-
yeryüzü : isim, coğrafya Yer kabuğu
-
yüzü yerde : sıfat Alçak gönüllü (kimse)
-
kara yer : isim Mezar, sin, gömüt
-
beşibiryerde : isim Beşibirlik
-
demir yeri : isim, denizcilik Limanlarda gemilerin demir atmasına ayrılmış yer
-
pazar yeri : isim Pazar kurulan yer
-
yeraltı : sıfat Gizli ve yasa dışı"Yeraltı faaliyet."
-
yerberi : isim, gök bilimi Dünya çevresinde dolanan bir uydunun gerçek veya görünür yörüngesinin Dünya'ya en yakın noktası
-
yereşeği : isim, hayvan bilimi Makaslı böcek
-
yerküre : isim, coğrafya Üstünde yaşadığımız gök cismi, yer, yer yuvarı, yer yuvarlağı
-
yermerkezcilik : isim Yer yuvarlığını evrenin merkezi sayanların görüşü, yer özekçilik, jeosantrizm
-
yeröte : isim, gök bilimi Yer çevresinde dolanan bir uydunun yörüngesi üzerinde yere en uzak nokta, evç
-
yerdegezen : isim Yılan
-
yeregeçen : isim, bitki bilimi Havuç"Ana çapa çapalar, ot yolar, soğan, sarımsak, yeregeçen eker." - T. Buğra
-
yer adı : isim, coğrafya Yerleşim bölgeleri ile deniz, göl, ırmak, dağ, tepe, bağ, bahçe, vadi vb. yerlerin adı
-
yer alıştırmaları : isim, spor El ve bütün vücut bölümleri için, yeri bir dayanak yüzeyi veya bir tür araç gibi kullanarak düzenlenen hareketler
-
yer altı : isim Yerin yüzeyi altındaki bölümü"Burası soğuk, ıslak bir yer altı odası." - M. Ş. Esendal
-
yer belirteci : isim, dil bilgisi Yer zarfı
-
yer biçimleri : isim, coğrafya Engebe
-
yer bilimi : isim Yer yuvarlağının yapısını, birleşimini, evrimini inceleyen bilim, arziyat, jeoloji
-
yer cücesi : isim Kısa boylu, çokbilmiş, kurnaz kimse
-
yer çamı : isim, bitki bilimi Yüksekliği 5-10 santimetre olan, limon sarısı renkli, otsu bir bitki, yer servisi (Ajuga chamaepitys)
-
yer çekimi : isim, fizik Yer kütlesinin çekimi etkisiyle bir cismin, türlü bölümlerine uygulanan güçlerin bileşkesi, arz cazibesi"Cisimlerin ağırlığı yer çekiminin bir sonucudur."
-
yer çekirdeği : isim, gök bilimi Yer merkezinde toplanmış olan çok yoğun küresel kütle
-
yer çöküntüsü : isim, coğrafya Çöküntü hendeği
-
yer değiştirme : isim Bir yerden başka bir yere gitme, tebdilimekân
-
yer domuzu : isim, hayvan bilimi Afrika'da yaşayan, uzun kulaklı, uzun burunlu memeli
-
yer elması : isim, bitki bilimi Birleşikgillerden, kök sapları yumru durumunda olan bir bitki (Helianthus tuberosus)
-
yer fesleğeni : isim, bitki bilimi Sütleğengillerden, otsu veya odunsu sürüngen gövdeli bitki, yaban fesleğeni (Mercurialis)
-
yer fıstığı : isim, bitki bilimi Baklagillerden, çiçekleri döllendikten sonra toprağa gömülerek meyve veren bir tarım bitkisi, araşit (Arachis hypogaea)
-
yer geçidi : isim Yer altında bulunan geçit
-
yer hostesi : isim Uçağa binecek olan yolcuların bilet işlemlerini yapan veya biniş kartlarını toplayan görevli
-
yer istasyonu : isim Uzay araştırmalarında yeryüzünde yapılan çalışmaların gerçekleştiği merkez
-
yer kabuğu : isim, coğrafya Dünya'nın dışını çepeçevre kaplayan, üzerinde karalar ve denizlerin bulunduğu bölüm, yeryüzü
-
yer katı : isim Giriş katı"Yer katında, bahçe üstünde bir oda." - H. Z. Uşaklıgil
-
yer mantarı : isim, bitki bilimi Domalan
-
yer merkezli : sıfat Yer özekçil
-
yer meşesi : isim, bitki bilimi Kurtluca
-
yer minderi : isim Yere serilerek üzerine oturulan yün, pamuk, sünger vb.yle doldurulmuş minder
-
yer mumu : isim, jeoloji Petrol ve terebentin içinde eriyen, doğal hidrokarbonlardan oluşan bir mum türü, ozokerit
-
yer odası : isim Tabanı yerle bir olan oda
-
yer ölçümü : isim, jeoloji Yerin boyutlarını ve biçimini konu olarak inceleyen bilim, jeodezi
-
yer örümceği : isim, hayvan bilimi Toprak içinde ağla döşeli yuva yapan, büyük bir tür örümcek (Mygale avicularia)
-
yer özekçil : sıfat Yermerkezci"Bir gezegenin yer özekçil hareketi."
-
yer palamudu : isim, bitki bilimi Kurtluca
-
yer pelidi : isim, bitki bilimi Kurtluca
-
yer pırasası : isim, bitki bilimi Aslankuyruğu
-
yer sakızı : isim, jeoloji Bitüm
-
yer sarmaşığı : isim, bitki bilimi Gebre otugillerden, nemli yerlerde, duvar diplerinde yetişen bir bitki (Cleome)
-
yer sarsıntısı : isim, coğrafya Deprem
-
yer servisi : isim Yer çamı
-
yer sıçanı : isim, hayvan bilimi Köstebek
-
yer sofrası : isim Yerde kurulan sofra"Yemeği yer sofrasında yiyorlar." - A. İlhan
-
yer solucanı : isim, hayvan bilimi Halkalılardan, nemli topraklarda yaşayan bir solucan (Lumbricus terrestris)
-
yer üstü : isim Yerin yüzeyi üstündeki bölümü
-
yer yağı : isim Petrol
-
yer yatağı : isim Yere serilen yatak
-
yer yer : zarf Zaman zaman"Hüzünlü bir açılım yerine yer yer gülümseten bir anlatımı koydum." - A. Kutlu
-
yer yurt : isim Oturulan, yaşanılan yer
-
yer yuvarı : isim, coğrafya Yerküre
-
yer yuvarlağı : isim, coğrafya Yerküre
-
yer zarfı : isim, dil bilgisi Bir fiilin anlamını yer göstererek belirleyen, sınırlayan zarf, yer belirteci, mekân zarfı: İçeri giriniz. Yukarı çıkınız
-
yerden bitme : sıfat Kısa boylu, yerden yapma
-
yerden selam : isim Elin yerlere kadar uzatılmasıyla verilen selam biçimi, yerden temenna
-
yerden temenna : isim Yerden selam
-
yerden yapma : sıfat Yerden bitme
-
yere doğrulum : isim, bitki bilimi Yere yönelim
-
yere yönelim : isim, bitki bilimi Bitkilerde kök ve sapların, yer çekimi etkisi ile belli bir doğrultu almaları özelliği, yere doğrulum, jeotropizma
-
geometrik yer : isim Aynı özellikleri olan noktaların oluşturdukları çizgi veya yüzey"Bir nokta çevresinde, bu noktaya olan uzaklıkları eşit bulunan bütün noktaların geometrik yeri düzlemde daire, uzayda ise küredir."
-
köylük yer : isim Köy"Köylük yerlerde on, on iki çocuklu babalar çok görülür." - R. N. Güntekin
-
ortalık yer : isim Göz önünde olan, açıklık alan
-
ara yerde : zarf Arada"Dünya böyledir zaten / Kadın olmasın ara yerde" - B. Necatigil
-
başı yerde : sıfat Utangaç, mahcup (kimse)
-
beyhude yere : zarf Boşuna"Ormanları beyhude yere kesilmekten, tahripten kurtaracağım." - S. F. Abasıyanık
-
boş yere : zarf Boşuna"Hanım şairimiz kendini biraz boş yere üzüyordu." - R. E. Ünaydın
-
gereksiz yere : zarf Boş yere, gerek yokken"Lüzumsuz yere cumbalar, şahnişinler, çıkıntılar yapılıyor." - E. E. Talu
-
haksız yere : zarf Haksız olarak, hak etmediği hâlde
-
lüzumsuz yere : zarf Gereksiz yere"Lüzumsuz yere kendimi yeni tehlikelere atmasam, zahmetlere katlanmasam mı?" - R. H. Karay
-
nafile yere : zarf Boş yere, boşu boşuna"Ekseriyetle hep şahsi hesaplardan gizlenen bu sebepleri, nafile yere böyle yükseklerde ararız." - A. Ş. Hisar
-
nahak yere : zarf Haksız, gereksiz olarak, boş yere, boşuna"Her seferinde kıyasıya kapıştıklarını, nahak yere kalp kıracaklarını sanıyor." - A. İlhan
-
sebepsiz yere : zarf Boşuna"Orada zaman zaman sebepsiz yere burnu sızlardı insanın." - M. Mungan
-
yanlış yere : zarf Boşuna, yanlış olarak"Yanlış yere, haksızca kabaran öfkeleri yatışmıştı." - C. Uçuk
-
yok yere : zarf Hiçbir gereği ve sebebi olmadan, boşu boşuna"Yok yere onca güzel şeyin yok olup bitmesi kahrediyor beni." - N. Eray
-
atıştırma yeri : isim Müzik dinlenilen ve ayaküstü yemek yenilen eğlence yeri
-
atış yeri : isim Ateşli silahlarla atış alıştırmaları yapılan yer, poligon
-
bayram yeri : isim Bayram günlerinde çocuklar için kurulan açık eğlence yeri"Son gün hemen bütünüyle parasız çocuklara kalırdı bayram yeri." - A. Kutlu
-
bekleme yeri : isim Bir kimseyi beklemek için ayrılan bölme
-
besi yeri : isim, biyoloji Canlı veya uyku durumunda olan mikroorganizmaların, hücrelerin yetiştirilmek ve geliştirilmek üzere aşılandığı veya ekildiği, besleyici maddeler içeren ortam
-
bitirim yeri : isim Kumarhane"Cihangir'deki konağı satmıştım, elime geçen parayı üç günün içinde bitirim yerlerinde temizledim." - M. Yesari
-
buluşma yeri : isim Buluşulacak yer
-
çıkarma yeri : isim, askerlik Çıkarma hareketinin daha kolay yapılacağı en uygun bölge veya kıyı
-
çıkış yeri : isim Bir yerden çıkmak için kullanılan nokta"Biz, yolun üstünde, kasabanın çıkış yerinde boş bir handa otururduk." - C. Külebi
-
dalyan yeri : isim, denizcilik Sabit veya yüzer dalyan kurmaya elverişli avlanma yeri
-
dizgi yeri : isim Dizgi işlerinin yapıldığı yer, mürettiphane
-
doğum yeri : isim Bir kimsenin doğduğu yer
-
edep yeri : isim İnsanlarda üreme organlarının bulunduğu yer, ut yeri
-
gezinti yeri : isim Yürüyüş yapmak, dolaşmak ve hava almak amacıyla ayrılmış yol veya bölge, promönat
-
hacet yeri : isim Tuvalet
-
harman yeri : isim Üzerinde harman dövülen, sıkıştırılmış sert toprak alan"Köyün harman yerinde anlatımı kaleme gelmez bir çalışma var." - F. Otyam
-
iş yeri : isim Bir görevin yapıldığı yer
-
ivinti yeri : isim, coğrafya Akarsuların, yataklarındaki çok eğimli bölgelerde köpürerek kaya döküntüleri arasından hızla aktıkları yer
-
kabul yeri : isim Kabul salonu
-
kalafat yeri : isim, denizcilik Gemi ve kayıkların onarıldığı yer
-
kaşan yeri : isim Uzun yolda hayvanların durup işedikleri ve biraz dinlendikleri yer
-
kilit yeri : isim Kilidin yerleştiği yuva
-
köy yeri : isim Köy"İnsan köy yerinde ne olsa yapar." - M. Ş. Esendal
-
panayır yeri : isim Panayırın kurulduğu alan
-
park yeri : isim Otopark
-
piknik yeri : isim Piknik alanı
-
piyasa yeri : isim Alışverişin çok olduğu yer
-
pot yeri : isim Kötü dikiş yüzünden elbisede oluşan kıvrım veya büzülme yeri
-
sargı yeri : isim Savaş, deprem vb. durumlarda yaralılara ilk yardımın yapılabilmesi için geçici olarak kurulan nokta
-
satış yeri : isim Bir malın satıldığı yer
-
şeref yeri : isim Bir toplantıda, özel saygı gösterilen kimse için ayrılmış yer
-
tan yeri : isim Güneşin doğmak üzere olduğu sırada, ufukta hafifçe aydınlanan yer"Gözlerimi açınca denizin üstünde sarı ay yerine tan yerinin beyaz ışıkları iniyordu." - H. E. Adıvar
-
tırnak yeri : isim Çakı gibi açılıp kapanabilen şeyler üzerine tırnakla kolayca açabilmek için yapılmış kertik
-
toplantı yeri : isim Toplantının yapıldığı yer veya merkez
-
uğrak yeri : isim Sık uğranılan yer
-
ut yeri : isim Edep yeri
-
voli yeri : isim Denizlerde ve iç sularda su ürünleri avlanmasına elverişli, kıyıya bitişik ve sınırları belli su alanları
-
yangın yeri : isim Çok kalabalık veya dağınık yer
-
yapı yeri : isim Şantiye"Çakıl dolu kamyonla, klakson çalarak yapı yerine girdi." - A. Boysan
-
yargı yeri : isim, hukuk Mahkeme
-
yönetim yeri : isim Kamu veya özel kurum ve kuruluşların yönetildiği merkez
-
ziyaret yeri : Hayır işlemek veya saygı göstermek için gidilen yer, ziyaretgâh
-
yerli yerine : zarf Kendine ait olan yere"Şiirde biçim, gerekli parçaların yerli yerine konmasıdır." - B. Necatigil
-
ayıp yerler : isim Vücutta örtülü tutulması gereken yerler
-
yer almak : bir işi hazırlayanlar arasında bulunmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer bakır gök demir kesilmek : tamamen tükenmek, bitmek, yoksul duruma düşmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer bulmak : oturacak yer sağlamak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer çevirmek : kullanım hakkı devlet veya özel kişide olan araziyi kendi kullanımına almak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer değiştirmek : bulunduğu yerden bir başka yere geçmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer demir gök bakır : çorak ve sıcak bir yeri niteler"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer etmek : iz bırakmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer kaplamak : önemli bir hacim tutmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer kapmak : kalabalık içinde kendine yer bulmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer öpmek : bir büyüğün önüne eğilmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer tutmak : yer ayırmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer vermek : önemli saymak, saygı göstermek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer yarılıp içine girmek (veya geçmek) : yitirilip bir türlü bulamamak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer yerinden oynamak : bir iş çok gürültülü, telaş ve heyecan içinde yapılmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yer açmak : bir kimseye oturması için yer hazırlamak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerde kalmak : saygı görmemek, yüzüne bakılmamak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerden göğe kadar : pek çok"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerden yere çalmak : çok hırpalamak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerden yere vurmak : birine türlü yönlerden saldırarak onu çok aşağılayıcı bir duruma düşürmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere bakan (veya bakıp) yürek yakan : "uysal ve uslu göründüğü hâlde sinsice kötülük yapan" anlamında kullanılan bir söz"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere bakmak : ihtiyarların ölümü yakın olmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere baktırmak : utandırmak, mahcup etmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere batasıca (veya batsın) : "yok olsun, ölsün" anlamında kullanılan bir ilenme sözü"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere batmak : yok olmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere çalmak : yere atmak, yere fırlatmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere göğe koymamak : nasıl ağırlayacağını, nasıl memnun edeceğini bilmemek, çok önem vermek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere sağlam basmak : titiz ve dikkatli davranmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere sermek : kötü bir duruma sokmak, yenmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere vurmak : kötü bir duruma sokmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere yığılmak : yere düşmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yere yıkılmak : yere düşmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri başka : "daha başka bir değeri olan, önemi olan" anlamında kullanılan bir söz"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeridir : "layıktır, uygundur, münasiptir" anlamında kullanılan bir söz"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri gelmek : sırası gelmek, zamanı uygun olmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri göğü ben yarattım demek : çok gururlu olmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri göğü birbirine katmak : aşırı telaş yaratmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri göğü inletmek : yüksek sesle ve olanca güçle bağırmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri göğü tutmak : her tarafı ele geçirmek, denetim altında bulundurmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri göğü tırmalamak : çok sancı, acı çekmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri olmak : uygun olmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri öpmek : yere düşmek, yere serilmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri soğumadan : ayrılan bir kimsenin ardından çok zaman geçmeden"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri var! : "uygundur, iyidir" anlamında kullanılan bir söz"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yeri yurdu belirsiz olmak : belli bir yeri olmamak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerin dibine batırıp çıkarmak : çok utandırmak, rezil etmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerin dibine geçmek (veya batmak veya girmek) : çok utanıp sıkılmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerin kulağı var : gizli konuşulan bir şeyin umulmadık bir yoldan başkalarınca duyulabileceğini anlatan bir söz"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerinde duramamak : sürekli kıpırdamak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerinde kalmak : başka yere gitmemek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerinde olmak : uygun olmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerinde saymak : yürür gibi yaparak hep aynı yerde, sürekli olarak ayağın birini kaldırıp birini basmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerinde su çıkmak : haklı bir sebep olmadan yerini bırakanlara veya bırakmak isteyenlere kınama ve engelleme amacıyla söylenen bir söz"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerinde yeller esmek : artık bulunmamak, yok olmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerinden fırlamak : oturulan yerden hızla kalkmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerinden oynamak : yerinden ayrılmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerinden oynatmak : başka yere kaldırmak, yerini değiştirmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerine geçmek : görevden ayrılan birinin yerini almak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerine gelmek : yapılmak, olmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerine getirmek : istenileni, gerekeni yapmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerine koymak : gibi görmek, saymak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerine oturmak : iyi yerleşmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerini almak : yerine geçmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerini beğenmek : bitki yerini gelişmesine çok uygun bulmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerini bulmak : uygun olan yerde olmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerini doldurmak : görevini başarı ile yapar olmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerini ısıtmak : bir yerde uzun süre kalmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerle yeksan etmek : yerle bir etmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerini sevmek : yerini beğenmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerini tutmak : bulunmayan bir nesnenin yerini almak, onu aratmamak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerini yapmak : bir şey elde etmek amacıyla girişimde bulunmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerle beraber : yer düzeyinde"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerle bir etmek : temeline kadar yok etmek, tahrip etmek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerle gök bir olsa : "sonu ne olursa olsun" anlamında kullanılan bir söz"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerlerde sürünmek : çok perişan, acınacak bir durumda bulunmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerlere kadar eğilmek : aşırı saygı göstermek"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
-
yerlere geçmek : çok utanıp sıkılmak veya kahrolmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal