-
içyüz : isim Herkesçe bilinmeyen, anlaşılmayan ve görünenden büsbütün başka olan neden veya nitelik, mahiyet, zamir (II), künh"Bu işin içyüzünü dostlarımızın bize gösterdikleri telgraf haberlerinden yeter bir vuzuh ile öğrenmekte gecikmemiştik." - Y. K. Karaosman
-
iç yüz : isim Bir şeyin iç tarafı
-
içbükey : sıfat, fizik, matematik Yüzeyi düzgün ve pürüzsüz çukur biçiminde olan, obruk, mukaar, konkav"İçbükey mercek. İçbükey ayna."
-
içdenetir : isim Güvenlik amacıyla bina girişlerinde bulunan, bedendeki veya çantaların içindeki silah, bıçak vb. tehlikeli eşyaların belirlenmesini sağlayan aygıt
-
içgöreç : isim, tıp (***) Endoskop
-
içgörü : isim Kendi duygularını, kendi kendini anlayabilme yeteneği
-
içgüdü : isim, ruh bilimi Bir canlı türünün bütün bireylerinde akıl ve düşünceden bağımsız olarak doğuştan gelen bilinçsiz her türlü hareket ve davranış, insiyak, sevkitabii"Bir çeşit içgüdüyle fincanı alıyor tepsiden ve hemen dudaklarına götürüyor." - E. Bener
-
içyağı : isim Geviş getiren hayvanların karın boşluğunda iç organlarını saran kalın yağ, şahım"Ve siner tavanlara bir içyağı kokusu." - B. Necatigil
-
kavuniçi : isim Pembeye çalan sarı renk
-
iç acısı : isim Yürek acısı
-
iç ağ : isim Yerel ağ
-
iç ağa : isim, tarih Vezirlerin gözde uşağı
-
iç asalak : isim, hayvan bilimi Konakçının içinde yaşayan asalak"Sığır tenyası bir iç asalaktır."
-
iç bakla : bakınız bakla içi
-
iç barış : isim, toplum bilimi Ailede veya toplumda sağlanmış iç huzur
-
iç başkalaşım : isim, jeoloji Püskürük magmaların, soğurdukları kültelerin etkisi altında, birleşimlerinden oluşan başkalaşım
-
iç bellek : isim, bilişim Bilgisayarın giriş çıkış kanalları kullanılmaksızın erişebildiği bellek
-
iç borç : isim, ekonomi Devletin veya çeşitli kuruluşların yurt içinde piyasaya sürdüğü tahvil, bono vb. ile aldığı borç
-
iç borçlanma : isim, ekonomi Devletin veya çeşitli kuruluşların yurt içinde piyasaya tahvil, bono vb. sürerek borç alma işi
-
iç bölge : isim, coğrafya Bir limanı ithalat ve ihracat etkinlikleri bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yollarıyla bağlı, dar veya geniş bölge, art bölge, hinterlant
-
iç bulantısı : isim Mide bulantısı
-
iç burukluğu : isim Kırgınlık"Günümüzde hiçbir ciddi düşünce adamı gelecekten söz ederken bir tedirginlik, bir iç burukluğu olmaksızın konuşamıyor." - İ. Özel
-
iç cep : isim Palto, pardösü, ceket gibi giysilerin iki ön parçasına açılan cep"Borç senetleri, hesap pusulaları ceketlerimizin iç ceplerini şişmanlatır." - Ö. Seyfettin
-
iç cümle : isim, dil bilgisi Bir cümle içinde tümleç gibi kullanılan başka bir cümle, iç tümce"Bakan, aylıklar yılbaşından önce verilecektir, dedi."
-
iç çamaşırı : isim Fanila, külot, sütyen gibi tene, içe giyilen giysi
-
iç çokgen : isim, matematik Bütün köşeleri aynı çember üzerinde olan çokgen
-
iç denetçi : isim İç denetim görevlisi
-
iç denetim : isim Bir kurumun çalışmalarını geliştirmek, onlara değer katmak amacı güden bağımsız, nesnel bir güvence ve danışmanlık işi
-
iç denge : isim, ruh bilimi Ruhsal durum, psikolojik yapı"Belli bir seviye çizgisinde düşünmeye alışık beyinler, ikide bir düz ayak, yavan konuklarla durmadan işgal edilirse iç dengeleri bozulur." - H. Taner
-
iç deniz : isim, coğrafya Boğazlarla ana denize bağlı olan deniz, dâhilî deniz"Su beklerken karadan, gökten, iç deniz bile / Kabında eksilmeye başladı bu dert ile" - F. N. Çamlıbel
-
iç deri : isim, bitki bilimi Bitkilerin kök, sap ve yapraklarında kabuğun iç bölümü, endoderm
-
iç donu : isim Pantolon içine giyilen uzun don, dizlik
-
iç dünya : isim, felsefe Bireyin ruhsal yaşamının bütünü"Niçin iki kişiyken bile kendi iç dünyalarımızın dışına çıkamayız ki?" - S. İleri
-
iç ek : isim, dil bilgisi Bazı dillerde kelime kökünün içine giren ek
-
iç etek : isim Kadınların giysi altına giydikleri etek, jüpon
-
iç evlilik : isim, toplum bilimi Evlenecek kimsenin eşini, kendi boy veya soyu içinden seçmesi kuralına dayalı evlilik biçimi, içten evlilik, endogami
-
iç gezegen : isim, gök bilimi Yörüngesi yer yörüngesinin içinde kalan Merkür, Venüs gezegenleri
-
iç göbek : isim, bitki bilimi Çiçeklerin dişi organında yumurtacık ile kabuğu arasındaki bağ
-
iç göç : isim, toplum bilimi Bir ülke sınırları içinde genellikle küçük yerleşim bölgelerinden büyük kentlere geçici veya sürekli kalmak üzere göç etme
-
iç görüm : isim, tıp (***) Endoskopi
-
iç güveyi : isim İç güveyisi
-
iç güveyisi : isim Eşinin ailesinin evinde oturan damat, iç güveyi"Elçilik denen bu konakta bir nevi iç güveyisi hayatı sürüyorum." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
iç harp : isim, askerlik İç savaş
-
iç hastalıkları : isim, tıp (***) Dâhiliye
-
iç hat : isim İş yerlerinde bulunan santrallerde iş yeri içindeki bağlantıyı sağlayan haberleşme ağı
-
iç ısı : isim, coğrafya Yer yuvarlağının içindeki ısı
-
iç içe : sıfat Biri ötekinin içinde veya birine ötekinden geçilen"Zincirlerin ucunda da bir saçaklı süs, iç içe birkaç halka..." - Ç. Altan
-
iç işleri : isim Bir ülkenin kendine özgü işleri
-
iç itim : isim Vücuda şırınga ile sıvı verme işi, iç itme, zerk
-
iç itmek : -i Sıvıyı şırınga vb. ile vücuda vermek, zerk etmek
-
iç kafiye : isim, edebiyat İç uyak
-
iç kapak : isim Kitabın dış kapaktan sonra gelen, adını ve bazı özelliklerini içeren sayfa
-
iç kavuz : isim, bitki bilimi Buğdaygil çiçeğinin erkek ve dişi organlarını içerisinde tutan ve başakçık eksenine aşağıdan ve dış taraftan bağlanmış olan kavuz
-
iç kulak : isim, anatomi Kulağın işitme sinirlerinin bulunduğu bölümü, dolambaç
-
iç kuyu : isim, madencilik Yer altında, ocak katları arasında bulunan ve ağzı yer üstüne açılmayan kuyu türü
-
iç lastik : isim Arabalarda dıştaki koruyucu lastiğin içinde bulunan ve hava ile doldurulan lastik, şambriyel
-
iç merkez : isim, jeoloji Depremin başladığı yer olarak kabul edilen nokta
-
iç mimar : isim Bir yapıyı, kullanım ve estetik bakımından ele alıp insanın fiziksel ve ruhsal özelliklerine uygun olarak tasarlayan kimse, dekoratör
-
iç mimari : isim İç mimarlık
-
iç odun : isim Ağaç gövdesinin kendi çevresinde bulunan, sertleşmiş ve odunlaşmış hücrelerden oluşan, genellikle koyu renkli bölümü
-
iç oğlanı : isim, tarih Osmanlı Devleti'nde, saraylarda türlü devlet hizmetleri için aday olarak yetiştirilen genç, celep
-
iç pazar : isim, ekonomi Ülke içinde yapılan satış
-
iç pilav : isim Tavla zarı büyüklüğünde doğranmış kuzu ciğeri, fıstık, pirinç, kuş üzümü, yağ ve baharat kullanılarak pişirilen bir pilav türü
-
iç plazma : isim, biyoloji Bir hücreli canlılarda protoplazmanın merkez bölümü
-
iç politika : isim Bir devletin kendi sınırları içinde kamu işlerinin örgütlenmesine ve yönetime ilişkin uyguladığı siyaset
-
iç saha : isim, spor Spor takımlarının kendi sahası
-
iç salgı : isim, anatomi Vücuttaki salgı bezlerinin doğrudan doğruya kana karışmak üzere çıkardıkları salgı, endokrin
-
iç savaş : isim, askerlik Bir ülke içinde çıkan savaş, iç harp, dâhilî harp"İspanya iç savaşı."
-
iç ses : isim, dil bilgisi Kelimenin ön sesle son sesi arasında kalan ses veya sesler
-
iç spiker : isim Televizyon ekranında görülmeyen, sesi duyulan sunucu
-
iç su : isim Denizlerden uzak bölgelerde bulunan göl veya göletler
-
iç sürme : isim İshal
-
iç ters açı : isim, matematik İki paralel doğruyu kesen üçüncü bir doğrunun iki yanında ve paralellerin içinde altlı üstlü ortaya çıkan dört açıdan her biri
-
iç turizm : isim Halkın kendi ülkesinde yaptığı gezi
-
iç tümce : isim, dil bilgisi İç cümle
-
iç türeme : isim, dil bilgisi Kelimenin aslında bulunmayan bir ünlü veya ünsüzün iç seste belirmesi"kral (>kıral), kılıç (>kılınç)."
-
iç tüzük : isim, hukuk Bir kuruluş, meclis, kurum vb.nin iç işlerini düzenleyen tüzük, dâhilî nizamname"Meclis iç tüzüğü."
-
iç uyak : isim, edebiyat Beyitlerin dize ortasındaki kelimeleri arasında kullanılan uyak, iç kafiye"Beni "candan" usandırdı cefadan yâr usanmaz mı / Felekler yandı "ahımdan" muradım şemi yanmaz mı" - Fuzuli "Gâh "çıkarım gökyüzüne" hükmederim âleme / Gâh "inerim
-
iç yarıçap : isim, geometri Düzgün bir çokgenin içine çizilen dairenin yarıçapı
-
iç zar : isim, bitki bilimi Çiçek tozunu saran iki zardan içte olanı
-
içe bakış : isim, ruh bilimi Deneğin bilincinde olanları izleyerek ruhsal süreçlerin özellik ve nitelikleri hakkında bilgi vermesi durumu
-
içe dönük : sıfat, ruh bilimi Çevresiyle iletişim kurmada güçlük çeken, içine kapalı, sosyal ilişkileri zayıf olan (kimse)"Yalnızca gencelme dönemlerinde rastlanılan imkânsız aşk duyarlığıyla suskun, içe dönüktür." - S. İleri
-
içe kapanık : sıfat, ruh bilimi Dış dünyaya karşı ilgi ve ilişkisi güçsüz, içine kapanık (kimse), içine kapanık
-
içe yöneliklik : isim, ruh bilimi Gerçeklerden kaçarak hayalî olaylara bağlılığı geliştirme ve düşünceleri, genellikle dileklerin yönetmesine bırakma durumu, otizm
-
içi boş : sıfat İçinde bir şey bulunmayan
-
içi çıfıt çarşısı : sıfat Her işte aklından türlü kötülükler geçiren
-
içi dar : sıfat Beklemeye dayanamayan, tez canlı, sabırsız
-
içi fesat : sıfat Her an kötülük düşünen
-
içi geniş : sıfat Sabırlı, rahat, huzurlu, gamsız, tasasız"Kanıksamış, vurdumduymaz, içi geniş bazı evliler bunun ... neşeli kahkahalarını kesmeyebilirler." - H. Taner
-
içi tez : sıfat Aceleci
-
için için : zarf İçinden, açığa vuramayarak, gizli gizli"Loş odayı sadece bir mum aydınlatıyor ve en karanlık köşede zavallı bir kız için için ağlıyordu." - İ. O. Anar
-
içler acısı : sıfat Çok acıklı, üzüntü veren
-
sağ iç : isim, spor Futbolda, sağ açıkla santrfor arasında görev yapan hücum oyuncusu
-
sol iç : isim, spor Futbolda, sol açıkla santrfor arasında görev yapan hücum oyuncusu
-
avuç içi : isim Elin parmak dipleri ile bilek arasındaki iç bölümü
-
badem içi : isim Bademin dış kabuğu alındıktan sonra kalan içi
-
bakla içi : isim Baklanın içindeki tane
-
ceviz içi : isim Cevizin kabuğu kırıldıktan sonra kalan, yenilebilir iç kısmı
-
çevrim içi : isim, bilişim Bilgisayar sisteminde sunucuya bağlı ve çalışır durumda olma
-
ders içi : sıfat Ders saati ve konusu içinde olan
-
fındık içi : isim Fındığın kabuğu kırıldıktan sonra kalan, yenilebilir iç kısmı
-
fıstık içi : isim Fıstığın kabuğu kırıldıktan sonra kalan, yenilebilir iç kısmı
-
hafta içi : isim Haftanın cumartesi ve pazar dışında kalan günleri, hafta arası
-
hizmet içi eğitim : isim, eğitim bilimi Çalışanlara mesleki bilgi ve becerilerini geliştirmeleri için çalıştıkları süre içinde verilen eğitim, işbaşında eğitim
-
meslek içi eğitim : isim Görevliye mesleğiyle ilgili olarak verilen kurs
-
meyve içi : isim, bitki bilimi Meyvelerde, tohumların bulunduğu iç bölüm
-
rahim içi araç : isim Uzun süreli doğum kontrolü sağlayan araç
-
yurt içi : sıfat Yurt sınırları içinde olan
-
iç açmak : gönle ferahlık vermek, gönlü ferahlatmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
iç bağlamak : iç tutmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
iç çekmek : üzüntüyle derinden soluk almak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
iç (veya içini) dökmek : derdini anlatmak, iç dünyasındaki duygu ve düşüncelerini bir bir anlatmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
iç etmek : eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeyerek kendine mal etmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
iç geçirmek : derin soluk alarak üzüntüsünü belli etmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
iç gıcıklamak : istek uyandırmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
iç tutmak : yemişin içi oluşmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi açılmak : güzel bir şey karşısında sıkıntısı dağılmak, ferahlamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi alaylı, dışı kalaylı : "dışı süslü, güzel görünüşlü ancak içi berbat" anlamında kullanılan bir söz"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi almamak : midesi kabul etmemek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi bayılmak : çok acıkmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi beni yakar, dışı eli (veya seni) yakar : "dış görünüşü ile başkalarının hoşuna giden bir şeyin veya durumun gerçekte kötü yönleri olabilir" anlamında kullanılan bir söz"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi boşalmak : önemi ve anlamı kalmamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi bulanmak : kusacak gibi olmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi burkulmak : bir şeye çok üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi cız etmek : ansızın içi sızlamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi çekmek : istek duymak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi daralmak : sıkılmak, bunalmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi dayanmamak : acıklı bir durumu kaldıramamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi dışı bir (olmak) : düşündüğünü açıkça söyleyen, gizli bir düşüncesi olmayan, ikiyüzlü olmayan"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi dışına çıkmak : kusmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi erimek : kaygı duymak, çok üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi ezilmek : üzülmek, yüreği burkulmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi ezim ezim ezilmek : çok üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi geçmek : istemeden kısa bir süre uyuyuvermek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi gitmek : içi sürmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi götürmemek : acıklı bir durum karşısında dayanamamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi hop etmek : birdenbire heyecanlanmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi ısınmak : hoşlanmak, sevmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi içine geçmek : tedirgin olmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi içine sığmamak : telaş, sabırsızlık, coşkunluk göstermekten kendini alamamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi içini yemek : istediğini yapamama yüzünden üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi kabul etmemek : bir şeyden midesi bulanmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi kağşamak : isteksiz ve gönülsüz olmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi kalkmak (veya kabarmak) : iğrenmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi kan ağlamak : çok üzüntü duymak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi kapanmak : sıkılmak, bunalmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi kararmak : sıkılmak, bunalmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi kazınmak (veya kıyılmak) : açlıktan midesinde eziklik duymak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi paralanmak (veya parçalanmak) : birine acıyarak çok üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi rahat etmek : kaygı duyulacak bir konu bulunmadığını öğrenerek ferahlamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi sıkılmak : bunalmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi sızlamak : çok üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi sürmek : ishal olmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi titremek : özen göstermek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi vık vık (veya fık fık veya pır pır) etmek : sabırsızca, tedirgin davranmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi yağ bağlamak : yüreği yağ bağlamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içi yanmak : çok susamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinde kaybolmak : göze çarpmamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinden bir şeyler kopmak : içi ezilmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinden çıkmak : karışık bir işin güçlüklerini yenebilmek, üstesinden gelmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinden geçirmek : bir şeyi yapmayı düşünmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinden geçmek : düşünmek, aklından geçmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinden gelmek : bir şeyi yapmak için içten bir istek duymak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinden kan gitmek : içi kan ağlamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinden konuşmak : kimsenin duymayacağı kadar alçak sesle konuşmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinden okumak : ses çıkarmadan okumak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinden olmak : bir yerin merkezinde yaşamak veya orada doğmuş bulunmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinden yanmak : çok istemek, sabırsızlık göstermek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine almak : kapsamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine ateş atmak : aşırı acı, sıkıntı veya üzüntü verecek davranışta bulunmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine ateş düşmek : büyük bir acı ve üzüntünün etkisi altına girmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine atmak : sıkıntısını kimseye belli etmemek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine baygınlıklar çökmek : sıkıntı, fenalık basmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine çekmek : soluk almak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine daralma gelmek : sıkıntı basmak, sıkılmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine dert olmak : bir şeyi yapamamaktan dolayı üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine doğmak : bir işin olacağını veya olduğunu hiçbir belirtiye dayanmadan önceden sezinlemek, malum olmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine dokunmak : dertlendirmek, üzmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine etmek (veya sıçmak) : bozup berbat etmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine fenalık gelmek (veya basmak) : ruhu daralmak, sıkılıp bunalmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine hüzün çökmek : kederlenmeye, hüzünlenmeye başlamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine işlemek : duygulanmak, etkilenmek, dokunmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine çekilmek (veya kapanmak) : dış dünyaya karşı ilgi ve ilişkisini kesmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine kurt düşmek : kendisine zararı dokunacak bir durum meydana geleceğinden kuşkulanmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine kuşku çökmek : içten içe şüphesi yoğunlaşmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine oturmak : çok etkilenmek, çok üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine sinmek : isteğince olduğu için huzur ve mutluluk duymak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine sokacağı gelmek : birini çok sevmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine su serpilmek : ferahlamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içine tükürmek : bir şeyi bozup berbat etmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini açmak : derdini anlatmak, içini dökmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini bayıltmak (veya kıymak) : tatlı, ağır gelip artık yiyememek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini boşaltmak : sıkıntı ve derdini söylemek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini burkmak : üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini çekmek : iç çekmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini çürütmek : ruhunu karartmak, bezdirmek, yıldırmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini dondurmak : şaşırtmak, ürpertmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini ezmek : üzüntüsünü, sıkıntısını duymak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini ısıtmak : hoş, tatlı ve huzur verici duygular uyandırmak, coşku vermek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini karartmak : bunalıma veya sıkıntıya sokmak, endişeye düşürmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini kemirmek : bir üzüntüden rahatsızlık duymak, tedirgin olmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini kurt yemek (veya kemirmek) : sürekli bir kaygı içinde bulunmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini parçalamak (veya parça parça etmek) : çok üzülmek, aşırı derecede sıkılıp harap olmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini okumak : birinin gizli, saklı düşüncelerini anlamak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini sıkmak : sıkıntı vermek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini sızlatmak : üzülmesine sebep olmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini yakmak : çok üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içini yemek : şüphe içinde kıvranarak çok üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinin ateşi küllenmek : sıkıntıdan kurtulmak"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
-
içinin yağı erimek : telaş veya kaygı ile üzülmek"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan