- güzel
sıfat Göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık uyandıran, çirkin karşıtı"Güzel kız. Güzel çiçek." "Yalının en güzel odası bizimdi."
- hoş
sıfat Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren"Gelmiş o yaylanın baharı / Öter bülbüller hoştur avazı" - Âşık Veysel
- dalga
isim Deniz veya göl gibi geniş su yüzeylerinde genellikle rüzgâr, deprem vb.nin etkisiyle oluşan kıvrımlı hareket"Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı." - A. Erhat
- iyi
sıfat İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı"Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum." - F. R. Atay
- sis
isim, coğrafya Atmosferin alt tabakalarındaki küçük su taneleri veya buhardan oluşan bulutların çok alçalarak yeryüzüne kadar inmesiyle oluşan duman"Kalküta'yı süt mavisi bir akşam sisi kaplıyor." - R. H. Karay
- ölü deniz
isim Fırtınadan sonra tamamıyla sakin duruma gelmiş deniz
- göğsü kabarmak
övünç duymak, kıvanmak, iftihar etmek
- çalkantı
isim Deniz ve gölde dalgalanma"Kaptan, gemiyi ağzına kadar doldurmuş, gemi yan yatmış, bir deniz çalkantısıyla alabora olmuş." - N. Hikmet
- süper
sıfat Nitelik, nicelik ve derece bakımından üstün olan
- iftihar etmek
kıvanç duymak, övünmek"Bu kararı size tebliğ ederken çok derin bir inşirah ve iftihar duyduğumu ehemmiyetle kaydetmek isterim." - H. S. Tanrıöver
- birinci sınıf
isim, eğitim bilimi Öğretim kurumlarında ilk yıl
- çalım satmak
kurulup büyüklük taslamak"Sözlerini tartarak konuşuyorlarsa çalımlarından değil bu." - N. Uygur
- sık
sıfat Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı"Ağaçları sık bir bahçe. Sık saç."
- züppe
sıfat Giyinişte, söz söyleyişte, dilde, düşünüşte toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklıklara ve aşırılıklara kaçan"Tuhaf, züppe bir muhit içine düştüm, diyordu." - S. F. Abasıyanık
- kabarmak
nsz Ağırlığı artmadan hacmi büyümek"Ekmek iyi kabardı."
- yükselmek
nsz Yükseğe çıkmak"Derenin sağ tarafında yükselen tepenin yamaçları daha hafif eğimli, daha genişti." - N. Cumalı
- harika
sıfat Yaradılışın ve imkânların üstünde nitelikleriyle insanda hayranlık uyandıran"Türk tarihi harikalarla doludur."
- büyütmek
-i Büyük duruma getirmek, genişletmek"Onun hicvi, yalnızca görüntüleri büyüten bir büyüteç değil." - N. Hikmet
- şişirmek
-i Şişkin bir duruma getirmek"Nefesinin olanca gücü ve hızıyla şişirdiği tulumu dudaklarına yanaştırdı." - O. C. Kaygılı
- artmak
isim Büyük heybe
- artma
isim Artmak işi"Tiyatrolar sayıca arttı, bunun sonucu seyirci sayısında da artma oldu." - M. And
- şişmek
nsz İçi hava veya gazlarla dolarak gerilmek"Balon şişti."
- kabartmak
-i Kabarmasını sağlamak, kabarmasına yol açmak"Vapur geri geri beyaz köpükler kabartarak açılmaya başlamış." - Ç. Altan
- artış
isim Artma işi, artım"Bu artış nicelik bakımından olduğu kadar nitelikte de görüldü." - M. And
- şişlik
sıfat Şiş (II) olmaya elverişli"Şişlik et."
- yükselme
isim Yükselmek işi, itila"Pencereden çıkıp göğe yükselmeye başladı." - İ. O. Anar
- büyümek
nsz Organizmanın bütününde veya bu bütünün bir bölümünde, boyutlar artmak, irileşmek, eskisinden büyük duruma gelmek"Büyür güzellikleri, vücutları, kısmetleri çocuklar uyurken." - F. H. Dağlarca
- çoğalmak
nsz Azken çok olmak, çok duruma gelmek, artmak, fazlalaşmak, ziyadeleşmek"Ansızın aşağıda ayak sesleri, uğultular çoğaldı." - Y. Z. Ortaç
- kabarış
isim Kabarma işi
- kurulmak
nsz Kurma işine konu olmak veya kurma işi yapılmak"Kurulmuştu benim adıma bir saray / Çevresini dolanmış gümüşten bir çay" - A. M. Dranas
- modaya uygun
- artırmak çoğaltmak
- tümsek yer
- şişmek, kabarmak, şişirmek, kabartmak, denizin dalgalanması, sesin yükselmesi,
- dalgalı deniz
- kabarmak. swell with pride iftiharla göğsü kabarmak
- koltukları kabarmak. the swell of the ground tümsek
- orgda perdelerin yükselmesini kontrol eden cihaz
- tatlı meyil. He has a swelled head Kibirli bir kimsedir. swell ing. şiş
- şişmiş yer
- şişmiş yer.