- perde
isim Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü"Durmadan pencere kapatıyor, perde çekiyorum." - A. Ağaoğlu
- saha
isim, spor Alan"Futbol sahasının kenarında düşmanlarını seyrediyordu." - S. F. Abasıyanık
- Aralık
isim Ara"İki masa arasında bir metre aralık var."
- derece
isim Bir süreç içindeki durumlardan her biri, basamak, aşama, rütbe, mertebe"Hukuk tahsilini Paris'te bitirmiş, birinci derece diploma almıştı." - Ö. Seyfettin
- alan
isim Düz, açık ve geniş yer, meydan, saha
- adım
isim Yürümek için yapılan ayak atışlarının her biri
- katran
isim, kimya Organik maddelerden kuru damıtma yoluyla elde edilen, sıvı yağ kıvamında, kara renkte, ağır, is kokulu, suda erimeyen bir madde"Köpek, balıkçının kumsalda bir çalı ateşi üzerinde kaynamakta olan bir teneke katranını devirmişti." - R. N. Güntek
- atış
isim Atma işi
- aşama
isim Önem veya değer bakımından gitgide yükselen bir sıra basamakların her biri, rütbe, mertebe, paye
- ses perdesi
isim, müzik Sesin alçak veya yüksek olması durumu
- karar vermek
bir sorunu karara bağlamak, kararlaştırmak"Bu kararı söyleyen sesin tesiri gözlerimizi yaşla doldurdu." - H. S. Tanrıöver
- baş kıç vurmak
-den, denizcilik baştan gelen dalgalarla gemi, başı ve kıçı üzerinde inip kalkmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- yokuş
isim Aşağıdan yukarıya gittikçe yükselen eğimli yer, iniş karşıtı"Birimiz istasyon rampalarında yan gelirken birimiz yokuşlarda çabalar." - A. N. Asya
- yükseklik
isim Yüksek olma durumu"Alçak gönüllü olmak yine yüksekliği artırır." - N. F. Kısakürek
- düzey
isim Bir yüzeyin veya bir noktanın yüksekliğindeki yatay sınır, seviye"Su düzeyi."
- ayarlamak
-i Bir ölçünün doğruluğunu belli bir örneğe göre düzeltmek, doğrulamak"Saati radyoya göre ayarlamak."
- fırlatmak
-i Hızla atmak, bulunduğu yerden dışarı atmak"Kalemi kâğıdı fırlatıp yatağıma koştum." - A. Kabaklı
- düzenlemek
-i Düzenli, düzgün duruma getirmek, düzen vermek, tanzim etmek"Odasını düzenledi."
- kurmak
-i Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek"Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk." - F. R. Atay
- atım
isim Atma işi"Kimi yayı öptü, kimi fırlattı / En er kemankeşe yetti üç atım" - Y. K. Beyatlı
- sunmak
-i, -e Bir büyüğe veya nezaket gereğince bir kimseye bir şeyi vermek, arz etmek, yollamak, göndermek, takdim etmek"Bu küçük hadiseyi devlet adamlarımıza bir müşahede olarak sunuyorum." - B. Felek
- atmak
-i, -e Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak"Taşı suya atmak."
- eğim
isim Eğilmiş olma durumu
- meyil
isim Eğiklik, eğim, akıntı"Fazılpaşa Yokuşu'nda akşam olurken, tatlı bir meyille denize uzanan kırmızı damların üzeri kararır." - H. E. Adıvar
- basamak
isim Bir yere çıkarken veya bir yerden inerken basılan ve art arda gelen, birbirine belirli aralıkları olan düz yüzeylerden her biri"Koşarak basamaklara yürüdü, merdivenleri bir solukta çıktı." - P. Safa
- yerleştirmek
-e Yerleşmesini sağlamak"Düven tahtasının altına çakmak taşlarını yerleştiriyordu." - C. Uçuk
- düşmek
-e Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek"Havada uçan kuş, vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor." - R. N. Güntekin
- obruk
sıfat Çok yemek yiyen, çok iştahlı
- sendelemek
nsz Dengesi bozularak düşecek gibi olmak, adımlarını şaşırmak"İkimiz de birbirine sarılmış sarhoşlar gibi bir sağa bir sola sendeliyorduk." - Halikarnas Balıkçısı
- zift
isim Katran ve diğer organik maddelerin buharlaşmasından veya damıtılmasından elde edilen, kolay kırılan, az ısı ile eriyen, katı, siyah, parlak madde, karasakız"Sağ elinin iki parmağı sigara ziftinden kararmıştı." - M. Ş. Esendal
- zift gibi
çok acı"Sağ elinin iki parmağı sigara ziftinden kararmıştı." - M. Ş. Esendal
- ziftlemek
-i Zift sürmek, ziftle kaplamak
- atılan şey
- karakter sıklığı
- ziftlemek, konmak, konaklamak,
- atıcı vazifesini görmek
- birdenbire düşmek
- flrlatmak
- işportacının tezgâh yeri
- kara sakız
- kumak atmak fırlatmak
- tam perdesini vermek