-  parça 
isim Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey"Yolun bu parçası bozuk." 
   -  oyun 
isim Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence"Tenis, tavla, dama, çelik çomak, bale oyundur." 
   -  kilit 
isim Anahtar, düğme gibi takılıp çıkarılabilen bir parça yardımıyla çalışan kapatma aleti"Sonunda kapının kilidi gözyaşlarıma dayanamadı." - Y. Z. Ortaç 
   -  ele geçirmek 
yakalamak"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk" - Z. O. Saba 
   -  bölüm 
isim Bir bütünü oluşturan parçaların her biri, kısım"Gelgelelim, hayatın bu masalsı bölümü çok kısa sürüyor." - A. Ağaoğlu 
   -  av 
isim Karada, denizde, gölde veya akarsularda evcil olmayan hayvanları vurma veya yakalama işi, şikâr"Kral hiç tınmadan, rahat rahat avdan döndü." - N. F. Kısakürek 
   -  kilit dili 
isim Kilidin anahtarla sürülen parçası 
   -  ateş almak 
yanmak, tutuşmak"Bu eller, vücuda getireceği tesirle duman ve ateş içinde, bütün bir memleketin son feryadını uyandırarak soğuyup donabilirdi." - H. S. Tanrıöver 
   -  bityeniği 
isim Bir işin gizli kalmış kötü ve aksak yanı, kuşkulu bir nokta, kurtyeniği"O zaman da denizde sakal ağartmış olanların çoğu bu işte bir bityeniği var diye işkillenmişler." - Halikarnas Balıkçısı 
   -  almak 
-i Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı 
   -  görmek 
-i Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek 
   -  geçmek 
-e Bir yerden başka bir yere gitmek"Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim." - T. Buğra 
   -  yetişmek 
-e Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak"Gâvur Ali kahvedeki cemaate hiçbir şey söylemeden küçük çobanla uzaklaştı, bir nefeste ağıla yetişti." - Ö. Seyfettin 
   -  basmak 
-e Vücudun ağırlığını verecek bir biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak"Bastığın yerlerde güller açtı, sarıldı ayaklarına." - C. Külebi 
   -  tuzak 
isim Kuş veya yaban hayvanlarını yakalamaya yarayan araç veya düzenek 
   -  yakalamak 
-i Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak"Üç ince dalı birleştirerek sıkıca yakaladım." - R. H. Karay 
   -  vurmak 
-e Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak"Masaya vurmak. Birinin başına vurmak." 
   -  inmek 
-den Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek 
   -  tutuşmak 
-e Birbirini tutmak, birbirine ilişip dokunmak 
   -  çekmek 
-i, -e Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek"Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." - R. N. Güntekin 
   -  kanca 
isim Bir şey çekmeye yarar, ucu çengelli demir çubuk"Hepsi hazırlandılar, halatlar rota edildi, kancalar gerildi ve denizde köpüklü bir iz bırakarak ileri atıldılar." - N. Hikmet 
   -  algılamak 
-i Bir olayı veya bir nesnenin varlığını duyu organlarıyla kavramak, idrak etmek"Kokuyu daha iyi algılamak için burnumu iyice gömüyorum yastığa." - A. Ümit 
   -  anlamak 
-i Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak"Yıldızın hemen altında, namluya benzer bir başka şekil var, bunun bir tabanca olduğunu anlamakta gecikmiyorum." - A. Ümit 
   -  kavramak 
-i Elle sıkıca tutmak"Çocuğu koltuk altlarından kavrayıp kaldırdı." - N. Cumalı 
   -  yayılmak 
nsz Yayma işine konu olmak veya yayma işi yapılmak 
   -  tutmak 
-i Elde bulundurmak, ele almak"Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu." - Ö. Seyfettin 
   -  olmak 
nsz Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak"En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu." - S. F. Abasıyanık 
   -  yapışmak 
nsz Yapışkan bir maddeye bulanmış olan bir şey ayrılmayacak bir biçimde bir yere tutunup kalmak"Zarfın iyice yapışıp yapışmadığına o kadar dikkat etti ki..." - S. F. Abasıyanık 
   -  teşhir etmek 
göstermek 
   -  yapıştırmak 
-i, -e Yapışmasını sağlamak"Mektuplarına kendi pullarını yapıştırırlar, kendi memurlarıyla sevk ederlerdi." - F. R. Atay 
   -  duymak 
-i Bilgi almak, öğrenmek, haber almak"Bir köylüden burada avlandığınızı duydum." - Halikarnas Balıkçısı 
   -  tutturmak 
-i, -e Tutmasını sağlamak 
   -  tutamak 
isim Tutamaç"Viraj tutamağı." 
   -  tutma 
isim Tutmak işi"Daha çatal ve bıçağı tutmasına eli yatmamıştı, ikide bir düşürürdü." - R. H. Karay 
   -  binmek 
-e Yüksek bir şeyin veya bir hayvanın üstüne çıkıp ayaklarını sallandırarak oturmak"Belki de atlara binerek dolaşırız." - R. H. Karay 
   -  cezbetmek 
-i Kendine çekmek, bağlamak, etkilemek"Uzun boyu ve endamındaki zarafeti ile beni cezbetti." - H. C. Yalçın 
   -  büyülemek 
-i Büyü ile etki altına almak, efsunlamak, afsunlamak 
   -  kapmak 
-i Birdenbire yakalayarak, çekerek almak"Bir hamlede atıldım. Evvela tabibin elinden defteri kaparak fırlattım." - H. Z. Uşaklıgil 
   -  alıkoymak 
-i Bir süre için bir yerde tutmak"Bu yağlı kuyruğa herkes bir defa sarılmak, onu kendine çekmek, alıkoymak sevdasında idi." - E. E. Talu 
   -  tutulmak 
nsz Tutma işi yapılmak veya tutma işine konu olmak"Ömer Abit Hanı'nda bir yazıhane kiralanmış, aylıkla bir otomobil tutulmuştu." - E. E. Talu 
   -  sirayet etmek 
hastalık geçmek, bulaşmak"Yapılan muayene neticesinde, hastalığın kimseye sirayetine meydan verilmeyecektir." - S. F. Abasıyanık 
   -  avlamak 
-i Bir avı diri veya ölü olarak ele geçirmek 
   -  yakalanmak 
nsz Yakalama işi yapılmak, ele geçirilmek 
   -  yakalama 
isim Yakalamak işi"Pokerde blöf yakalama meraklısı idi." - T. Buğra 
   -  enselemek 
-i Kaçan veya saklanan birini yakalamak"Herifi enseleyemezsem diye aklı başından gidiyordu. Mahalledeki on beş yıllık bekçilik haysiyeti iki paralık olacaktı." - S. Kocagöz 
   -  işitmek 
-i Kulakla algılamak, duymak"Doktorun sesini işitince koştu, yanakları kırmızı, gözleri parlıyordu." - H. E. Adıvar 
   -  kaptırmak 
-i, -e Bir şeyin ele geçirilmesine, kapılmasına yol açmak 
   -  kıstırmak 
-i, -e İki şey arasında bırakarak sıkıştırmak"Parmağını kapıya kıstırdı." 
   -  tutunmak 
-e Tutup bırakmamak, dayanmak, sarılmak veya asılmak"Evinin bahçesinin kapısını açtım ve kapanmayan panjurlarına tutunarak odasına girdim." - M. Ş. Esendal 
   - kabul etmek
 - sıkıstırmak
 - fırsatları değerlendiren
 - göz almak
 - hatasını tespit etmek
 - nefesini tutmak
 - suçustü yakalamak
 - vapura