- göze çarpmak
dikkati üzerine çekmek
- masa
isim Ayaklar veya bir destek üzerine oturtulmuş tabladan oluşan mobilya"Arkasındaki masada biri gözlüklü iki adam vardı." - Y. Atılgan
- yer
isim Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
- ayak
isim, anatomi Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü
- arka çıkmak
bir kimseyi başkalarına karşı korumak, kayırmak"Evin arkasında dekorlar boyarlardı." - A. Ağaoğlu
- kanı
isim İnanç, düşünce, kanaat"Ahlakın da iyiliğe değil, güce dayandığı kanısındadır." - S. Birsel
- mağaza
isim Büyük dükkân"O yandaki duvarın dış yüzünde, demir kepenkleri bulunan bir kaç mağaza da vardı." - A. Ağaoğlu
- hazır olmak
hazır durumda bulunmak"Her şey emre müheyya, hazır bir vaziyette bekliyor." - E. M. Karakurt
- durum
isim Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon"Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı." - R. N. Güntekin
- düşünce
isim Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, ide, idea"Bu düşünce ona epeyce azap verdi." - A. Midhat
- yerine geçmek
görevden ayrılan birinin yerini almak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
- destek
isim Bir şeyin yıkılmaması için konulan eğik veya düz dayak, payanda
- ayak diremek
bir düşünceyi, bir davranışı sonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak
- ayağa kalkmak
ayakları üzerinde durmak, dikilmek
- çıkmaz
isim Sonu kapalı, çıkış yeri olmayan, hiçbir yere ulaşamayan yol, sokak"Bu apartmanın olduğu çıkmazda bir garaj, bir eski ahır, üç esrarlı ve daima kapalı depodan başka bir şey yoktur." - H. E. Adıvar
- hâl
isim Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet"Herkes hâline göre bir hediye verdi." - H. R. Gürpınar
- doğru çıkmak
gerçek olduğu anlaşılmak
- mola
isim Yorgunluğu gidermek için duraklama"Köye gidinceye kadar iki yerde mola verdik."
- mevki
isim Yer, mahal"Gelibolu civarında Akbaş mevkisinde bir cephane deposu vardı." - Atatürk
- duruş
isim Durma işi"Bu kız ona bir tür büyü yapmış, çocuğun oturuşu, duruşu, konuşması, gülümseyişi, her şeyi değişmişti." - A. Ümit
- sabit olmak
bir şeyin varlığı, gerçekliği kesin olarak belli olmak
- işporta
isim Gezici satıcıların mallarını koymaya yarayan yayvan sepet veya bu işi gören, ona benzer araç, sergi"Duvar diplerindeki işportalarda kiraz, tıraş bıçağı satar gibi kitap satıyorlar." - N. Hikmet
- karşı koymak
boyun eğmemek"Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor." - H. E. Adıvar
- ihtiyaç duymak
bir kimseyi veya bir şeyi gerekli saymak"Ama unutmayalım ki tecessüslerimize yön veren ihtiyaçlarımızdır." - C. Meriç
- kanaat
isim Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum
- uygun gelmek
yakışmak, yaraşmak"Ne var ki bunları şimdiye kadar kimseye anlatmadığım için uygun ifadeyi bulmakta zorlanıyorum." - İ. O. Anar
- Köşk
isim Bahçe içinde yapılmış süslü ev, kasır"Köşkten çıktık ve bahçenin her noktasını uzun uzun durup konuşarak dolaştık." - A. Haşim
- ayakta kalmak
oturacak yer bulamamak"Kahvelerimizi ayakta içtik." - A. Gündüz
- temsil etmek
hak ve görev bakımından bir kimse veya topluluğun adına davranmak
- katlanmak
nsz Katlama işi yapılmak"Minnacık bir kir, olduğu yerde durmuyor, dakikada üçe beşe katlanarak çoğalan mikroplar üretiyordu." - E. Şafak
- tavır
isim Durum, vaziyet (I), hâl"Bu libaslar altında ikisinin de yürümeleri, tavırları değişmişti." - A. H. Müftüoğlu
- dayanmak
-e Bir yere yaslanmak, kendini dayamak"Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor." - M. Ş. Esendal
- düzey
isim Bir yüzeyin veya bir noktanın yüksekliğindeki yatay sınır, seviye"Su düzeyi."
- desteklemek
-i Destek koymak"Kapıyı ardından destekleyip varını yoğunu amcasının şerrinden koruyacaktı." - N. Hikmet
- gitmek
-e Bir yere doğru yönelmek
- kaldırmak
-i Bulunduğu yerden almak"Örtüyü masanın üzerinden kaldır."
- durdurmak
-i Durmasını sağlamak"Sızıntıları durdurmadan, bir önlem almadan ne diye bütün kitapları, eşyaları taşıdık ki!" - A. Ağaoğlu
- durmak
nsz Hareketsiz durumda olmak"Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." - Y. K. Karaosmanoğlu
- dikmek
-i, -e Bir cismi dik olarak durdurmak"Bir yere direk dikmek."
- çekmek
-i, -e Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek"Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." - R. N. Güntekin
- tezgâh
isim Genellikle dükkânlarda satıcıların önündeki uzun masa"Bir tezgâhtan öbürüne koşuyor, bir kumaş topunu bırakıp başkasına saldırıyordu." - R. H. Karay
- seviye
isim Düzey"Eski güzel sakalını bile birkaç günlük uzunca bir tıraş seviyesine indirmiştir." - R. N. Güntekin
- uymak
-e Ölçüleri birbirini tutmak"Ayakkabı ayağına iyi uydu."
- kalkmak
nsz Gitmek üzere yerinden ayrılmak"Niye kalktınız, biraz daha otursaydınız."
- direnmek
nsz Herhangi bir düşüncede, bir istekte veya bir durumda ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek, taannüt etmek"Tek tük direnen çıktıysa da çürük yumurta gibi kısa zamanda eziliverdi." - K. Korcan
- olmak
nsz Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak"En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu." - S. F. Abasıyanık
- bulunmak
nsz Bulma işine konu olmak"Yerde para bulundu."
- tutum
isim Tutulan yol, tavır"Dil bir bakış, görmede bir tutum, belli bir algılama biçimidir." - N. Uygur
- kürsü
isim Kalabalığa karşı konuşma yapanların önünde bulunan yüksekçe yer"İki gün süren tartışmalardan sonra Mustafa Kemal kürsüye geldi." - F. R. Atay
- tahammül etmek
dayanmak, katlanmak, kaldırmak
- devam etmek
başlanmış bir iş sürmek
- dikilmek
nsz Dikme işi yapılmak"Buraya anıt dikilecek. Bahçeye ağaçlar dikildi."
- tribün
isim Spor salonu, stadyum, hipodrom vb. yarışma ve gösteri yapılan yerlerde seyircilerin oturduğu koltuklu veya basamaklı bölüm, sekilik"Muazzam avlunun medreseler tarafında, kadınlar için tribünler yükseliyordu." - H. E. Adıvar
- aday olmak
herhangi bir işe alınmak veya seçilmek için istekli olmak"Babası da beni damat adayı olarak görüyordu." - M. Yesari
- sehpa
isim Üstüne bir şey koymaya yarayan ayaklı destek, çatkı
- askı
isim Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne"Durumu hiç değilse bir süre kurtarmak için giysiyi bir askıya takıp duvardaki çiviye astım." - A. Kutlu
- baki kalmak
sürekli, kalımlı olmak"Dünyada zaten ne bakiydi?" - Ö. Seyfettin
- direniş
isim Direnme işi"Bu direniş çetin değil, haşin değil, yürek burkucuydu." - T. Buğra
- doğrulmak
nsz Eğik veya eğri bir şey, düz bir duruma gelmek
- durak
isim Tren, tramvay, otobüs, minibüs vb. genel taşıtların durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer"İlk durakta otobüsten atlayarak geriye döndüm." - S. F. Abasıyanık
- durma
isim Durmak işi"Bu rakkasın durmasına hiçbirimiz alışık değilizdir bu evde, o hep aynı ahenkle sallanmalı." - A. M. Dranas
- dükkan
Tiyatro, 1- Doğaçlamaya dayanan Türk tiyatrosu argosunda tiyatro yapısı.
2- Orta Oyun'da iş yerini belirten, yalnızca iki alçak kanadı bulunan 1 arşınlık (yaklaşık 68-70 cm.) bir peyke.Önünde aralıksız bir alçak iskemle bulunur.
- inanç
isim Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma"Bilhassa kadınlar arasında hurafeye inanç fazla buralarda." - F. Otyam
- inat etmek
direnmek, diretmek, ayak diremek"Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir." - T. Buğra
- kaim olmak
yerine geçmek
- kalmak
nsz Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek"Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı." - T. Buğra
- kanıtlamak
-i Bir şeyin gerçekliğini kanıtla ortaya koymak, ispat etmek
- kanış
isim Kanma işi
- katılmak
nsz, -e Katma işi yapılmak"Süte su katılmış."
- portmanto
isim Palto, şapka vb. şeyleri asmak için yapılmış, raflı, bazıları aynalı askılık"Antrede duran portmantonun aynasına göz attı." - R. H. Karay
- sadık kalmak
birine, bir şeye bağlılığını sürdürmek, bağlı kalmak
- sineye çekmek
kötü bir davranış, söz veya olaya ister istemez katlanmak
- stant
isim Sergilik"Kitap standı."
- yol tutmak
bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak
- öğüt
isim Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz, nasihat"Bütün öğütlerine itaat ettiğim hâlde hiçbir şeye muvaffak olamıyorduk." - A. Gündüz
- kabul etmek
- ayakta durmak
- ayakta durmak, dikelmek,
- durulacak yer
- geçerli olmak
- işlemez durum
- karışmamak
- lâkayt kalmak
- mahkemede şahit yeri
- muteber kalmak
- nashihat
- ormanda yetişen ağaçlar
- satıcının durduğu yer
- sebat etmek
- yakınında durmak
- yardım etmemek
- yön göstermek
- üzerinde ısrar etmek