anlami-nedir.com, nedir, nedemek
Kelime ve Karakter Sayacı

clear

Kelimeler > C ile başlayan kelimeler > clear nedir ?
clear
clear, clear nedir ,clear ne demek
  • düzgün

    sıfat Doğru ve pürüzsüz, muntazam"Ayşe çayı demlemiş, düzgün dilimlerle francala kesiyordu." - C. Uçuk

  • temiz

    sıfat Kirli, lekeli, pis, bulaşık olmayan, arı (I), pak, münezzeh, hijyen, hijyenik"Ayak basacak tek adımlık temiz yer yok." - A. Ağaoğlu

  • açık

    sıfat Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı"Açık pencereden, pastırma yazının mavi ışıkları girmekte." - E. Atasü

  • saf

    isim Dizi, sıra"Bütün garsonlar saf teşkil edip selama dururlardı." - E. E. Talu

  • saf

    sıfat Katıksız, arı, katışıksız, halis, has"Hiçbir yerde buradakinden daha saf ve berrak sulara tesadüf etmedim." - H. S. Tanrıöver

  • tam

    sıfat Eksiksiz, kesintisiz"Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." - A. Gündüz

  • Ari

    sıfat Çıplak

  • belli

    sıfat Beli olan"Hani sen benim gibi ince belli sarışınları severdin?" - N. Araz

  • belli

    sıfat Bilinmedik bir yanı olmayan, malum"Hâlimiz, vaktimiz sizce belli." - H. R. Gürpınar

  • tüm

    isim Bir şeyin bütünü, tamamı, hepsi"Parasının tümünü kaybetti."

  • tüm

    isim Tümsek

  • ince

    sıfat Kendi cinsinden olanlara göre dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı"İnce minare. İnce değnek. İnce kitap."

  • bütün

    sıfat Eksiksiz, tam"Size bütün bir kış için kuru ot temin edecek." - N. Hikmet

  • kesin

    sıfat Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, mutlak, kati, maktu"Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu tersine söylemek gelir içimden." - N. Ataç

  • net

    sıfat Bütün çizgileri belirgin olan, gözün bütün ayrıntılarıyla algılanan, iyi görünen

  • net

    isim, spor Tenis, masa tenisi gibi oyunlarda servis atışlarında topun karşı sahaya geçerken fileye değdiğini belirtmek için kullanılan bir söz

  • elde etmek

    bir şeye sahip olmak"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk" - Z. O. Saba

  • saydam

    sıfat İçinden ışığın geçmesine ve arkasındaki şeylerin görülmesine engel olmayan (cisim), şeffaf, transparan"Atlet vücudunu bütünüyle gösteren, saydam bir sabahlık giymişti." - A. İlhan

  • belirli

    sıfat Açık ve kesin olarak sınırlanmış veya kararlaştırılmış olan, muayyen"Öteki arkadaşımız da belirli saatte nöbetinin başında olacaktı." - E. Bener

  • tahsil etmek

    parayı toplamak"İcra yoluyla tahsile gideriz, o sonra parasını geri alır." - B. Felek

  • tahliye etmek

    boşaltmak"Evin tahliyesi iki gün sürdü."

  • iyileşmek

    nsz İyi duruma gelmek"Hava iyileşti."

  • ödemek

    -i Bir alışveriş ilişkisinde, borcu alacaklıya vermek, tediye etmek"Borç varsa benimkidir, onu ödemek ve teşekkür etmek lazım." - R. H. Karay

  • takas

    isim Değişim

  • kaldırmak

    -i Bulunduğu yerden almak"Örtüyü masanın üzerinden kaldır."

  • aşırmak

    -i, -den Yüksek veya geçilmesi güç bir yerin üstünden diğer yanına geçirmek

  • parlak

    sıfat Parlayan, ışıldayan"Siyah, çıplak dallarda henüz kuruyamayan su damlaları parlak, mavi birer boncuk gibi parlıyordu." - H. E. Adıvar

  • açmak

    -i Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek"Kapıyı açıp içeri giriyorum." - A. Ağaoğlu

  • kapatmak

    -i Bir malı değerinden aşağı bir karşılıkla elde etmek"Evvelki hafta mühendis İlhami Bey'le karısı çok güzel bir bambu takımı kapattılar." - H. Taner

  • suçsuz

    sıfat Suçu olmayan, suç işlememiş olan, masum

  • aklamak

    -i, hukuk Suçsuz veya borçsuz olduğu yargısına vararak birini temize çıkarmak, tebriye etmek, ibra etmek"Bir kitabın çok satmasında o kitabı aklayıcı nedenler pek özel durumlara bağlıdır." - N. Cumalı

  • kurtarmak

    -i Bir canlıyı bir felaketten, tehlikeden veya zor durumdan uzaklaştırmak"İşte böyle bir eser onları bu külfetten kurtarmış olur." - A. H. Çelebi

  • temizlemek

    -i Arıtmak"Yeşil alanların, parkların, koruların klorofili kirli havayı süzer, temizler." - H. Taner

  • boşaltmak

    -i Boş duruma getirmek"Bu durum, ister istemez evi doldurup boşaltanlarda da kısıntı yapmamızı gerektiriyordu." - A. Ağaoğlu

  • masum

    sıfat Suçsuz, günahsız"Melek kadar masum / Yok canım şeytan kadar şirret" - B. Necatigil

  • tamamen

    zarf Bütün olarak, büsbütün, baştan sona"Ulaşım çileleri böylece giderilince köprüyü tamamen unutmuşlardı." - A. Kulin

  • boş

    sıfat İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı"Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler." - A. Gündüz

  • temizlenmek

    nsz Temiz duruma gelmek, arınmak, paklanmak"Bu sebepten, sanki daha önce hiç temizlenmemişçesine temizlerler evlerini." - E. Şafak

  • yapmak

    -i Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek"Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır." - Ç. Altan

  • katı

    sıfat Sert, yumuşak karşıtı"Bu hâl, onu ilk defa giyilen katı gömlek gibi sıkıyordu." - F. R. Atay

  • hudutsuz

    sıfat Sınırsız"Ben de bu hudutsuz yığında bir kum tanesiyim." - N. F. Kısakürek

  • emin

    sıfat Güvenli"Bebesini emin ellere mi bırakmıştı acaba?" - A. Kulin

  • sakin

    sıfat Hareket etmeyen, kımıldamayan

  • açıkça

    zarf Gizli bir yönü kalmaksızın, kolay anlaşılır bir biçimde, alenen, aşikâre"Artık açıkça mahallenin başına dert olmaya başlamış." - Y. N. Nayır

  • tehlikesiz

    sıfat Tehlikesi olmayan"Bazı balıklar yumurtalarını denizin en tehlikesiz yerlerine bırakırlar ve yavruları çıkıncaya kadar başlarında beklerler." - M. Kaplan

  • aydınlatmak

    -i Karanlığı giderip görünür duruma getirmek, ışıklandırmak"Işık yüzüne tam tepeden düşüyor ve onu iyice aydınlatıyordu." - T. Buğra

  • aydınlık

    isim Bir yeri aydınlatan güç, ışık"Azar azar büyüyen aydınlığa doğru var gücümle koşuyordum." - N. Eray

  • berrak

    sıfat Aydınlık, açık"Bu sabah hava berrak / Bu sabah her şey billurdan gibi" - C. S. Tarancı

  • aşikâr

    sıfat Açık, apaçık, belli, meydanda"Tek bir yudum bile almıyordu bardağından ama zaten yeterince içtiği aşikârdı." - E. Şafak

  • belirgin

    sıfat Belirmiş durumda olan, göze çarpan, besbelli, açık, bariz, sarih"Sesindeki meydan okuyuş öyle belirgin ki ona iyi davrandığıma pişman olacağım neredeyse." - A. Ümit

  • ışıklı

    sıfat Işığı olan, aydınlık, ışıklandırılmış, nurlu, nurani, ziyalı, ziyadar"Tünelin ışıklı ucundan doğru bir esinti geliyor." - A. Ağaoğlu

  • anlatmak

    -i, -e Bilgi vermek, izah etmek"Gece sabaha kadar düşündüğü şeyleri babasına da anlatmak isterdi." - P. Safa

  • araklamak

    -i Çalmak, aşırmak

  • açıklamak

    -i Bir konuyla ilgili gerekli bilgileri vermek, izah etmek

  • bulutsuz

    sıfat Bulutu bulunmayan, açık, berrak"Burası ufukları geniş, seması bulutsuz, güneşi berrak bir yeşil saha idi." - H. C. Yalçın

  • defolmak

    nsz Savuşmak, çekilip gitmek"Bir gece oyuncular dükkânı, tezgâhı toplayıp kasabadan defoldular." - R. N. Güntekin

  • netleştirmek

    -i Net ve açık bir duruma kavuşturmak

  • ortada

    sıfat, spor Sonucu belli olmayan (karşılaşma)

  • şeffaf

    sıfat Saydam"Acaba Saffet'in vaktiyle nişanlısı olduğunu söylese Mazlume ile başlayan bu billur gibi şeffaf sevgi bulutlanır mıydı?" - H. E. Adıvar

  • aydın

    sıfat Işık alan, ışıklı, aydınlık"Aydın bir oda."

  • açılmak

    nsz Açma işine konu olmak"Kasabada bir çırçır fabrikası açılmış." - A. Ümit

  • bariz

    sıfat Açık, göze çarpan, belirgin"Halk arasında da keder ve sevinç diye iki bariz heyecan olduğuna inanmıştı." - P. Safa

  • besbelli

    zarf Açık bir biçimde"Açlığını kim duyar eğri ovaların, yanık dağların / Ölülerin duymadığı besbelli" - F. H. Dağlarca

  • bilgilendirmek

    -i Bir konuda bilgi sahibi olmasını sağlamak, haberdar etmek

  • duru

    sıfat Bulanıklığı olmayan, temiz, berrak

  • gidermek

    -i Ortadan kaldırmak, yok etmek"Vapur sorar, yol öğrenir, merakımızı gideririz." - S. F. Abasıyanık

  • güneşli

    sıfat Güneş ışınlarıyla aydınlanmış"Genç bir meltemle ferahlanan güneşli rıhtım kenarlarını aştık." - S. Birsel

  • pırıl pırıl

    sıfat Çok parlak, çok ışıklı"Beşiktaş sırtları pırıl pırıl, aradaki boğaz parçası masmaviydi." - O. V. Kanık

  • sonuçlanmak

    nsz Sonuca ulaştırılmak, sonuca bağlanmak, bitirilmek, neticelenmek, intaç edilmek"Diyelim ki o düşündüğünüz sefer gerçekleşti, diyelim ki başarıyla sonuçlandı." - T. Oflazoğlu

  • ıskalamak

    nsz Hedefe denk getirememek

  • Badminton, Baş üstü yapılan yüksek vuruş.Aşırtma.
  • temize çıkarmak
  • bütünüyle
  • şifresiz
  • anlaşılır
  • anlaşılabilir
  • aydınllğa kavuşturmak
  • aydınlık vazıh
  • açık olarak
  • açıklığa kavuşturmak
  • borcunu ödemek
  • engeli aşmak
  • gümrükten çekmek
  • hesabını temizlemek
  • yanından geçmek
  • önündeki engelleri kaldırmak
  • üzerindeki şüpheyi kaldırmak
Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş Paylaş

Yeni Bir Kelime Öğren?

  • nut
  • bright-eyed
  • map
  • endosperm
  • eggs
  • star rating
  • testicle
  • white blood cell
  • prey
  • asterisk

anlami-nedir.com'u Türkçe dil araçları sunan bir sözlüktür, yakın zamanda sadece anlamlar değil türkçe ingilizce sözlük, akademik aramalar ve birçok edebi araç ile karşınıza çıkacaktır.

anlami-nedir.com içeriklerini öncelikle TDK'dan sonra ise editörlerin kontrolünden geçirerek sizlere sunmaktadır, eğer bir hatalı kısım gördüyseniz lütfen iletişim'e geçiniz

Sizde Türkçemize katkıda bulunmak ve bilinmiyenleri aktarmak isterseniz editör olup paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Yunus Emre : "Biriktirdiğin değil, paylaştığın senindir"

Takip edin

Sitemap Yasal Konular İletişim Hakkında İndeksler Son Eklenenler Kelime Sayacı