- sulu
sıfat Suyu olan, içinde su bulunan, koyu karşıtı"Eczanede acaba nane suyu yahut zararsız bir sulu ilaç var mıdır?" - R. N. Güntekin
- kuru
sıfat Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı"Yanakları kuruydu fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı." - H. E. Adıvar
- Az
sıfat Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı"Heykel konularının parmakla sayılacak kadar az olduğunu ileri sürüyordu." - B. R. Eyuboğlu
- eksik
sıfat Bir bölümü olmayan, noksan, natamam"Bu kitap eksik, baş tarafı yok."
- soluk
isim Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava, nefes"Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı." - R. N. Güntekin
- soluk
sıfat Rengi atmış olan, solmuş, uçuk"General, soluk dudaklarını parmaklarının arasına alarak acı acı gülüyor." - E. M. Karakurt
- ince
sıfat Kendi cinsinden olanlara göre dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı"İnce minare. İnce değnek. İnce kitap."
- zayıf
sıfat Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan)"Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım." - S. M. Alus
- hafif
sıfat Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı
- cansız
sıfat Canını yitirmiş, ölmüş"Cansız bir kuş."
- seyrek
sıfat Benzerleri veya parçaları arasında çok aralık bulunan, aralıklı, sık karşıtı"Öğle vapurlarının seyrek ahalisi içinden sıyrıldı, koşarak merdivenleri çıktı." - P. Safa
- cılız
sıfat Çok zayıf ve güçsüz, eneze, nahif"Hanın sahibi cılız bir adamdı." - S. F. Abasıyanık
- güçsüz
sıfat Gücü olmayan, âciz
- kuvvetsiz
sıfat Gücü, kuvveti olmayan, güçsüz"Çuvalları kolaylıkla taşıyan hamallar benim kuvvetsiz ve çelimsiz vücudumla alay ettiler." - K. Bilbaşar
- yetersiz
sıfat Gerekli bilgi ve yeteneği olmayan, yeterliği olmayan, kifayetsiz, ehliyetsiz
- zayıflamak
nsz Zayıf duruma gelmek"Biraz zayıflamış, kolalı beyaz yakalığı bollaşmıştı." - C. Uçuk
- çelimsiz
sıfat Güçsüz, zayıf, nahif"Pek çelimsiz olduğu için oruç tutamıyor." - B. Felek
- sıska
sıfat Çok zayıf ve kuru, kaknem, çelimsiz, arık"Bodrum katında kalan sıska oğlanın salonunun tam üstüne denk düşüyordu odası." - E. Şafak
- zayıflık
isim Zayıf olma durumu"Kavrama hızının zayıflığıyla zekâsının çalımsızlığından ötürü, okulda kendisine kozalak adını takmışlardı." - Ç. Altan
- incelmek
nsz İnce duruma gelmek"Sahnede siyah organtin tuvaletiyle beli incelmiş, göğsü kabarmış." - R. H. Karay
- seyrelmek
nsz Seyrekleşmek"Gelip gidişleri giderek seyreldi ve bir zaman sonra tümüyle yitti Ercan." - Y. Atılgan
- zayıflatmak
-i Zayıf olmasına yol açmak"Zayıflamaktan değil, onu zayıflatmaktan çekinmiyordum." - F. R. Atay
- arık
isim Ark"Arıkta çimdim de geldim diye fısıldadı." - C. Uçuk
- seyrekleştirmek
-i Seyrek duruma getirmek, aralamak, seyreltmek
- ince, zayıf, arık, cılız, sulu, cıvık, seyrek, hafif, zayıf, güçsüz, sudan, incelmek, inceltmek, seyrekleşmek, seyrekleştirmek, ayırmak