- hazır
sıfat Bir iş yapmak için gereken her şeyi tamamlamış olan, anık, amade, müheyya"Her şey emre müheyya, hazır bir vaziyette bekliyor." - E. M. Karakurt
- açık
sıfat Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı"Açık pencereden, pastırma yazının mavi ışıkları girmekte." - E. Atasü
- geniş
sıfat Eni çok olan, enli, vâsi"Geniş, bomboş bir taşlığın serin, rutubetli küf kokusu duyuldu." - P. Safa
- açık hava
isim Bahçe, park gibi yapı dışı olan yer
- alan
isim Düz, açık ve geniş yer, meydan, saha
- içten
sıfat Samimi"Bu dileğinde içten çünkü bana bir şey olursa kendi başının da yanacağını çok iyi biliyor." - A. Ümit
- serbest
sıfat Hiçbir şarta bağlı olmayan, istediği gibi davranabilen, erkin
- uygun
sıfat Yakışır, yaraşır, mutabık, mütenasip"Ne var ki bunları şimdiye kadar kimseye anlatmadığım için uygun ifadeyi bulmakta zorlanıyorum." - İ. O. Anar
- meydan
isim Alan, saha"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
- dürüst
sıfat Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse)"Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da mefhumları yerli yerinde kullanmak borcundadır." - N. F. Kısakürek
- bol
sıfat İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı"Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm." - P. Safa
- bol
isim Özel bir cam içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içki
- açılış
isim Açılma işi
- çözmek
-i Düğümlü, bağlı veya sarılı bir şeyi açmak
- göstermek
-i Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek"Vitrindeki oyuncağı parmağıyla gösterdi."
- açmak
-i Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek"Kapıyı açıp içeri giriyorum." - A. Ağaoğlu
- başlamak
Görünmek"Kasabanın kenar mahallelerinden sonra bir mezarlık başlardı." - S. F. Abasıyanık
- çatlamak
nsz Parçaları ayrılıp dağılmayacak bir biçimde yarılmak"Eğer çay doldururken bardak çatlarsa, üzerlerinde nazar olduğuna hükmeder, gidip bir koşu ateşte tuz çevirirdi." - E. Şafak
- samimi
sıfat İçten (duygu vb.)"Sanatkâr, bizi söylediklerinin samimi olduğuna da inandırmalı." - O. V. Kanık
- açıkça
zarf Gizli bir yönü kalmaksızın, kolay anlaşılır bir biçimde, alenen, aşikâre"Artık açıkça mahallenin başına dert olmaya başlamış." - Y. N. Nayır
- aşikâr
sıfat Açık, apaçık, belli, meydanda"Tek bir yudum bile almıyordu bardağından ama zaten yeterince içtiği aşikârdı." - E. Şafak
- gevşetmek
-i Sertlik ve gerginliğini bozmak
- açılmak
nsz Açma işine konu olmak"Kasabada bir çırçır fabrikası açılmış." - A. Ümit
- cömert
sıfat Para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek, semih, ahi, bonkör"Elinden gelen her iyiliği yapar, cömerttir, ikramı çok sever." - P. Safa
- ferah
isim Kalp, gönül, iç vb.nin sıkıntısız, tasasız olma durumu"Bugün başım ne kadar dinç, gönlüm ne kadar ferah." - O. C. Kaygılı
- uyarmak
-i Bir kimseye bir davranışta bulunmasını veya bulunmamasını söylemek, ikaz etmek"Mustafa Kemal Paşa gittikten sonra gelen mebuslar beni uyarıyorlardı." - F. R. Atay
- yaymak
-i, -e Bir şeyi açarak, düzelterek bir alanı örtecek biçimde sermek"Kardeşleri çardağın içine, dışına yatakları yayıyorlardı." - N. Cumalı
- açık yürekli
sıfat Düşündüğünü olduğu gibi söyleyen, içi temiz, gizli yönü olmayan (kimse), samimi, açık kalpli
- başlatmak
-i, -e Başlamasına yol açmak"Operasyonu başlatacak işareti ondan bekliyoruz." - A. Ümit
- bildirmek
-e Herhangi bir şeyi haber vermek"Babası ile arasındaki bütün mektuplaşmaları bana da bildiriyor." - E. İ. Benice
- deşmek
-i Oymak, delmek, yara açmak, içini açmak, karıştırmak, kazmak
- eli açık
sıfat Cömert"Eli pek açık ve eğlenceye biraz fazla düşkündü." - S. Ali
- gelişmek
nsz, biyoloji Büyüyüp boy atmak, yetişmek, neşvünema bulmak"Çalı süpürgeleri bir türlü ağaç hâline gelemeden ama ağacı taklit edercesine gelişir." - S. F. Abasıyanık
- genişletmek
-i Geniş duruma getirmek"Türkler fetihten sonra İstanbul'u, eskisine nispetle çok genişlettiler." - Y. K. Beyatlı
- gevşemek
nsz Sertlik ve gerginliği bozulmak"Kar kalkmış, hava açmış, ayaz gevşemişti." - A. Gündüz
- meydanda
sıfat Ortada, belli, açık, aşikâr"Bu genç bir deve idi. Semeri yoktu. Çok tüylü kamburu meydandaydı." - Ö. Seyfettin
- sermek
-i, -e Kurutmak için asmak"Kar gibi çamaşırları serip eve döndü." - O. Rifat
- sipersiz
sıfat Siperi olmayan
- yarmak
-i Uzunlamasına bölüp ayırmak"Odunu yarmak."
- yarılmak
nsz Yarma işi yapılmak
- çözülmek
nsz Çözme işine konu olmak"Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri / Atlarımız çözüldü girdik handan içeri" - F. N. Çamlıbel
- ücretsiz
sıfat Bir karşılık ödemeden alınan
- kullanıma hazır
- gizli olmayan
- açık, etrafı çevrilmemiş, açık,
- a- çılmak
- arasında mesafe olan
- açık saha
- boğuk olmayan
- dolgun sesli
- engelleri ortadan kaldırmak
- görüşmeye başlamak
- istihkâmsız
- içine girilir
- içki satışı serbest
- işe başlamak
- kabule hazır
- kesip açmak
- kullanıma sunmak
- sisli olmayan
- tiyatro mevsimini açmak
- umuma açmak
- ödenmemiş