- bozuk
sıfat Bozulmuş olan"Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu." - T. Buğra
- bozuk
isim, müzik Türk halk müziğinde, bağlamadan biraz büyük ve meydan sazından küçük dokuz telli bir saz
- dönük
sıfat Dönmüş, çevrilmiş (kimse)"Sırtı dönük orta yaşlı adam doğruldu." - Y. Atılgan
- ağır
sıfat Tartıda çok çeken, hafif karşıtı"Kurşun, ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır."
- sağır
sıfat İşitme duyusundan yoksun, işitmeyen (kimse)
- kör
sıfat Görme engelli"Körü körüne duygululuk sanatçıyı da körün değneğiyle yolunu araması gibi zavallı duruma düşürür." - N. Cumalı
- soluk
isim Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava, nefes"Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı." - R. N. Güntekin
- soluk
sıfat Rengi atmış olan, solmuş, uçuk"General, soluk dudaklarını parmaklarının arasına alarak acı acı gülüyor." - E. M. Karakurt
- tekdüze
sıfat Değişmeksizin, düzenli, aynı biçimde tekrarlanan, sürüp giden, tek örnek, muttarit, yeknesak, monoton"Yazıcı, tekdüze bir sesle çabuk çabuk okuyordu." - Y. Atılgan
- kalın kafalı
sıfat Geç veya güç anlayan, gabi"A, sen de ne kalın kafalı herifsin." - H. R. Gürpınar
- yassı
sıfat Yayvan ve düz"Yassı bir kalpak altında uzun ve sarışın bir yüz, o gün tarihin hatırasına müebbeden aksedip kaldı." - H. S. Tanrıöver
- mat
isim Satranç oyununda taraflardan birinin yenilgisi
- mat
sıfat Parlak olmayan, donuk
- küt
sıfat Kısa ve kalınca"Küt parmaklar."
- küt
isim Tahta vb. katı şeylere vurulduğunda çıkan ses"Küt diye vurdu."
- küt
isim, spor Smaç
- budala
sıfat Zekâca geri olan (kimse), alık"Biz ondan yaşlı üç akıllı bu budalaya inandık." - H. R. Gürpınar
- kasvetli
sıfat Sıkıntılı"Eski mahalle çok kasvetli, loş bir mahalle idi." - O. C. Kaygılı
- kasvet
isim Sıkıntı, iç sıkıntısı"Doğrusu çok alın teri döktük amma değerdi / Neşe veren kasvetimiz yorgunluğu giderdi" - E. B. Koryürek
- sıkıcı
sıfat İç sıkan, can sıkan, tedirgin eden"Etrafında her şey ona sıkıcı ve manasız geliyor." - H. Taner
- tatsız
sıfat Tadı iyi olmayan, lezzetsiz
- körlük
isim Görme engellilik
- hantal
sıfat Kocaman, iri, kaba"Epey iri ve hantal bir vücudu vardı." - A. H. Tanpınar
- ahmak
sıfat Aklını gereği gibi kullanamayan, bön, budala, aptal"En doğru, en yüksek fikir, bir cahil veya ahmağın elinde gülünç, değersiz bir hâle gelebilir." - M. Kaplan
- boğuk
sıfat Kısılmış (ses)"Zeyno'nun birdenbire boğazından boğuk bir ses çıktı." - H. E. Adıvar
- durgun
sıfat Sakin"Deniz masmavi, hava durgun, her taraf ılıktı." - R. H. Karay
- alık
sıfat Sersem, budala, ebleh"Sen ne alık herifsin be? Beni duyuyor musun?" - N. Hikmet
- duygusuz
sıfat Duygusu, duyarlığı olmayan, hissiz"Alığa döndüm, bir çuval pamuk kadar duygusuzum." - A. Gündüz
- vurdumduymaz
sıfat Anladığı hâlde anlamamış gibi davranan, umursamaz, aldırmaz, aldırışsız, duygusuz, duvar yüzlü"Ne saygısız, ne vurdumduymaz misafirdi bunlar." - H. R. Gürpınar
- sönük
sıfat Sönmüş olan"Karşımdaki duvara takılmış iki ampulden biri sönüktü ve bir gözü kırpılmış bir insan gibi bana bakıyordu." - K. Bilbaşar
- hissiz
sıfat Duygusuz"Gösterdiği arkadaşlığa, bağlılığa karşı hissiz kalamazdı, onun boynuna sarıldı." - M. Yesari
- akılsız
sıfat Aklı, gerçeği görüp ona göre davranmayan, anlayışı kıt"Sen hükûmeti yönetenleri hep bilgisiz, akılsız mı sanırsın?" - N. Cumalı
- donuklaşmak
nsz Donuk duruma gelmek"Sonra birdenbire donuklaşarak müdüre sordu." - T. Buğra
- anlayışsız
sıfat Anlayışı kıt olan, kafasız, kavrayışsız, vurdumduymaz, kalın kafalı, izansız, ferasetsiz, gabi"Adam sizin çok can sıktığınızı, çok anlayışsız ve inatçı olduğunuzu ifade etmek üzere ters bir bakışla bakıyor yüzünüze." - İ. Özel
- aptal
sıfat Zekâsı pek gelişmemiş, zekâ yoksunu, alık, ahmak, alık salık"Aptal bir gülüşle yüzüne bakıyorum." - Y. Z. Ortaç
- donuklaştırmak
-i Donuk duruma getirmek
- gabi
sıfat Anlayışsız, ahmak, ebleh, kalın kafalı, bön"Haftanın kaç günü, günün kaç saat olduğunu bilmeyecek kadar gabi olan sütnine yalanlar uydurarak dolabını yiyecekle dolduruyordu." - R. N. Güntekin
- kesat
isim Alışverişte durgunluk"Bugünlerde alışveriş de kesat." - N. Nâzım
- körlenmek
nsz Körleşmek
- körletmek
-i Keskinliğin azalmasına veya yitirilmesine sebep olmak
- ruhsuz
sıfat Cansız, güçsüz, etkisiz, miskin
- uyuşturmak
-i Uyuşmasını sağlamak, hissedemez duruma getirmek"Ruhumu serinletecek, beynimi uyuşturacak bir masal anlat!" - R. H. Karay
- zevksiz
sıfat Beğenilmeyen, hoşa gitmeyen
- kafası işlemez
- kesmez
- sönük bir şekilde
- sönükleşmek