-
hava meydanı : isim Havalimanı
-
söz meydanı : isim Serbestçe konuşulacak yer
-
meydan savaşı : isim, askerlik Bir savaşta, kesin sonuç almak için düşmana karşı bütün güçlerle yüklenilen ölüm kalım savaşı, meydan muharebesi
-
er meydanı : isim Güreş meydanı
-
köy meydanı : isim Genellikle köyün ortasında bulunan geniş alan
-
meydan saati : isim Halkın yararlanabilmesi için alanlara konulan büyük saat
-
at meydanı : isim Atların pazarlandığı yer
-
siyaset meydanı : isim Siyasi konularda çeşitli kesimlerden görüşlerin ortaya konduğu ve tartışıldığı yer veya ortam
-
meydan dayağı : isim Ceza olarak açıkta ve kalabalık içinde suçlulara atılan dayak
-
meydan korkusu : isim, tıp (***) Alan korkusu
-
meydan muharebesi : isim, askerlik Meydan savaşı"Meydan muharebesi yüz kilometrelik bir cephe üzerinde cereyan ediyordu." - Atatürk
-
meydan sazı : isim, müzik On iki teli olan, sesinin yüksekliği sebebiyle açık yerlerde çalınmaya uygun, halk ozanlarının kullandığı en büyük saz, divan sazı
-
ok meydanı : isim, tarih Ok atma ustalığı edinilen veya ok atma yarışı yapılan alan
-
meydan açmak : sebep olmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydan almak : gelişmek, yayılmak, geniş ölçüde olmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydan bırakmamak : fırsat vermemek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydan bulamamak : fırsat bulamamak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydan kalmamak : fırsat bulamamak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydan okumak : korkmadığını, çekinmediğini açıkça bildirmek, kavga veya yarışmaya çağırmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydan vermemek : kötü bir durumun gerçekleşmesi için imkân veya zaman bırakmamak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydana atmak : ortaya çıkarmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydana çıkarmak : açıklığa kavuşturmak, ortaya çıkarmak, belli etmek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydana çıkmak : ortaya çıkmak, görünmek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydana dökmek : hepsini sergilemek, ortaya dökmek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydana düşmek : bir iş yapmak için kendini ortaya atmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydana gelmek : olmak, oluşmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydana getirmek : olmasını sağlamak, oluşturmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydana koymak : yapıp ortaya çıkarmak, göstermek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydana vurmak : belli etmek, ortaya çıkarmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydanı (birine veya bir şeye) bırakmak : savunduğu şeyden vazgeçmek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydanı boş bulmak : kendisini engelleyecek kimse görmeyerek aşırı davranışlarda bulunmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
-
meydanı dar etmek : birini çok sıkıntıya sokmak, her yönden sıkıştırmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin