- saf
isim Dizi, sıra"Bütün garsonlar saf teşkil edip selama dururlardı." - E. E. Talu
- saf
sıfat Katıksız, arı, katışıksız, halis, has"Hiçbir yerde buradakinden daha saf ve berrak sulara tesadüf etmedim." - H. S. Tanrıöver
- tam
sıfat Eksiksiz, kesintisiz"Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." - A. Gündüz
- dik
sıfat Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan
- ince
sıfat Kendi cinsinden olanlara göre dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı"İnce minare. İnce değnek. İnce kitap."
- bütün
sıfat Eksiksiz, tam"Size bütün bir kış için kuru ot temin edecek." - N. Hikmet
- dimdik
sıfat Çok dik, mum direk
- yalnız
sıfat Yanında başkaları bulunmayan"Sokaktaki yalnız çocuk."
- katıksız
sıfat Katığı olmayan, yavan"Biraz da katıksız ekmek yiyin." - N. F. Kısakürek
- dikey
sıfat, matematik Başka bir doğru ile kesiştiğinde onunla birlikte dik açı oluşturan (doğru çizgi), amudi"a, b doğrusuna c noktasından dikey bir doğru indirilince 90 derecelik açı oluşur."
- tamamen
zarf Bütün olarak, büsbütün, baştan sona"Ulaşım çileleri böylece giderilince köprüyü tamamen unutmuşlardı." - A. Kulin
- halis
sıfat Katışık olmayan, katışıksız, saf"Devşirme değil, cetbecet Türk, özüm gibi halis Sivaslı, aslan gibi kumandan." - N. Hikmet
- sarp
sıfat Dik, çıkması ve geçilmesi güç (yer), yalman"İki gündür sarp dağ yollarından aşıyoruz." - F. R. Atay
- büsbütün
zarf İyiden iyiye, iyice, tamamen, tamamıyla, temelli"Çarçabuk ve büsbütün inanmak istiyorum aklımın haklılığına." - E. Şafak
- sapmak
-e Yön değiştirmek"Evvela kuşların bulunduğu tarafa saptım." - A. Haşim
- şeffaf
sıfat Saydam"Acaba Saffet'in vaktiyle nişanlısı olduğunu söylese Mazlume ile başlayan bu billur gibi şeffaf sevgi bulutlanır mıydı?" - H. E. Adıvar
- katışıksız
sıfat İçine başka şeyler karışmamış olan, arı (I), saf (II)
- safi
sıfat Katıksız, duru, temiz
- incecik
sıfat Çok ince"Birincisi o incecik o dal gibi kız / Şimdi galiba bir tüccar karısı" - O. V. Kanık
- sırf
zarf Yalnızca"Sırf iri, kara gözlerindeki endişe dinsin diye itiraz etmeden her isteğini yerine getirdim." - E. Şafak
- bütünüyle
- tamamıyle
- yolundan ayrılmak
- yön değiştirmek
- katıksız, sırf, safi, halis, dimdik, sarp, tül gibi incecik, dimdik,
- alargaya çıkmak
- alargaya çıkmak.
- dimdik olarak. sheer determination sırf irade. sheer drop diklemesine inen yamaç. sheer folly tam delilik. sheer nonsense bütün bütün saçma.
- halis saf
- rotayı şaşırmak