- ölüm
isim Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi, ahiret yolculuğu, ebedî uyku, emrihak, irtihal, memat, mevt, vefat"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı."
- artık
sıfat İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan
- dayanak
isim Dayanılacak şey, istinatgâh, mesnet
- destek
isim Bir şeyin yıkılmaması için konulan eğik veya düz dayak, payanda
- oturma
isim Oturmak işi"Bu saat, kendimi bildim bileli sofraya oturma saatimizdir." - Y. Z. Ortaç
- ara vermek
yeniden başlamak için bir işi bir süre bırakmak, durmak
- nefes almak
havayı ciğerlerine çekmek, soluk almak
- mezar
isim Ölünün gömülü olduğu yer, kabir, sin, makber, gömüt"Yurdumuzun on dört yerinde Yunus'a ait olduğu söylenen türbe ve mezarlar vardır." - A. Kabaklı
- tatil
isim Kanun gereğince çalışmaya ara verileceği belirtilen süre, dinlenme"Gel gelelim berberlere karşı haksızlığımız şu hafta tatili işinde bile kendini gösteriyor." - N. Hikmet
- uyku
isim Dış uyaranlara karşı bilincin, bütünüyle veya bir bölümünün yittiği, tepki gücünün zayıfladığı ve her türlü etkinliğin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu"Hiç kimse bir diğerinin yerine karnını doyuramaz, hiç kimse bir başkasının uykusunu uyuyamaz.
- huzur
isim Dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık, erinç"Fakat böyle bir zevk ve huzurun devam ve bekası olamaz." - N. F. Kısakürek
- mola vermek
uzun süren yolculuğa, yürüyüşe veya çalışmaya, dinlenmek amacıyla bir süre ara vermek, oturup dinlenmek"Köye gidinceye kadar iki yerde mola verdik."
- dinlenme
isim Dinlenmek (I) işi, istirahat"Kendisine bir yere oturup dinlenmeyi teklif ettim." - A. Haşim
- dinlenme
Dinlenmek (II) işi
- rahat
isim İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur
- dayanmak
-e Bir yere yaslanmak, kendini dayamak"Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor." - M. Ş. Esendal
- güvenmek
-e Güven duymak, güveni olmak, itimat etmek"Dostumuza güvenmeyelim de düşmanımıza mı güvenelim?" - B. R. Eyuboğlu
- yaşlanmak
nsz Yaşı ilerlemek, ihtiyarlamak"Allah'ın takdiri bilinmez ama ben seni hayli yaşlanmış görüyorum." - T. Buğra
- oturmak
-e Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek"Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu." - S. F. Abasıyanık
- durmak
nsz Hareketsiz durumda olmak"Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." - Y. K. Karaosmanoğlu
- bakıye
Emlak ve Gayrimenkul, Kalan. Bir alacaktan geriye kalan miktar.
- kalıntı
isim Artıp kalan şey, bakiye
- koymak
-i, -e Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek"Öteki elini doktorun omzuna koydu." - S. F. Abasıyanık
- yatmak
nsz Bir yere veya bir şeyin üzerine boylu boyunca uzanmak"Dörtnala giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak." - N. Hikmet
- asayiş
isim Bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik"Asayişi sağladığımdan emin olunca, gönül rahatlığı içinde yeniden odama, raporun başına dönüyorum." - A. Ümit
- ölmek
nsz Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek"Şerefli insanlar olarak yaşayacak, şerefli insanlar olarak öleceğiz." - E. M. Karakurt
- fasıla
isim Aralık, ara, kesinti"Ancak bir iki saat uyuyabildiğim o gecenin sabahında mersiyemi ilk defa çocuklarıma hıçkırık fasılaları arasında okudum." - İ. A. Gövsa
- dinginlik
isim Dingin olma durumu, durgunluk, sükûnet"Ortalık hızla ama insanı hoş tutan bir dinginlik, içini rahatlatan bir uysallıkla kararıyor." - A. İlhan
- sükunet
Kur’an-ı Kerim, Durgunluk, dinginlik, sessizlik, huzur, rahat, dinme, yatışma.
- hareketsizlik
isim Hareketsiz olma durumu"Bana göre ölümün en büyük vasfı durgunluk, hareketsizliktir." - N. Hikmet
- dayamak
-i, -e Yaslamak"Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı." - Ö. Seyfettin
- uyumak
nsz Uyku durumunda olmak
- uzanmak
-e Boylu boyunca yatmak"Büyük bir karyola ve içinde ben uzanmışım, sen baş ucumda oturup sessiz bekliyorsun beni." - N. Hikmet
- durak
isim Tren, tramvay, otobüs, minibüs vb. genel taşıtların durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer"İlk durakta otobüsten atlayarak geriye döndüm." - S. F. Abasıyanık
- durma
isim Durmak işi"Bu rakkasın durmasına hiçbirimiz alışık değilizdir bu evde, o hep aynı ahenkle sallanmalı." - A. M. Dranas
- kalmak
nsz Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek"Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı." - T. Buğra
- yaslamak
-i Bir şeyi bir yere dokunur duruma getirmek ve bu durumda bırakmak veya tutmak, dayamak
- istirahat
isim Dinlenme, rahat etme"Askerimiz şu beklemeyi bir istirahat sayıyor." - Ö. Seyfettin
- kalan
sıfat Kalma işini yapan
- dinlenmek
nsz Güç kazanmak için çalışmaya ara vermek, yorgunluğunu gidermek, soluklanmak, istirahat etmek"Pervin biraz dinlendikten sonra ayağa kalktı." - P. Safa
- istirahat etmek
dinlenmek"Askerimiz şu beklemeyi bir istirahat sayıyor." - Ö. Seyfettin
- dinlendirmek
-i Dinlenmesini sağlamak"Arada bir yorgun başımı dinlendirmek üzere Suadiye taraflarında tek başıma gezmeye çıkıyorum." - N. F. Kısakürek
- yatma
isim Yatmak işi"Çocuklara yatma zamanının yaklaştığını başıyla anlatan bir mürebbiye edasıyla duruyor." - R. H. Karay
- rahat ettirmek
- dayanağı
- arta kalan
- itimat etmek
- sükun
- dayalı olmak
- dayanacak şey
- dinlenme yeri
- durak işareti
- geri kalan artan
- kalanlar
- rahatta
- ruh sukunu
- the kalan miktar