-
ölüm kâğıdı : isim Bir kişinin öldüğüne ilişkin verilen belge, vefat ilmühaberi
-
ölüm oranı : isim Bir ülkede toplam nüfusa göre ölüm sayısının oranı
-
ölüm cezası : isim, hukuk İdam
-
ölüm dirim : sıfat Hayati önemi olan
-
ölüm döşeği : isim Son nefesin verileceği yatak veya yer"Ölüm döşeğine yattığı zaman geçmiş olsuna uğrayan postacı Hafız'a garip bir ümitle baktığı hâlâ gözümün önüne gelir." - S. F. Abasıyanık
-
ölüm emri : isim Birinin öldürülmesi gerektiğini bildiren buyruk
-
ölüm fermanı : isim Bir kimsenin öldürülmesini bildiren yazılı belge
-
ölüm kalım meselesi : isim Yok olmamak amacıyla girişilen mücadele
-
ölüm korkusu : isim Ölme tehlikesiyle yüz yüze gelmekten duyulan korku, can korkusu, can havli
-
ölüm orucu : isim Herhangi bir amaca ulaşmak için sonunda ölümü bile göze alarak tutulan oruç
-
ölüm sessizliği : isim Derin bir sessizlik, ölü sessizliği, ölüm sükûtu
-
ölüm sigortası : isim Sigortalının ölümü durumunda sigortalayan tarafından ödenmesi kabul edilen parayı gösteren sigorta türü
-
ölüm sükûtu : isim Ölüm sessizliği
-
ölüm tazminatı : isim, hukuk Sözleşmeye göre, ölüm hâlinde ölenin geride bıraktıklarına işveren tarafından ödenen para
-
bebek ölümü : isim Çeşitli hastalıklardan dolayı 0-2 yaş grubunda bulunan çocukların ölümü
-
beşik ölümü : isim Sıklıkla 1-6 ay arasındaki sağlıklı bebeklerde görülen, otopsi yapılmasına karşın ölüm sebebinin aydınlatılamadığı, beklenmedik bebek kaybı
-
ölüm gibi : çok büyük sıkıntı, üzüntü"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi
-
ölüm hak miras helal : "ölümün olağan olması gibi mirasın da paylaşılması olağandır" anlamında kullanılan bir söz"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi
-
ölüm ölüm de hırlamaya ne borcum var? : "sıkıntı, üzüntü, keder, dert veya yoksulluk çekmektense ölüm daha iyidir" anlamında kullanılan bir söz"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi
-
ölüm var dirim var : insanın her an ölebileceği veya yaşayabileceği hatırlatılarak önlem almasını öğütleyen bir söz"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi
-
ölüme koşmak : kendisini bile bile tehlikeye atmak"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi
-
ölümle burun buruna gelmek : ölümle sonuçlanabilecek çok büyük bir tehlike ile karşılaşmak"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi
-
ölümle pençeleşmek : can çekişmek"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi
-
ölümle öç alınmaz : "düşmanların ölümünden sevinç duymak insanlığa yakışmaz" anlamında kullanılan bir söz"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi
-
ölümü göze almak : elde etmek istediği sonuç uğruna ölüm de dâhil her türlü tehlikeye açık olmak"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi
-
ölümün soluğunu ensesinde duymak (veya hissetmek) : her an öleceğini beklemek, ölüm korkusu ile dolu olmak"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi
-
ölümüne susamak : ölümle sonuçlanabilecek davranışlarda bulunmak"Herhâlde padişah da, annesi ve hemşireleri de dostlarının vakitsiz ölümüne karşı çok müteessir olmuşlardı." - A. H. Çelebi