- paralel
sıfat, matematik Aynı düzlem içinde ikişer ikişer bulunan ve kesişmeyen, koşut, muvazi, mütevazi"Bu, Çal Dağı'nın koyu mor sırtlarına paralel uzun ve yüce bir dağ." - H. E. Adıvar
- düzgün
sıfat Doğru ve pürüzsüz, muntazam"Ayşe çayı demlemiş, düzgün dilimlerle francala kesiyordu." - C. Uçuk
- düz
sıfat Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan"Düz tahta."
- düz
isim Düz rakı
- doğru
sıfat Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı
- çift
sıfat Birbirini tamamlayan iki tekten oluşan (nesneler)
- daha
zarf Henüz"Anne leylek, bir serseri kurşunla daha o sabah ölmüştü." - İ. O. Anar
- tam
sıfat Eksiksiz, kesintisiz"Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." - A. Gündüz
- tek
sıfat Eşi olmayan, biricik, yegâne"Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir." - Y. Z. Ortaç
- tek
sıfat Sessiz, hareketsiz, uslu
- akşam
isim Güneşin batmasına yakın zamandan gecenin başlamasına kadar olan vakit, akşam vakti, akşamleyin
- sabit
sıfat Yerinden oynamayan, yerini değiştirmeyen, durağan
- dengeli
sıfat Dengesi olan, muvazeneli, stabil
- kesin
sıfat Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, mutlak, kati, maktu"Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu tersine söylemek gelir içimden." - N. Ataç
- tarafsız
sıfat Yansız
- eşitlik
isim İki veya daha çok şeyin eşit olması durumu, denklik, müsavilik, müsavat, muadelet"Böyle bir eşitlik, ehliyeti olan herkesin en yüksek makamlara çıkabilmesi demek." - C. Meriç
- eşit
sıfat Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şey), müsavi"Bunlar bastonlarına dayanarak hep eşit adımlarla yürürler." - S. Birsel
- denk
isim Yük hayvanlarının sağ ve soluna konulan iki yük parçasından her biri"Yükün bir dengi fasulye, bir dengi nohut."
- denk
sıfat Ağırlık bakımından eşit olan
- ayni
sıfat Gözle ilgili
- düzlem
sıfat Üzerinde girinti ve çıkıntı olmayan, düz, yassı
- düzenli
sıfat Düzeni olan, yerli yerinde, kararlı, tertipli, muntazam"Hele, düzenli giyim diye bir dertleri hiç yoktur." - S. Ayverdi
- haddizatında
zarf Aslında"Haddizatında bir kırpıntı bohçasını andıran kabinesine plancı, reformcu hükûmet adını takmıştı." - Y. K. Karaosmanoğlu
- yatay
sıfat, matematik Durgun bir su yüzeyine veya zemine paralel, düşey doğrultusuna dikey olan, ufki"Sıvıların yüzü hep yatay olur."
- değişmez
sıfat Aynen kalan, değişikliğe uğramayan"İşte dünyanın peşin ve değişmez hükmü buydu." - S. Ayverdi
- düzeltmek
-i Düzgün duruma getirmek"Kirli eşyalarımı paketlere sardım, bavulumu düzelttim." - R. N. Güntekin
- pürüzsüz
sıfat Pürüzü olmayan"Yüzü bir sabah gibi düz ve pürüzsüzdü." - K. Hulûsi
- bile
bağlaç Da, de, dahi"Dayak yemedim, azar bile işitmedim." - A. Kutlu
- hatta
bağlaç Bile, hem de"Bunlar çok sağlam hatta en sağlam devlet eshamından sayılır." - E. E. Talu
- tamamıyla
zarf Tam olarak, büsbütün, baştan sona, külliyen"Hiddetim tamamıyla geçtiği için bu kıymetli yadigâra acımaya başlamıştım." - Ö. Seyfettin
- doğrultmak
-i Doğrulmasını sağlamak, doğru duruma getirmek"Aralarında bellerini doğrultamayacak kadar yaşlıları da vardı." - T. Buğra
- adil
sıfat Adaletle iş gören, adaletten, doğruluktan ayrılmayan, hakkı yerine getiren, adaletli"Milletler tarihte fatihlerden fazla adillere bağlıdırlar." - F. R. Atay
- dahi
bağlaç Da, de"Ben dahi başka bir diyara gitmek için izin talep ederim." - A. Kabaklı
- sakin
sıfat Hareket etmeyen, kımıldamayan
- düzleştirmek
-i Düzleşme işini yaptırmak
- müstevi
sıfat Her yeri aynı düzeyde olan, düz
- aslında
zarf Asıl olarak, esasen, esasta, haddizatında"Aslında temizliğe kalkışmak gibi bir düşünce dahi olmayabilir ilk anda kafalarında." - E. Şafak
- de
Türk alfabesinin beşinci harfinin adı, okunuşu
- muvazi
sıfat, matematik Paralel
- doğrusu
zarf Gerçeği söylemek gerekirse, gerçek şu ki"Böyle akıntıya kürek çektiğine çok acıdım doğrusu." - N. Hikmet
- esasen
zarf Başından, temelinden, kökeninden
- zaten
zarf Doğrusu, doğrusunu isterseniz, esasen, zati"Şehir son elli yılda zaten mahşerleşmişti." - A. Boysan
- bitaraf
sıfat Yansız"Ben bitaraf değil bir tarafım diyordu." - F. R. Atay
- düzletmek
-i Düz duruma getirmek
- hem
bağlaç Bir kimseyi uyarmak, bir şeyi açıklamak veya anlamı güçlendirmek için "özellikle, zaten, bir de, şurası da var ki" anlamlarında kullanılan bir söz"Hem benim oğlan yeni yeni okuyor." - N. Hikmet
- hem de
anlamı güçlendirmek, bir veya daha çok ögeye bir başkasının da eklendiğini belirtmek için kullanılan bir söz"Hem benim oğlan yeni yeni okuyor." - N. Hikmet
- muntazam
sıfat Düzgün
- müsavi
sıfat Eşit"Kendisi için bu budalaların arasında bir dakika geçirmek artık bir asır kaybetmeye müsaviydi." - Ö. Seyfettin
- rağmen
edat Karşın"Birdenbire nutku tutuldu ve bütün gayretlerine rağmen konuşamadı." - N. F. Kısakürek
- tarafsızlık
isim Yansızlık"Ben tarafsızlığımı ilan ediyorum." - N. Hikmet
- temkinli
sıfat Davranışlarında ölçülü olan"Temkinli, ağır hareketler hoş görülüyor, daha tesir yapıyordu." - R. H. Karay
- kat’î
- da
- düz, düzgün, engebesiz, yatay, pürüzsüz, eşit, aynı,
- aynı seviyede
- düz tam denk hatta bile
- eşit olarak
- müsavi hale getirmek
- tesviyeetmek