-
darboğaz : isim, ekonomi Piyasalarda üretimin, kredilerin, döviz imkânlarının, sürümün, ham madde arzının ve malzeme stoklarının gereksinim düzeyi altına düştüğü sıkıntılı durum
-
dar boğaz : isim, coğrafya Kanyon"Dar boğazda deniz gece gündüz çalkantılıdır." - A. Erhat
-
kör boğaz : isim Doymak bilmez mide"Yemiş toplamak için ağaca çıkardıkları zaman en iyilerini kendi kör boğazına tıkınıyor." - R. N. Güntekin
-
pisboğaz : sıfat Eline geçeni zamansız ve ayırt etmeden yiyen (kimse)"Demek ki küçük kız son derece pisboğaz olmasına rağmen bu paraları yemeyip biriktirmiş." - R. N. Güntekin
-
boğazkesen : isim Bir boğazı savunmak için deniz kıyısında yapılan hisar
-
boşboğaz : sıfat Saklanması gereken şeyleri söyleyiveren, sır saklayamayan, geveze, ayran ağızlı"O kadar boşboğaz çocuk arasında da vakayı bir sır olarak saklamak güçtü." - Y. K. Beyatlı
-
sıkboğaz : isim Bir şey yaptırmak için "birini zorlamak, baskı yapmak" anlamlarına gelen sıkboğaz etmek deyiminde geçen bir söz"Pek sıkboğaz ederlerse bakalım bir sırasını düşürebilirsek yolunda bir yalanla yakamızı kurtarırız." - R. N. Güntekin
-
boğaz derdi : isim Geçim için uğraşma
-
boğaz kavgası : isim Geçim için yapılan didinme
-
boğaz meselesi : isim Yeme içme gereksinimi"Gönül meselesi ile boğaz meselesi mühim şeylerdir." - S. F. Abasıyanık
-
boğaz tokluğuna : zarf Karın tokluğuna"Şefika, ihtiyar olduğu için bu evde boğaz tokluğuna çalışıyordu." - M. C. Kuntay
-
boğazına düşkün : sıfat Yiyip içmeyi çok seven (kimse), şikemperver"Siz değilsiniz ama onun biraz boğazına düşkün olduğunu bilirsiniz." - A. Gündüz
-
dümen boğazı : isim, denizcilik Dümenin, dümen yelpazesinden yukarı kalan bölümü
-
boğaz açmak : ağaçların dibini kazarak toprağı kabartmak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğaz boğaza gelmek : zorlu kavga etmek"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğaz dokuz boğumdur : "bir söz iyice düşünmeden söylenmemelidir" anlamında kullanılan bir söz"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğaz durmaz : yeme içme gereksiniminin başka ihtiyaçlar gibi geri bırakılamayacağını anlatan bir söz"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğaz içinde kavga var : açlığını aşırı bir biçimde gidermeye çalışanlar için söylenen bir söz"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğaz ola : "afiyet olsun, yarasın, bereketli olsun" anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğaz olmak : boğazı ağrımak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazı açılmak : iştahı artmak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazı düğümlenmek : üzüntüden boğazı tıkanmak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazı inmek : bademcikleri şişmek, iltihaplanmak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazı işlemek : durmadan bir şeyler yemek"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazı kurumak : çok susamak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazına bir yumruk tıkanmak (veya gelip oturmak) : konuşamaz olmak, sesi çıkmamak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazına dikkat etmek : yiyeceğine, içeceğine özen göstermek"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazına dizilmek : üzüntü, kaygı vb. sebeplerle isteksiz yemek, iştahı kesilmek"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazına durmak : yediği şeyi yutamamak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazına indirmek : fazla ve gelişigüzel yemek"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazına kadar : pek çok, gereğinden fazla, aşırı ölçüde"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazına sarılmak : üstüne yürümek"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazında düğümlenmek : söylemek istediğini heyecan veya üzüntü yüzünden diyememek"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazında kalmak : ağzındaki lokmayı üzüntü dolayısıyla yutamaz duruma gelmek"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazından artırmak : yiyeceğinden kısıp parasını artırmak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazından geçmemek : sevdiği bir kimsenin yokluğu veya yoksulluğu dolayısıyla bir yiyeceği yalnız başına yemekten üzüntü duymak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazından kesmek : yiyip içmede çok tutumlu davranmak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazını doyurmak : karın doyurmak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazını sevmek : yiyip içmeye düşkün olmak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazını sıkmak : bunaltmak, sıkıntı vermek"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin
-
boğazını yırtmak : olanca gücüyle bağırmak"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." - Ö. Seyfettin