- durum
isim Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon"Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı." - R. N. Güntekin
- boyun
isim, anatomi Gövdenin başla omuz arasında kalan bölgesi"Ellerini bu defa boynuna sıkıştırdığı beyaz peçeteye sildi." - A. İlhan
- hâl
isim Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet"Herkes hâline göre bir hediye verdi." - H. R. Gürpınar
- söz vermek
bir işi yapacağını kesinlikle bildirmek
- boğaz
isim Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik, kursak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
- karar vermek
bir sorunu karara bağlamak, kararlaştırmak"Bu kararı söyleyen sesin tesiri gözlerimizi yaşla doldurdu." - H. S. Tanrıöver
- pasaport
isim Yabancı ülkelere gidecek olanlara yetkili kuruluşça verilen, yabancı ülke yetkililerinin kimlik incelemesinde geçerli olan belge"Pasaportlar için Emniyet Dairesine gittim, orada lafa daldım." - R. H. Karay
- el çabukluğu
isim Bir işi çabuklukla yapabilme ustalığı"Hep aynı numara, sen bize göstereceksen başka el çabukluğu göster." - M. İzgü
- geçit
isim Geçmeye yarayan yer, geçecek yer"Başka türlü düşünmek, köprüyü bırakıp çayda geçit aramaya benzer." - T. Buğra
- pas
isim Su içinde ve nemli havada metallerin, özellikle demirin yüzeyinde oksitlenme sonucunda oluşan madde"Demirin tozu ve pası dev işçilerin kirpiklerine yağar, gözlerine dolardı." - L. Tekin
- pas
isim Bazı top oyunlarında oyunculardan birinin topu takım arkadaşına geçirmesi
- geçiş
isim Geçme işi"Bekleme sabırsızlığını çoktan kaybetmiş olduğum için vaktin geçişini pek fark etmiyordum." - R. N. Güntekin
- can vermek
ölmek
- giriş kartı
isim Bir kuruluşa, bir toplantıya veya bir spor karşılaşmasına serbestçe girebilme olanağı sağlayan belge
- vefat etmek
ölmek"Dört sene evvel kaybettiği karısı Emine Hanım'ın vefatıyla bütün sevgisini, ümidini, hazzını, şefkatini oğluna vermişti." - A. H. Çelebi
- yok olmak
ortadan kalkmak, kaybolmak
- üstünden geçmek
daha önceden yapılmış bir işi, denetlemek amacıyla yeniden gözden geçirmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar "Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında
- yeterli olmak
bir işi yapabilme gücü bulunmak
- sona ermek
son bulmak"Gündüzün son ışıklarıyla beraber sanki odadan eşya da çekiliyordu." - P. Safa
- bahsetmek
-den Bir konu üzerinde söz söylemek, konuşmak"Annesine eziyet ettiğine inandığı babasından fazla bahsetmek istemediğini sezdim." - A. Kabaklı
- beyan etmek
bildirmek, söylemek, ileri sürmek, anlatmak
- hüküm vermek
iyice düşündükten sonra bir karara varmak"Hükmü doğru ve pek de yerinde olamazdı." - F. R. Atay
- intikal etmek
yer değiştirmek
- vaziyet
isim Durum, tavır, hâl"Çocuklarının vaziyeti, istikbali seni alakadar ediyorsa biraz kendi âleminden çıkar, onlarla meşgul olursun, anladın mı?" - A. M. Dranas
- vaziyet
isim El koyma
- tahliye etmek
boşaltmak"Evin tahliyesi iki gün sürdü."
- onaylamak
-i Yapılan bir işi doğru ve yerinde bularak kabul etmek, tasdik etmek, tasdiklemek"Bu kitabın ahlak bozucu olduğunu elbet siz de onaylarsınız." - S. Birsel
- görmek
-i Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek
- geçmek
-e Bir yerden başka bir yere gitmek"Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim." - T. Buğra
- aktarmak
-i, -e Bir şeyi bir yerden, bir kaptan başka bir yere veya kaba geçirmek
- dönüşmek
-e Bir biçimden, bir durumdan başka bir biçime veya duruma geçmek, tahavvül etmek"Gülüşü içli bir duyarlığa dönüştü yüzünde." - N. Cumalı
- açmak
-i Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek"Kapıyı açıp içeri giriyorum." - A. Ağaoğlu
- sürmek
-i, -e Yönetip yürütmek, sevk etmek
- akıtmak
-i, -e Akmasını sağlamak, akmasına yol açmak, dökmek
- bitmek
nsz Tükenmek"Dün akşam param bitmişti." - S. F. Abasıyanık
- çıkmak
-den İçeriden dışarıya varmak, gitmek"Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." - F. R. Atay
- şebeke
isim Ülke çapında yaygınlaştırılmış ulaşım ve iletişim örgüsü, ağ
- vermek
-i, -e Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek"Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." - Ö. Seyfettin
- boşaltmak
-i Boş duruma getirmek"Bu durum, ister istemez evi doldurup boşaltanlarda da kısıntı yapmamızı gerektiriyordu." - A. Ağaoğlu
- aşmak
-den Yüksek, uzak veya geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmek"İki gündür sarp dağ yollarından aşıyoruz." - F. R. Atay
- geçirmek
-i Geçme işini yaptırmak, geçmesini sağlamak
- dolaştırmak
-e, -i Dolaşma işini yaptırmak"Sözlerim acı diye kızım gücenme bana / Bak cılız sürüsünü dolaştıran çobana" - F. N. Çamlıbel
- ilerlemek
nsz Bulunduğu yerden daha ileriye gitmek, yol almak"Vapur durmadan düdük çalarak ilerliyordu." - H. E. Adıvar
- başarılı
sıfat Başarı gösteren, muvaffakiyetli"Oldukça başarılı bir öğrenciymiş, notları ortalamanın üstünde." - A. Ümit
- muvaffak olmak
başarmak
- olmak
nsz Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak"En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu." - S. F. Abasıyanık
- uzatmak
nsz Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak"Saç uzatmak. Tırnak uzatmak."
- bildirmek
-e Herhangi bir şeyi haber vermek"Babası ile arasındaki bütün mektuplaşmaları bana da bildiriyor." - E. İ. Benice
- paso
isim Bir kimsenin, herhangi bir ücretin bütününden veya bir bölümünden muaf tutulduğunu gösteren belge
- söylemek
-i Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak"Bu konak için de yine senelerden beri aynı şeyi söylerim." - R. N. Güntekin
- başarmak
-i Bir işi istenilen bir biçimde bitirmek, muvaffak olmak"Birçok şeyi unutabilmeyi istediğim çok zamanlarım oldu ama bunu bir türlü başaramadım." - A. Ağaoğlu
- izin
isim Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet"Ben dahi başka bir diyara gitmek için izin talep ederim." - A. Kabaklı
- geçme
isim Geçmek işi, mürur
- gezdirmek
-i Birinin gezmesini sağlamak, dolaştırmak"Kendisini seven, gezdiren büyük kızlar, ona abla kokusunu vermişlerdi." - O. C. Kaygılı
- vaki olmak
vuku bulmak, gerçekleşmek
- ölmek
nsz Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek"Şerefli insanlar olarak yaşayacak, şerefli insanlar olarak öleceğiz." - E. M. Karakurt
- tükenmek
nsz Bitmek, sona ermek, kalmamak"Vaktiyle yaşamış olan büyük musiki ustaları nesillerinin artık tükenmiş olduğu da söylenirdi." - A. Ş. Hisar
- gebermek
nsz Sevilmeyen bir kişi ölmek"Kayıkla gelip kurtarmasalardı satlıcandan geberecektim." - S. F. Abasıyanık
- rahmetli olmak
ölmek"Ben, rahmetli pederden miras kalan bakkal dükkânını işletirim." - A. Ümit
- ihmal etmek
savsamak, savsaklamak, boşlamak"Ama ben yaşımın toyluğuna kapılmış, ufak tefek ihmaller bulmuştum bu tercümede." - Y. Z. Ortaç
- ruhsat
isim İzin, müsaade"Resmî ruhsat tezkeresi dosyamda mevcuttur." - N. F. Kısakürek
- paylaşmak
-i Aralarında bölüşmek, pay etmek, üleşmek"İçtikleri su ayrı gitmez, her derdini onunla paylaşırdı." - H. Topuz
- kabul etmek
- dar yol
- ileri gitmek
- öbür tarafa geçmek
- hamle yapmak
- pas vermek
- mürur etmek
- geçiş izni
- giriş-çıkış izni
- geçmek, ilerlemek,
- "pas’’ demek
- boğaz geçit aşmak
- elden ele dolaşmak
- engelle karşılaşmamak
- geçip gitmek
- görmemek
- halden hale girmek
- hatlardan geçme izni
- hokkabazların kaybetme oyunu
- istifade etmemek
- kabul olunmak
- meç hamlesi
- sınavda geçme
- sınavda geçmek
- sırasını atlatmak
- tedavül etmek
- çalım atmak
- üstünden