- daha
zarf Henüz"Anne leylek, bir serseri kurşunla daha o sabah ölmüştü." - İ. O. Anar
- bir tek
olumlu cümlelerde, yalnız bir
- tam
sıfat Eksiksiz, kesintisiz"Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." - A. Gündüz
- sade
sıfat Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz"İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki imrenmemek mümkün değil." - M. Ş. Esendal
- tek
sıfat Eşi olmayan, biricik, yegâne"Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir." - Y. Z. Ortaç
- tek
sıfat Sessiz, hareketsiz, uslu
- başlı başına
zarf Bütün yönleriyle, tamamen"Onun başlı başına bir destan olan bu ilk kahramanlık sahasından işte böyle bir intiba ile ayrıldım." - İ. A. Gövsa
- salt
sıfat İçinde yabancı bir öge bulunmayan, mutlak"Çelişkileri salt geleneklerin, törenin, eğitimin bir sonucu saymışızdır." - A. Ağaoğlu
- yalnız
sıfat Yanında başkaları bulunmayan"Sokaktaki yalnız çocuk."
- ancak
zarf "Yalnızca" anlamında, sınırlama bildiren bir söz, bir"Hasan, bu sefer kendisine ancak seyyar tuluatçıların arasında bir yer bulabildi." - O. C. Kaygılı
- sadece
zarf Yalnızca"Biz burada sadece tekâmül seyrine göre kabataslak bir tasnif denemesi yaptık." - A. K. Tecer
- fakat
bağlaç Ancak, ama, lakin"El fenerim de çantanın üstündeymiş sözde fakat göremiyorum." - A. Ağaoğlu
- biricik
sıfat Eşi, benzeri, ikincisi olmayan ve çok sevilen, tek, yegâne"Onun derslerinde biricik zaman ve mekân ölçüsü diyalogdur." - N. F. Kısakürek
- yegâne
sıfat Biricik, tek"Yegâne emelim, kızımın bir hanımefendi olarak yetişmesidir." - A. İlhan
- eşsiz
sıfat Eşi benzeri olmayan veya eşi benzeri görülmemiş olan"Senin için, köyden fışkıran eşsiz bir zekâ diyorlar." - N. F. Kısakürek
- henüz
zarf Az önce, daha şimdi, yeni"Memleketten henüz dönmüş, avlunun duvar dibinden yine mutfağa doğru yürüyordum." - Y. K. Karaosmanoğlu
- âmâ
sıfat Görme engelli
- keşke
ünlem Dilek anlatan cümlelerin başına getirilerek "ne olurdu" anlamında özlem veya pişmanlık bildiren bir söz, bari, keşki"Keşke vazifesi oralarda olsaydı!" - F. R. Atay
- sırf
zarf Yalnızca"Sırf iri, kara gözlerindeki endişe dinsin diye itiraz etmeden her isteğini yerine getirdim." - E. Şafak
- yalnızca
zarf Yalnız olarak
- bundan başka
- biricik, tek, ancak, yalnız, yalnızca, sadece, sırf, ama, ne var ki, ancak