-
büyük orta : isim, spor Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri
-
ortanın sağı : isim Ilımlı siyasi görüşe göre, sosyal alanla ilgili sosyal yapıyı koruma veya olduğu gibi sürdürme eğiliminde bulunan partilerin benimsedikleri görüş
-
gün ortası : isim Öğle vakti
-
orta masası : isim Değişik sayıdaki kısa ayaklar üzerine yatay olarak yerleştirilmiş tablası olan, genellikle oturma grubu ile kullanılan mobilya
-
orta nokta : isim, spor Futbolda başlama vuruşunun yapıldığı yer, nokta
-
orta karın : isim Göbeğin üstünde kalan karın bölgesi
-
orta deri : isim, anatomi Dış deri ve iç deri arasındaki hücre katmanı, mezoderm
-
orta kulak : isim, anatomi Kulak zarı, çekiç, örs, üzengi kemiklerinin bulunduğu, dış kulakla iç kulak arasındaki bölüm
-
orta saha : isim, spor Futbol, hentbol vb. oyunlarda topun oynandığı sahanın orta bölümü
-
Orta Çağ : özel, isim, tarih Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden (476) 1453'e veya 1492'ye kadar süren çağ
-
meyve ortası : isim, bitki bilimi Yemişlerin meyve dışı ve meyve içi arasında bulunan sulu ve etli bölümü
-
ortanın solu : isim Ilımlı siyasi görüşe göre, sosyal alanla ilgili köklü değişimleri gerçekleştirmek çabasında bulunan partilerin benimsedikleri görüş
-
orta hizmeti : isim Orta işi"Orta hizmetini bile Himmet'e gördürüyor, koca evi ona sildirip süpürtüyordu." - Ö. Seyfettin
-
orta yaylak : isim, coğrafya Devamlı oturulan ve normal tahıl tarımı yapılan bölge sınırının üstündeki, genellikle deniz seviyesinden 1200-1600 metre yükseklikteki yaylak
-
orta uç : isim, spor Orta bölgenin en ilerisi
-
orta boy : sıfat Orta büyüklükte olan
-
orta karar : sıfat Orta derecede, biraz uygun
-
orta parmak : isim El parmaklarının sağdan ve soldan üçüncü olanı
-
orta dalga : isim, fizik Dalga boyu 200-600 metre arasında değişen dalga, küçük dalga
-
ortaokul : isim Öğrencileri genel eğitim yoluyla bir yandan hayata, bir yandan da liseye hazırlayan, genellikle üç yıllık ortaöğretim okulu"Ortaokulun üçüncü yılına geçince okuldan ayrıldı." - N. Cumalı
-
ortaöğrenim : isim İlköğrenim ile yükseköğrenim arasında görülen öğrenim dönemi
-
ortaöğretim : isim İlköğretim ile yükseköğretim kurumları arasında yer alan genel okulları, teknik ve meslek okullarını yönetmek görev ve sorumluluğunu yüklenmiş bulunan kuruluş
-
orta ağırlık : isim, spor Boksta 71 kilogramdan 75 kilograma kadar olan boksörlerin ayrıldığı kategori, orta sıklet
-
orta damar : isim, bitki bilimi Bitki yapraklarının tam ortasında bulunan ve yan damarlara göre daha kalın olan damar
-
orta dikme : isim, matematik Bir doğru parçasına orta noktasında dik olan doğru
-
orta direk : isim Çadırda veya çeşitli yapılarda merkezî ağırlığı yüklenen ve dengeli dağılımı sağlayan direk"Orta direğin yanında ayakta duran iki delikanlıdan biri başını salladı." - N. Araz
-
Orta Doğu : özel, isim Güneybatı Asya'da, tarihsel ve kültürel yakınlığı olan ülkelerin oluşturduğu coğrafi bölge, Orta Şark
-
orta elçi : isim Büyükelçiden önceki elçilik aşaması
-
orta hakem : isim, spor Futbol karşılaşmasını yöneten hakem
-
orta hâlli : sıfat Gelir düzeyi ne düşük ne de yüksek olan"Savaş yıllarıydı. Orta hâllilerin bile doğru dürüst yiyeceği yoktu." - A. Kutlu
-
orta hece düşmesi : isim, dil bilgisi Orta hecede bulunan vurgusuz ünlünün bazı durumlarda düşmesi, haploloji"ağızın > ağzın, oğulu > oğlu, gönülüm > gönlüm."
-
orta işi : isim Bir evin temizlik işlerinin bütünü, orta hizmeti
-
orta kaldırım : isim Taşıt trafiğinin yoğun olduğu yollarda yayaların karşıdan karşıya daha kolay geçmesi için yolun ortasında düzenlenmiş kaldırım, refüj
-
orta kat : isim İki kat arasında kalan kat
-
orta kuşak : isim Toplumda genç kuşak ile yaşlı kuşak arasında yer alan yaş grubu
-
orta malı : sıfat Herkesin yararlandığı (nesne)
-
orta mektep : isim Ortaokul
-
orta oyunu : isim Sahne, perde, dekor, suflör kullanmadan halkın ortasında oynanan Türk halk tiyatrosu"Öteki arkadaşlarının girdiği orta oyununa girmeyi düşündü." - O. C. Kaygılı
-
orta sıklet : isim, spor Orta ağırlık
-
Orta Şark : özel, isim Orta Doğu
-
orta şekerli : sıfat Ne az ne de çok şekeri olan
-
orta tedrisat : isim Ortaöğretim
-
orta terim : isim, mantık İki öncülü içine alan terim
-
orta yaşlı : sıfat Ne genç ne de yaşlı olan"Onu en evvel çocuk, sonra genç, sonra orta yaşlı gözlerimle görmüştüm." - A. Ş. Hisar
-
orta yuvar : isim, gök bilimi Yer hava yuvarında kat yuvarının üzerinde, sıcaklığın azaldığı yaklaşık 60-80 kilometre arasındaki katman, mezosfer
-
orta yuvarlak : isim, spor Futbol, basketbol vb. oyunların sahasında ortada bulunan ve başlama vuruşu veya atışının yapıldığı noktanın merkez olduğu alan, santra, santra yuvarlağı
-
aritmetik orta : isim, matematik Bir diziyi oluşturan sayıların toplamının, dizinin terim sayısına bölünmesiyle elde edilen sayı
-
küçük orta : isim, spor Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri
-
ulu orta : zarf Açıktan açığa"Ticaret, ulu orta bir ihtikâr işi olmuştu." - Ö. Seyfettin
-
yarı orta sıklet : isim, spor Boksta sporcuların 71 kilogramdan 75 kilograma kadar olan ağırlıkları
-
deprem ortası : isim, jeoloji Depremin gerçekleşmesine neden olan fay kırılmasının tam olarak gerçekleştiği yer, merkez üs, episantır
-
ortadan kaldırmak : saklamak"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortadan kalkmak : yok olmak"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortadan sır olmak : kaybolmak, arkada iz bırakmadan gitmek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortadan söylemek : herkesin içinde, belli bir kimseyi amaçlamadan konuşmak"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortasını bulmak : ılımlı derecesini bulmak, uzlaştırmak"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya almak : her yanını çevirmek, kuşatmak"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya atılmak : ileri sürülmek, herkesin bilgisine sunulmak"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya atmak : söylemek, ileri sürmek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya balgam atmak : bir iş kıvamındayken, biri herkesin zihnini bulandıracak bir söz söylemek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya çıkarmak : delilleriyle göstermek, ispat etmek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya çıkmak : yokken var olmak, meydana çıkmak, türemek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya dökmek : çıkarmak, göstermek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya düşmek : kadın orta malı olmak, sokağa düşmek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya konuşmak : sözü hiç kimseyi hedef almadan söylemek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya koymak : herkesin görebileceği yere koymak"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya sürülmek : anlatılmak, belirtilmek, söylenmek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
ortaya yayılmak : herkes tarafından duyulmak"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu