- ara
isim İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, aralık, boşluk, mesafe
- Aralık
isim Ara"İki masa arasında bir metre aralık var."
- parça
isim Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey"Yolun bu parçası bozuk."
- kırık
sıfat Kırılmış olan"Ahmet hemen heybesini açtı ve makasını, kırık tarağını çıkardı." - İ. H. Baltacıoğlu
- kırık
isim Kadının veya erkeğin yasalara ve törelere aykırı olarak ilişki kurduğu erkek veya kadın
- kırık
isim, jeoloji Fay
- kırılma
isim Kırılmak işi"Ancak diyince şu bilmem ne kulübüyle bilmem ne kulübünün son maçlarındaki kafa, kol, bacak kırılmasından söz açacağımı sanmayınız." - N. Hikmet
- açıklık
isim Açık olma durumu, aleniyet
- çatlak
sıfat Çatlamış olan"Çatlak bardak."
- paydos
isim İşi veya çalışmayı geçici olarak bırakma"Atatürk mektepten ayrılmak üzereyken paydos trampeti çaldığından hepimiz bahçeye boşandık." - H. Taner
- ara vermek
yeniden başlamak için bir işi bir süre bırakmak, durmak
- araya girmek
iki kişinin arasındaki bir işe karışmak
- nefes almak
havayı ciğerlerine çekmek, soluk almak
- kesme
isim Kesmek işi"Bir dönem, içkiyi haftalarca tamamen kesmeyi başardığım için, ondan sonra içtiğim her kadeh, bir adım gerilemek demekti." - E. Şafak
- mola
isim Yorgunluğu gidermek için duraklama"Köye gidinceye kadar iki yerde mola verdik."
- şans
isim Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek"Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti." - R. H. Karay
- tatil
isim Kanun gereğince çalışmaya ara verileceği belirtilen süre, dinlenme"Gel gelelim berberlere karşı haksızlığımız şu hafta tatili işinde bile kendini gösteriyor." - N. Hikmet
- teslim olmak
üstün bir güç karşısında mücadeleden vazgeçip yenilgiyi kabul etmek
- değişme
isim Değişmek işi
- lafa karışmak
biri veya birileri konuşurken bir başkası konuşmak, konuşmaya katılmak"Galiba ızdırabın ne olduğunu tecrübe edenler için saadet boş laf." - E. İ. Benice
- teneffüs
isim, biyoloji Solunum
- nüfuz etmek
bir şeyin içine işlemek, geçmek
- fırsat
isim Herhangi bir şey için en uygun zaman, uygun durum veya şart, vesile, okazyon"Önce istemedim, sonra düşününce bunun evden kurtulmam için bir fırsat olduğunu anladım." - A. Ümit
- meydana gelmek
olmak, oluşmak"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
- seri
isim Herhangi bakımdan bir bütün oluşturan şeylerin tümü, dizi"Bu, seri hâlinde yazılmış bir yazı değildir." - S. F. Abasıyanık
- seri
sıfat Hızlı"Nazik ve oynak tavırlar, seri kelimelerle sözüne devam etti." - R. N. Güntekin
- kendinden geçmek
bilinci işlemez olmak, kendini kaybetmek, bayılmak"Ankara Palas'ta kendisine dörtte üç oranında indirim yapılırdı." - Ç. Altan
- fren
isim, teknik Bir makinenin, herhangi bir taşıtın hızını kesmeye veya onu durdurmaya yarayan mekanizma
- mola vermek
uzun süren yolculuğa, yürüyüşe veya çalışmaya, dinlenmek amacıyla bir süre ara vermek, oturup dinlenmek"Köye gidinceye kadar iki yerde mola verdik."
- dinlenme
isim Dinlenmek (I) işi, istirahat"Kendisine bir yere oturup dinlenmeyi teklif ettim." - A. Haşim
- dinlenme
Dinlenmek (II) işi
- kısım
isim Parçalara ayrılmış bir şeyin her bölümü, bölük, kesim"Felsefenin teorik olan kısmına pek aldırmaz." - N. Araz
- çözmek
-i Düğümlü, bağlı veya sarılı bir şeyi açmak
- dövmek
-i Tokat, yumruk, tekme vurarak canını acıtmak"Harp Divanına vermeden önce şurada kemiklerini kırıncaya kadar bir dövsem!" - H. E. Adıvar
- değişiklik
isim Değişik olma durumu
- bozmak
-i Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek"Bu iki radyo istasyonu birbirini bozuyor."
- bozdurmak
-i, -e Bozma işini yaptırmak"Dün akşam, İstanbul'dan gelirken cebimdeki son mecidiyeyi bozdurup iki okka çavuş üzümü aldım." - Y. Z. Ortaç
- kırmak
-i Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak"Taşları kırmak. Bardağı kırmak."
- kırılmak
nsz Kırma işine konu olmak, bir veya birçok parçaya ayrılmak
- açmak
-i Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek"Kapıyı açıp içeri giriyorum." - A. Ağaoğlu
- mahvetmek
-i Yok etmek
- yıkmak
-i Kurulu bir şeyi parçalayarak dağıtmak, bozmak, tahrip etmek"Yangın yarım saatin içinde her yeri sardı, uğruna gelen ne varsa yaktı, yıktı." - M. Ş. Esendal
- fırlamak
nsz Hızla, birdenbire bulunduğu yerden çıkmak, ayrılmak"Çalgıcıların oğlu, elinde kenarları zilli kocaman bir tefle ortaya fırladı." - L. Tekin
- bitmek
nsz Tükenmek"Dün akşam param bitmişti." - S. F. Abasıyanık
- yükselmek
nsz Yükseğe çıkmak"Derenin sağ tarafında yükselen tepenin yamaçları daha hafif eğimli, daha genişti." - N. Cumalı
- çatlamak
nsz Parçaları ayrılıp dağılmayacak bir biçimde yarılmak"Eğer çay doldururken bardak çatlarsa, üzerlerinde nazar olduğuna hükmeder, gidip bir koşu ateşte tuz çevirirdi." - E. Şafak
- bitirmek
-i Bitmesini sağlamak, sona erdirmek, tüketmek, tamamlamak, sonuçlandırmak"Bu işi sonuna kadar bitirmek lazım." - P. Safa
- kaçmak
-e Hızla koşup bir yere saklanmak"Bir tehlike sezdiğin anda hemen eve kaçarsın." - H. R. Gürpınar
- vazgeçmek
-den Kendi hakkı saydığı bir şeyi artık istemez olmak
- koparmak
-i Kopmasını sağlamak, kopmasına yol açmak"O koskoca lenduha gibi gövdenle ipi koparırsın da başımıza iş çıkarırsın!" - O. C. Kaygılı
- bozulmak
nsz Bozma işine konu olmak"Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur." - B. Felek
- yenmek
-i Savaş veya yarışmada üstünlük sağlamak, üstün gelmek"Kahramanlar daima yenmek veya düşmanlarını yendikten sonra da yine yenecek düşman bulmak isterler." - A. Ş. Hisar
- patlak vermek
gizli kalması istenen veya beklenmedik bir olay, ansızın ortaya çıkmak"Patlak davul."
- parçalamak
-i Parçalara ayırmak, bütünlüğünü bozmak, parça parça etmek"Biraz iyi bakınca gördüm ki kuş, yılanı parçalayıp yiyor." - M. Ş. Esendal
- patlamak
nsz Nesneler, iç basıncın etkisiyle ve çoğunlukla büyük ses çıkararak dağılmak, infilak etmek"Dinamit patladı."
- yaralamak
-i Silah, bıçak vb. bir araçla yara açmak"Kocaman bir bıçağı kuşağının arasından çıkarıp Seher'i böğründen yaraladı." - S. F. Abasıyanık
- parçalanmak
nsz Parçalama işine konu olmak, parçalara ayrılmak, paralanmak"Mine'nin parçalanmış bedeni gözlerimin önüne geliyor." - A. Ümit
- kesmek
-i Bıçak, makas vb. bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak, parçalamak, doğramak"İpi kesmek."
- yarmak
-i Uzunlamasına bölüp ayırmak"Odunu yarmak."
- yarılmak
nsz Yarma işi yapılmak
- dağıtmak
-i Toplu durumda bulunanları birbirinden uzaklaştırmak veya ayırmak"Düşman ordusunu çil yavrusu gibi dağıtırlardı." - Y. K. Beyatlı
- gaf
isim Yersiz, beceriksiz, zamansız söz veya davranış, patavatsızlık, pot"Gerçekçi olmayışı yüzünden, bugün bize tarihî gaf olarak görülen atılımlarla, bu çizgi hayli gölgelenmiştir." - H. Taner
- kötüleşmek
nsz Kötü duruma gelmek"Havalar kötüleşti."
- kırma
isim Kırmak işi
- kopmak
nsz Herhangi bir yerinden ikiye ayrılmak"Tel koptu. İp koptu."
- fasıla
isim Aralık, ara, kesinti"Ancak bir iki saat uyuyabildiğim o gecenin sabahında mersiyemi ilk defa çocuklarıma hıçkırık fasılaları arasında okudum." - İ. A. Gövsa
- firar etmek
kaçmak"Bu gidişe firar denilmez, kurtuluşa gidiyoruz." - A. Gündüz
- durak
isim Tren, tramvay, otobüs, minibüs vb. genel taşıtların durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer"İlk durakta otobüsten atlayarak geriye döndüm." - S. F. Abasıyanık
- kopma
isim Kopmak işi
- istirahat
isim Dinlenme, rahat etme"Askerimiz şu beklemeyi bir istirahat sayıyor." - Ö. Seyfettin
- bozuşmak
-le Araları açılmak"Karısı ile barıştı lakin Zühtü ile bozuştu." - B. Felek
- kaçış
isim Kaçma işi"Yükü ağırlaştıkça şarabı bir kaçış olarak görüyor olmalıydı." - A. Kutlu
- kaçma
isim Kaçmak işi, firar"Fabrikayı boşaltmaları için dışarıdan çağrı yapılırken kaçma arzusuyla yanıp tutuşanlar oldu." - L. Tekin
- itiraf etmek
başkaları tarafından bilinmesi kendi için sakıncalı görülen bir gerçeği saklamaktan vazgeçip açıklamak, söylemek, bildirmek"Hatıralarım demek; söylemek istediklerim, itiraflarım demek, söyleyebildiklerim demektir." - F. R. Atay
- servis kırmak
Tenis, Rakip servis atarken karşı tarafın oyunu kazanması.
- atılma
isim Atılmak işi"Vezin ve kafiyenin atılması, lirizmden yüz çevirme, imge kullanılmaması, şiirde yenilik sayılıyordu." - S. Hilav
- caymak
-den Sözünden, kararından dönmek, vazgeçmek"Yonca düşündü, önce annesiyle alışverişe gitmek istedi, sonra caydı." - O. Rifat
- ihlâl etmek
Hukuk, Zarar vermek; zedelemek; dokunmak; hakkını zedelemek; çiğnemek; bozmak
- siyahlaşmak
nsz Rengi karaya dönmek, kararmak"O mor karanlıkların siyahlaştığı yere yaklaşıyordu." - Ö. Seyfettin
- tahlil etmek
çözümlemek"Biz yine sırasıyla bu seyahatlerin tahliline geçerek mühim noktalara işaret etmeye çalışalım." - A. H. Çelebi
- uymamak
- iflâs ettirmek
- sona erdirmek
- kısımlara ayırmak
- (rekor) kırmak
- ani düşüş
- ani kesiş
- az bir miktar
- bir yerini kırmak
- birdenbire durmak
- birdenbire yön değştirmek
- devrenin bozulması
- devrenin kapanması
- devreyi bozmak
- devreyi kapatmak
- ilgisi kesilmek
- içine girmek
- paragraflar arasındaki fasıla
- riayet etmemek
- ruhen yıkılmak
- top atmak