sağlamış olduğu hoşgörüyü çabucak yok etti." - Y. N. Nayır
- keyifsiz
sıfat Sağlığı pek yerinde olmayan, rahatsız
- terbiyesiz
sıfat Terbiyesi olmayan
- kurmak
-i Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek"Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk." - F. R. Atay
- tehlikeli
sıfat Tehlikesi olan, korkulu, muhataralı"Bizim aramızda, birbirimiz hakkında çok şey bilmek gereksiz olduğu gibi tehlikelidir de." - R. Mağden
- çirkin
sıfat Göze veya kulağa hoş gelmeyen, güzel karşıtı"Kız öyle müstesna bir güzelliğe sahip olmamakla beraber çirkin de değildi." - H. R. Gürpınar
- acımasız
sıfat Acıma duygusu olmayan, katı yürekli, merhametsiz"Leylâ Erbil'deki acımasız eleştirelliği yalın çizgilerle dışa vurmuştu." - S. İleri
- cimri
sıfat Elindeki parayı harcamaya kıyamayan, bitli, eli sıkı, ekti, hasis, kısmık, kibritçi, mıhsıçtı, nekes, pinti, sıkı, varyemez
- hasis
sıfat Cimri"Hasis kadın tozu dumana katar, kıyameti koparır." - P. Safa
- pinti
sıfat Aşırı derecede cimri, hasis
- adi
sıfat Değersiz, kötü, sıradan, hiçbir özelliği olmayan"Sonra redingot devri geldi ve redingot içinden yarı uşak, yarı kapı kulu, riyakâr, adi bir nesil türedi." - Y. K. Karaosmanoğlu
- rezil
sıfat Alçak, aşağılık"Ah, seni serseri, rezil, alçak seni! Demek bana başkaldırıyorsun!" - N. Hikmet
- istemek
-i İstek duymak, arzulamak"İçeri girmekten korkarak bahçedeki demir kanepeye oturmak istedi." - P. Safa
- utangaç
sıfat Bir topluluk içinde gereken güven ve cesareti kendinde bulamayan, rahat konuşamayan ve rahat davranamayan, sıkılgan, mahcup"Bunlar çoğunlukla çekingen, utangaç olurlardı." - A. Kutlu
- vasat
sıfat Orta
- tasarlamak
-i Bir şeyin nasıl gerçekleşebileceğini düşünmek, zihinde hazırlamak"Nasıl bir iş edinmeyi tasarladığını anlıyorum şimdi." - N. Hikmet
- nezaketsiz
sıfat Nazik olmayan"Birdenbire tavırlarını değiştirmişler, nezaketsiz diyemeyeceğim ama oldukça soğuk bir eda takınmışlardı." - Y. K. Karaosmanoğlu
- şahane
sıfat Hükümdarla ilgili, hükümdara özgü olan
- demek
nsz Söylemek, söz söylemek"Eskilerin dediği gibi beşer, şaşar." - B. Felek
- kastetmek
-i Amaçlamak, amaç olarak almak"Ev deyince kasabada dört beş tane zengin evini kastediyorum." - S. F. Abasıyanık
- demek istemek
bir şeyi anlatmak istemek"Eskilerin dediği gibi beşer, şaşar." - B. Felek
- amaçlamak
-i Bir amaca ulaşmayı istemek, istihdaf etmek"Yüzlerce ilaç, onlarca yöntem hep bunu amaçlamıştı." - E. Şafak
- manasına gelmek
anlamına gelmek"Ne Hak buyruğun tutarsın ne kul sözün işitirsin / Hiç bilmezsin mana nedir, ne dilde çağırmak gerek" - Yunus Emre
- planlamak
-i Yapılacak bir işi belli plana göre düzenlemek
- ifade etmek
anlatmak"Bu kitabın bende hazin bir intiba bıraktığını söylersem yanlış bir ifadede bulunmamış olurum." - A. H. Çelebi
- kötü huylu
sıfat Huyu kötü olan (kimse)
- gerektirmek
-i Gerekli kılmak, icap ettirmek, istilzam etmek
- manaya gelmek
anlam bildirmek"Ne Hak buyruğun tutarsın ne kul sözün işitirsin / Hiç bilmezsin mana nedir, ne dilde çağırmak gerek" - Yunus Emre
- yol açmak
yol yapmak
- cimrilik
isim Cimri olma durumu, eli sıkılık, hisset, imsak, mıhsıçtılık, nekeslik, pintilik, sıkılık"Cimrilik tutkusuyla, oturmak için ucuzca, kötü bir ev arasanız bulamazsınız." - Ç. Altan
- kılıksız
sıfat Giyimi düzgün olmayan, sünepe, kıyafetsiz, süfli"Çocuk, kılıksız ve bakımsız." - N. F. Kısakürek
- mana vermek
kendince bir yargıya varmak, yorumlamak"Ne Hak buyruğun tutarsın ne kul sözün işitirsin / Hiç bilmezsin mana nedir, ne dilde çağırmak gerek" - Yunus Emre
- vasati
sıfat Ortalama"Tıp kongresi, yaşlılık ve vasati insan ömrü üzerine eğilmiş." - B. Felek
- Kötü niyet taşıyan.
- anlama gelmek
- iki şeyin ortası
- ikisi ortası
- ortalama nicelik
- pinti, cimri, kaba, çirkin, huysuz, haşin, adi, bayağı, alçak, acımasız, anlamına gelmek, demek olmak, demek istemek, kastetmek, istemek, niyet etmek, aritmetik ortalama
- ılımlık