-
arka ayak : isim Hayvanlarda vücudun gerisinde bulunan ayaklardan her biri
-
eli ayağı düzgün : sıfat Bedence kusursuz olan, sakat olmayan (kimse)"Söyledikleri aklıma yattı, eli ayağı düzgün, iyi bir Türk kızı bulup evlenebilir, geç de olsa çoluk çocuğa karışabilirdim." - A. Ümit
-
önayak : isim "Diğerlerine örnek olmak üzere bir işe ilk önce başlamak" anlamındaki önayak olmak deyiminde geçer"Ekrem daha önceden durumu annesine yazmış, bu hayırlı iş için önayak olmalarını istemiş." - A. Ümit
-
bir ayak evvel : zarf Bir an önce"Yanımızdan bir ayak evvel kaçmak için içinden yanıyordu." - H. E. Adıvar
-
kırkayak : isim, hayvan bilimi Eklem bacaklıların çok ayaklılar sınıfına giren, taşların altında yaşayan, vücudu yuvarlak ve uzun bir böcek (Julus terrestris)
-
ayakyolu : isim Tuvalet"Dostlarından birine kızdı mı onun salonda asılı duran resmini alır, ayakyolunun duvarına asar." - S. Birsel
-
ayakaltı : isim Gelip geçenlerin çok olduğu yer"Burası o kadar ayakaltı idi ki değme polis hafiyesinin aklına gelmezdi." - A. Gündüz
-
ayakbastı : isim, ekonomi Bir yere dışarıdan gelen insan ve eşyadan alınan vergi, toprakbastı
-
ayakkabı : isim Genellikle sokakta giyilen ve altı kösele, lastik vb. dayanıklı maddelerden yapılan giyecek, başmak, pabuç"Elbiselerini bizzat yamıyorlar, ayakkabılarını tamir ediyorlar, hayvanlarını öz elleriyle sağıyorlar." - N. F. Kısakürek
-
ayaktakımı : isim Görgüsüzlükleri veya bilgisizlikleri dolayısıyla toplum içinde aşağı durumda olan kişiler, lümpen, parya"Dükkânlar karmakarışık, mallar bayat, kibar müşteriler birer birer çekiliyor, ayaktakımı her gün artıyor." - H. E. Adıvar
-
ayakucu : isim, gök bilimi Yeryüzünde bir noktada çekülün gösterdiği doğrultunun Dünya merkezine doğru olan yönü
-
ayaküstü : zarf Oturmadan, ayakta durarak"Makasçı, ayaküstü bana gayet basit kelimelerle bir dram anlattı." - R. N. Güntekin
-
ayaküzeri : zarf Ayaküstü
-
ağırayak : sıfat Doğurması yakın (kadın)
-
düzayak : sıfat İçinde merdiven veya inilip çıkılacak bölüm bulunmayan (ev, yol)
-
giderayak : zarf Gitme anında, gitmek üzereyken"Giderayak orada bir de resim imzalamışlar." - H. Taner
-
sacayak : isim Sacayağı"Kimi kocaman kazanı sacayak şeklinde dizilmiş üç büyük taşın üstüne oturtmaya çalışıyordu." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
üçayak : isim Fotoğraf makinesi, televizyon kameraları vb. aletlerin üzerine oturduğu üç ayaklı düzen
-
danaayağı : isim, bitki bilimi Yılanyastığıgillerden, yaprakları lekeli bir bitki (Arum)
-
domuzayağı : isim Tüfek namlusundan sıkıyı çıkarmaya yarar çengelli çubuk
-
horozayağı : isim Tüfekten boş kovanı çıkarmaya yarayan alet
-
itayağı : isim Çintemani
-
kazayağı : isim, bitki bilimi Ispanakgillerden, yaprakları kaz ayağına benzeyen bir bitki (Chenopodium)
-
kazayağı : isim Çok kollu çengel
-
kazayağı : isim Açık turuncu renk
-
kediayağı : isim, bitki bilimi Birleşikgillerden, süs bitkisi olarak da yetiştirilen, beyazımsı, yumuşak, sık tüylü bir bitki (Antennaria dioica)
-
kurtayağı : isim, bitki bilimi Damarlı çiçeksizlerden, küçük yapraklarla örtülü ince bir sap görünüşünde olan bir bitki (Lycopodium clavatum)
-
sacayağı : isim Üzerine tencere, tava vb. koymaya yarayan, ateş üzerine oturtulan, üç ayaklı çember veya üçgen biçiminde demir destek, sacayak
-
tavşanayağı : isim Demir yollarında iki rayın kesişme noktasında bulunan parçalardan her biri
-
tavukayağı : isim Bir tür maymuncuk
-
turnaayağı : isim, bitki bilimi Düğün çiçeği
-
ayak atışı : isim Oyuncu çocukların iki takıma ayrılmasını sağlama amacıyla iki kaptan çocuğun ayaklarını boylamasına veya enlemesine karşılıklı yere koyarak eş seçmeleri
-
ayak bağı : isim Bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olan şey
-
ayak bileği : isim, anatomi Baldır kemikleriyle tarak kemikleri arasında bulunan ve yedi kemikten oluşan ayağın arka bölümü
-
ayak divanı : isim, tarih Olağanüstü durumlarda o anda bulunulan yerde padişahın katılmasıyla bir konuyu görüşmek ve karara bağlamak için yapılan toplantı, ayakta toplanan meclis
-
ayak hatası : isim Hentbolda top sürerken veya taç atışında yanlış adım atmak
-
ayak havlusu : isim Ayağı yıkadıktan sonra kurulamak için kullanılan havlu
-
ayak işi : isim Birtakım getir götür işleri
-
ayak izi : isim Herhangi bir zemin üzerinde ayağın bıraktığı iz"Karda ayak izleri var / Vurulup düştükleri yere kadar" - N. Cumalı
-
ayak keseri : isim Ayakta durarak ağaç yontmaya elverişli uzun saplı keser
-
ayak kirası : isim Ayak teri
-
ayak oyunu : isim Hile
-
ayak perde : isim, müzik Âşık sazındaki sap üzerinde olan en sonuncu perde
-
ayak satıcısı : isim Gezgin satıcı
-
ayak tabanı : isim Aya
-
ayak tarağı : isim Tarak
-
ayak tedavisi : isim, tıp (***) Ayakta oluşan bir hastalığın veya rahatsızlığın tedavisi
-
ayak tenisi : isim, spor Tekler, çiftler ve üçlüler biçiminde kategorileri bulunan, file bölünmüş sahada, ayakla atılan servisle başlayan ve servisin karşılanması dışında topun yere değmeden ayakla vurularak karşı sahaya gönderilmesi esasına dayanan bir oyun türü, futb
-
ayak teri : isim, tıp (***) Ayak parmakları arasından çıkan pis kokulu salgı
-
ayak topu : isim, spor Futbol
-
ayak ucu : isim Yatılan bir yerin ayak uzatılan yeri
-
ayağı uğurlu : sıfat Geldiği yere uğur getirdiğine inanılan (kimse)
-
ayağı üzengide : sıfat Hemen yola çıkmak üzere olan
-
ayağına çabuk : sıfat Bir yere alışılandan daha kısa sürede gidip gelen
-
altıncı ayak : isim Altılı ganyanda yer alan altıncı koşu
-
beşinci ayak : isim Altılı ganyanda yer alan beşinci koşu
-
birinci ayak : isim Altılı ganyanda yer alan ilk koşu
-
çatal ayak : isim Ateşli bir silahın namlusuna destek olan, genellikle ters V biçiminde yere kurulan iki ayaklı parça
-
dördüncü ayak : isim Altılı ganyanda yer alan dördüncü koşu
-
gömme ayak : isim Yarım ayak
-
ikinci ayak : isim Altılı ganyanda yer alan ikinci koşu
-
takma ayak : isim Kesilen, kopan bir ayağın yerine takılmak üzere ağaç, plastik vb. bir maddeden özel olarak yapılmış ayak, takma bacak
-
üçüncü ayak : isim Altılı ganyanda yer alan üçüncü koşu
-
yalancı ayak : isim, hayvan bilimi Bir hücreli hayvanlarda hareket ve beslenmeye yarayan protoplazma uzantısı
-
yalın ayak : sıfat Ayakları çıplak"Soldan dört ayak üzerinde, yalın ayak, başı kabak bir adam görülür." - N. F. Kısakürek
-
yarım ayak : isim Çocuk oyunlarındaki takım seçiminde ayak atışması sırasında ayağın yere enlemesine konma durumu
-
tepeden ayağa : zarf Tepeden tırnağa"Genç şair ile hanım ilk anlarda birbirlerini tepeden ayağa süzgeçten geçirdiler." - N. F. Kısakürek
-
duvar ayağı : isim Yapılarda süs ögesinin dışında görevi olmayan, duvara yapışık, üzerinde yukarıdan aşağıya yivler bulunan yarım ayak
-
göl ayağı : isim, coğrafya Bir gölün artarak akan suları, ayak, gideğen
-
eline ayağına çabuk : sıfat Hamarat, titiz, çalışkan (kimse)
-
ayak açmak (veya vermek) : âşıklar arasındaki tartışmalarda veya sıralı söyleyişlerde söze başlamak amacıyla kelime, kelimeler takımı, dize, beyit ile konuyu belirtmek
-
ayak almadık taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz : "insan, yaşamı boyunca çeşitli engellerle ve güçlüklerle karşılaşır" anlamında kullanılan bir söz
-
ayak almak : müzik ayak, çalınan çalgıya uymak
-
ayak atmak : girmek
-
ayak atmamak : bir yere hiç gitmemek, uğramamak
-
ayak ayak üstüne atmak : otururken bir bacağını ötekinin üstüne almak
-
ayak basmak : bir yere varmak, ulaşmak
-
ayak basmamak : bir yere hiç uğramamak
-
ayak çekmek : kandırmaya çalışmak, avutmak
-
ayak değiştirmek : talim yürüyüşünde kısa bir adım atmak yolu ile adımlarını başkalarınınkine uydurmak
-
ayak diremek : bir düşünceyi, bir davranışı sonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak
-
ayak sürümek : verilen bir işi ağırdan almak
-
ayak tutmak : mâni yarışmalarında karşısındakine uyması gereken uyağı vermek
-
ayak uydurmak : yürüyüşte adım atışını başkalarınınkine uydurmak
-
ayak üstünde olmak : dinç olmak, canlı olmak
-
ayak vermek : âşık atışmalarında dinleyicilerden biri uyak belirtmek
-
ayak yapmak : birini aldatmak, kandırmak için dalavere çevirmek
-
ayağa fırlamak : hızla ayağa kalkmak
-
ayağa kaldırmak : telaş ve heyecana düşürmek
-
ayağa kalkmak : ayakları üzerinde durmak, dikilmek
-
ayağı alışmak : bir yere sürekli gitmek
-
ayağı almak : halay oyunlarında ayağı tempoya uydurmak
-
ayağı (veya ayakları) dolaşmak : yürürken telaştan ayakları birbirine takılmak
-
ayağı düze basmak : güçlükleri yenerek ilerisinden korkmayacak bir duruma girmek
-
ayağı gitmemek : gitmek istememek
-
ayağı ile gelmek : kendi isteğiyle gelmek
-
ayağı (veya ayakları) suya ermek : bir gerçeği anlayarak aklı başına gelmek
-
ayağı yerden kesilmek : ayağı yere değmez olmak
-
ayağı yürüten baştır : "halkın düzen içinde çalışmasını baştakiler sağlar" anlamında kullanılan bir söz
-
ayağına bağ olmak : birinin bulunduğu yerden ayrılmasına veya yaptığı işi sürdürmesine engel olmak
-
ayağına bağ vurmak : önüne bir engel çıkarmak
-
ayağına çağırmak : yanına gelmesini istemek
-
ayağına çelme takmak : biri yürürken ayakları arasına ayak uzatıp düşürmek
-
ayağına dolanmak (veya dolaşmak) : başkasına yapmayı tasarladığı kötülük kendi başına gelmek
-
ayağına düşmek : çok yalvarmak
-
ayağına geçirmek : bir şeyi aceleyle giymek
-
ayağına gelmek : alçak gönüllülük göstererek birinin yanına gelmek
-
ayağına getirmek : sıra, saygı gözetmeksizin birinin yanına gelmesini sağlamak
-
ayağına gitmek : alçak gönüllülük ederek veya saygı göstererek birinin yanına varmak
-
ayağına ip takmak : bir kimseyi çekiştirmek
-
ayağına (veya ayaklarına) kapanmak : alçalırcasına yalvarmak
-
ayağına kira istemek : gelmeye nazlanmak, üşenmek
-
ayağına sağlık : "gelmen çok memnun etti" anlamında kullanılan bir söz
-
ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim? : seyrek gelen bir konuğa yarı sitem, yarı sevinçle söylenen söz
-
ayağına sıkmak : ayağına ateş ederek tehdit amacıyla gözdağı vermek
-
ayağına üşenmemek : hamarat olmak, ayak işlerini bıkmadan, yorulmadan yapmak
-
ayağında donu yok, fesleğen ister (veya takar) başına : "yoksulluğuna bakmayarak süs ve gösteriş yapmak ister" anlamında kullanılan bir söz
-
ayağını alamamak : ağrı veya uyuşma dolayısıyla ayağını oynatamamak
-
ayağını (veya ayaklarını) altına almak : tek bacağını (veya bacaklarını) kıvırıp üzerine oturmak
-
ayağını bağlamak : engel olmak
-
ayağını çekmek : sık sık gittiği bir yere artık uğramaz olmak, ilgiyi kesmek
-
ayağını denk almak : başkalarının kendisine yapma ihtimali bulunan kötülüklere karşı uyanık davranmak
-
ayağını denk basmak : dikkatli ve uyanık davranmak
-
ayağını giymek : ayakkabısını giymek
-
ayağını kaydırmak : bir yolunu bulup birini işinden veya görevinden uzaklaştırmak
-
ayağını kesmek : bir yere gitmez olmak, uğramamak
-
ayağını (veya ayaklarını) öpeyim : "yalvarırım" anlamında kullanılan bir söz
-
ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin : "hastalıktan korunmak istiyorsak ayağımızı sıcak, başımızı serin tutmalı, olur olmaz şeyleri sıkıntı konusu yapmamalı, geniş yürekli olmalıyız" anlamında kullanılan bir söz
-
ayağını (veya ayaklarını) sürümek : verilen bir işi ağırdan almak
-
ayağını tek almak : bir işte iyi düşünüp dikkatli davranmak
-
ayağını yorganına göre uzat : "giderini mutlaka gelirine uydurmalısın" anlamında kullanılan bir söz
-
ayağının altına karpuz kabuğu koymak : bir yolunu bulup bir kimseyi düzenle işinden uzaklaştırmak
-
ayağının (veya ayaklarının) altını öpeyim : "yalvarırım" anlamında kullanılan bir söz
-
ayağının bağını çözmek : karısını boşamak
-
ayağının bastığı yerde ot bitmez : "uğradığı yere bereketsizlik, uğursuzluk getirir" anlamında kullanılan bir söz
-
ayağının pabucunu başına giymek : dengi olmayan bir kimseyle evlenmek
-
ayağının tozu ile : yoldan gelir gelmez, henüz dinlenmeden
-
ayağının tozunu silmeden : ayağının tozu ile
-
ayağının türabı olmak : bir kimse başka bir kimseye kul gibi bağlanıp onun her emrini yerine getirmek
-
ayaklar altına almak : önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek
-
ayaklar baş, başlar ayak olmak : değersiz kimseler başa geçip değerli kimseler ise en geride bırakılmak
-
ayakları geri geri gitmek : bir yere gönülsüz, istemeye istemeye gitmek
-
ayakları üstünde durmak : başkasının yardımına ihtiyaç duymadan güçlü bir biçimde sorunları çözebilecek durumda olmak
-
ayakları yere değmemek : çok sevinmek
-
ayaklarına (veya ayağına) kara su (veya sular) inmek : çok yorulmak, güçsüz, dermansız kalmak
-
ayaklarını yerden kesmek : bir taşıta binerek yürümekten kurtulmak
-
ayaklarının (veya ayağının) ucuna basmak : çok yavaş, sessiz, gürültü yapmamaya özen göstererek yürümek