- perde
isim Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü"Durmadan pencere kapatıyor, perde çekiyorum." - A. Ağaoğlu
- derece
isim Bir süreç içindeki durumlardan her biri, basamak, aşama, rütbe, mertebe"Hukuk tahsilini Paris'te bitirmiş, birinci derece diploma almıştı." - Ö. Seyfettin
- gölge
isim Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık"Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" - H. E. Adıvar
- karanlık
isim Işık olmama durumu"Karanlıkta duyduğumuz çam kokularına artık yakınlaştığımız denizin rutubeti karışıyordu." - H. S. Tanrıöver
- koruma
isim Korumak işi"Bütün oba sevdalıları korumanın sevinci, övüncü içindeydi." - Y. Kemal
- renk
isim Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum"Birisi sütsüz çikolata renginde, uzun boylu, geniş omuzlu Amerikan boksörlerine benziyordu." - A. Gündüz
- ruh
isim Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği öz, tin, can kuşu
- gömlek
isim Vücudun üst kısmına giyilen kollu veya yarım kollu, yakalı giysi"Sarı zeminli, kırmızı çiçekli gömleğinin yalnız boğazına tesadüf eden düğmesi ilikli, ötekiler açıktı." - S. F. Abasıyanık
- siper
isim Korunulacak, arkasına, altına veya içine girerek saklanılacak yer
- ton
isim Bir metreküp hacminde ve + 4 °C'deki arı suyun ağırlığı
- ton
isim, müzik İnsan veya çalgı sesinin yükseklik, alçaklık derecesi
- tayf
isim Görüntü, hayalet, ruh"Orada ezelî efsanelerini yaşayan binlerce tayf vardı." - Ö. Seyfettin
- himaye
isim Koruma, gözetme, esirgeme, koruyuculuk, gözetim"Henüz ana himayesine ne kadar muhtaç olduğunu görüyorum." - Y. Z. Ortaç
- gizlemek
-i, -den Saklamak, görünmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak"Siperleri çalılarla örterek uçaklardan gizlediler."
- saklamak
-i Elinde bulundurmak, tutmak"Sarayın sükûnu bir kederli muammayı saklar gibi ağırdı." - İ. A. Gövsa
- hayalet
isim Gerçekte var olmadığı hâlde bazen görüldüğü sanılan peri, hortlak vb. görüntüler"Gözümün önünden durmaksızın geçen bir hayalet var." - Y. Z. Ortaç
- karartmak
-i Rengini karaya çevirmek, esmerleştirmek, siyahlaştırmak"Güneş tenini karartmış."
- korumak
-i, -den Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek"Orasını tozdan, yağmurdan korumak borcumuzdur." - O. S. Orhon
- muhafaza etmek
korumak, saklamak"Zamanımızda kıymetli şeylerin muhafazası güçleşti." - B. Felek
- ayrıntı
isim Bir bütünün önemce ikinci derecede olan ögelerinden her biri, teferruat, tafsilat, detay"En küçük bir ayrıntıyı bile atlamayacaksın." - A. Ümit
- nüans
isim Ayırtı"Ellerini ve kollarını hiç kullanmaya lüzum duymadan nüanslarını sesiyle vererek oynadı." - H. Taner
- gölgelemek
-i Gölgeli duruma getirmek
- abajur
isim Işığı bir yere toplamak, doğrudan doğruya gözlere vurmasını önlemek için kullanılan, kâğıt, kumaş, maden veya renkli camdan yapılmış lamba siperi
- saye
isim Gölge
- ayırtı
isim Aynı cinsten olan şeyler arasındaki ince fark, çalar, nüans
- gölgelendirmek
-i Gölge etmek, gölgeli yapmak"Saçları alnına dökülmüş, kirpikleri yanaklarını gölgelendirmişti." - A. İlhan
- gölgelik
isim Gölge altında bulunan yer
- panjur
isim Güneşi ve rüzgârı önlemeye, ışığı azaltmaya yarayan, açılır kapanır dar ve yatay tahtadan, plastikten veya metal gereçlerden yapılmış, pencereye takılan kapatma düzeneği"Açsam sonra tek panjuru / Yıllar yılı kapalı" - B. Necatigil
- Sanat, Bir rengi daha koyu yapmak için siyah eklenir ise, ortaya çıkan renge "shade" denir.
- renk tonu
- gölge, karanlık, gölgelik yer, perde, stor, renk tonu, gölge,
- göIgelemek
- gölge siper
- gölge vermek
- gölgelik yer
- resimde gölgeler yapma
- resme göIge vermek
- ölünün ruhu
- üzerine gölge düşürmek