- bozuk
sıfat Bozulmuş olan"Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu." - T. Buğra
- bozuk
isim, müzik Türk halk müziğinde, bağlamadan biraz büyük ve meydan sazından küçük dokuz telli bir saz
- kusmuk
isim Kusulan şey, kusuntu
- alçak
sıfat Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı"Kaşlarını çatarak bakakaldı dairenin alçak balkonuna." - E. Şafak
- hasta
sıfat Hastalık, kaza veya yaralanma dolayısıyla fizik veya ruh sağlığı bozulmuş ve tedavi edilmesi gereken kimse, rahatsız"Annem o evin önü sofalı bir odasında hasta yatıyordu." - Y. K. Beyatlı
- saldırmak
-e Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek"Bugün şu dakikada onlar hâlâ düşmana saldırıyorlardı." - H. C. Yalçın
- ahlaksız
sıfat Ahlak kurallarına uymayan
- meşum
sıfat Uğursuz"İlk çocuğunu doğuran genç bir kadına meşum şeyler söylememeliydim, sustum." - A. Gündüz
- iğrenç
sıfat İnsanda iğrenme duygusu uyandıran, tiksindiren, müstekreh"Âdemoğulları Haliç'i iğrenç bir çöp tenekesi yapmışlardır." - B. R. Eyuboğlu
- keyifsiz
sıfat Sağlığı pek yerinde olmayan, rahatsız
- tiksindirici
sıfat Tiksinilecek durumda olan, menfur"Sofrada tiksindirici her hareketten kaçınılır." - N. F. Kısakürek
- rahatsız
sıfat Rahatı olmayan, tedirgin, huzursuz"Ömer Ağa rahatsız bir gülümseme ile yüzünü biraz daha buruşturdu." - H. S. Tanrıöver
- sayrı
sıfat Hasta
- hastalıklı
sıfat Vücut direnci az olan, çabuk hastalanan, mariz"Doğuştan hastalıklı çocuklar, kardeşlerinin ve yaşıtlarının aksine annelerine aittir yalnızca ve hep öyle kalırlar." - E. Şafak
- korkunç
sıfat Çok korkulu, korku veren, dehşete düşüren, müthiş"Bizi buraya getiren arabacı yolda birtakım korkunç şeyler söyledi." - H. R. Gürpınar
- bezgin
sıfat Yaşama veya iş görme isteğini yitirmiş"Bir ara bezgin bakışlarımla karşılaşan Şeref, toparlanmak gereği duyuyor." - A. Ümit
- kusma
isim Kusmak işi, istifra"Bütün bir gece onun başını kucağımda yatırarak ikide bir kusmasına yardım ediyordum." - A. H. Çelebi
- mariz
sıfat Hastalıklı, hasta olan
- saldırtmak
-e Saldırma işini yaptırmak
- ürkütücü
- hasta, bulantılı, midesi bulanmış, kusacağı gelmiş,
- bulantılı
- bıkmış
- hasret çeken
- hasta bıkkın
- hastaya mahsus
- midesi bulanan
- tebdili hava
- tiksinmiş
- usanmış
- özleyen