- ana
isim Anne"Anası mutfakta bir tabağa marul doğruyor." - Y. Atılgan
- bilgi
isim İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat
- uç
isim Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası"Bu resmin iki gözü bir makasın ucu ile oyulmuştu." - A. Gündüz
- örnek
isim Benzeri yapılacak olan, benzetilmek istenen şey, model"Mehmet Akif'in yetişmesi, gençlere bir örnek olarak anlatılmaya layıktır." - İ. A. Gövsa
- kurşun
isim, kimya Atom numarası 82, atom ağırlığı 207,21, yoğunluğu 11,3 olan, 327,4 °C'de eriyen, yumuşak ve bükülgen, mavimtırak esmer renkte bir element (simgesi Pb)
- baş
isim, anatomi İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- baş
isim Çıban
- ipucu
isim İnsanı aradığı gerçeğe ulaştırabilecek iz, emare"Elimizde tek ipucu elbisesini diken terzi." - A. İlhan
- kordon
isim Genellikle ipekten yapılmış kalın ip"Yaver kordonu."
- yardım etmek
kendi gücünü, imkânlarını başka birinin iyiliği için kullanmak"Oğlunun yardım dileyen bakışlarını görmezden gelerek kahvaltı masasına oturdu." - E. Şafak
- kayış
isim Bağlamak, tutmak veya sıkmak amacıyla kullanılan, dar ve uzun kösele dilimi"Şapkası yere düşmüş, yakası yırtılmış, kılıcının kayışı kopmuştu." - Ö. Seyfettin
- kayış
isim Kayma işi
- kontrol etmek
denetlemek
- baştan çıkarmak
kötü yola sürüklemek, doğru yoldan saptırmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- kablo
isim Elektrik akımı iletiminde kullanılan ve yalıtkan bir madde ile sarılı bulunan metal tel"Konduları elektrik kablolarıyla sarıp sarmalayacağına söz verdi." - L. Tekin
- tesir etmek
etki etmek"Bazılarının da kanaati şudur ki iyi ahlakta çalışmanın rolü ve tesiri vardır." - N. F. Kısakürek
- başkanlık etmek
bir toplantı veya topluluğu, başkan olarak yönetmek"Sen, şu cemiyetin başkanlığından da cemiyetten de hemen istifa edeceksin." - N. Hikmet
- idare etmek
yönetmek, çekip çevirmek"Bu zat, propagandayı tertip ve idareye memur imiş." - Atatürk
- ayarlamak
-i Bir ölçünün doğruluğunu belli bir örneğe göre düzeltmek, doğrulamak"Saati radyoya göre ayarlamak."
- yönetmek
-i Bir kurum veya kuruluşun yasalara, kurallara ve belli şartlara uygun biçimde işlemesini sağlamak, idare etmek, tedvir etmek
- gitmek
-e Bir yere doğru yönelmek
- bozmak
-i Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek"Bu iki radyo istasyonu birbirini bozuyor."
- sürmek
-i, -e Yönetip yürütmek, sevk etmek
- saçma
isim Saçmak işi
- taşma
isim Taşmak işi
- başlamak
Görünmek"Kasabanın kenar mahallelerinden sonra bir mezarlık başlardı." - S. F. Abasıyanık
- çıkmak
-den İçeriden dışarıya varmak, gitmek"Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." - F. R. Atay
- çekmek
-i, -e Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek"Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." - R. N. Güntekin
- sonuçlanmak
nsz Sonuca ulaştırılmak, sonuca bağlanmak, bitirilmek, neticelenmek, intaç edilmek"Diyelim ki o düşündüğünüz sefer gerçekleşti, diyelim ki başarıyla sonuçlandı." - T. Oflazoğlu
- başlatmak
-i, -e Başlamasına yol açmak"Operasyonu başlatacak işareti ondan bekliyoruz." - A. Ümit
- yaşamak
nsz Canlılığını, hayatını sürdürmek"Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir." - A. İlhan
- varmak
-e Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak"Hangi limana varacağını bilmeyen gemiciye derin bir denizcilik bilgisinin faydası ne?" - İ. Özel
- yol göstermek
kılavuzluk etmek, yolu bilmeyene anlatmak, tarif etmek
- götürmek
-i Taşımak, ulaştırmak veya koymak"Yemeği götürmek için o an en uygun kişiydim." - A. Kutlu
- sürdürmek
-i Sürme işini yaptırmak"Parmaklıklara boya sürdürdü."
- cezbetmek
-i Kendine çekmek, bağlamak, etkilemek"Uzun boyu ve endamındaki zarafeti ile beni cezbetti." - H. C. Yalçın
- ikna etmek
inandırmak, kandırmak"Sinirleniyor, kendi kendimi ikna için daha ısrarla, daha fazla konuşuyordum." - S. F. Abasıyanık
- getirmek
-e Gelmesini sağlamak"Dün bir deri bir kemik hâlinde eve getirip bırakmışlar." - R. N. Güntekin
- başta gelmek
önde olmak, üstün durumda olmak"Arabacı mola verdiği zaman başta o büyük kızla büyük oğlan olmak üzere çocuklar aşağı atladı." - O. C. Kaygılı
- başında olmak
yöneticisi olmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- grafit
isim, jeoloji Kurşun kalemi ve bazı araç parçalarının yapımında kullanılan, yumuşak, kolay toz durumuna gelebilen, gri siyah renkli, yapay olarak billurlaşabilen bir tür doğal karbon
- inandırmak
-i, -e İnanmasını sağlamak"Annem, içerken babama kesinlikle karışılmaması gerektiğine kendini de inandırmıştı beni de." - E. Şafak
- iskandil
isim, denizcilik Denizin derinliğini ölçme
- kılavuzluk
isim Kılavuz olma durumu, rehberlik, delalet"Hayatı sevmek için başkalarının kılavuzluğuna ihtiyacımız yoktur." - A. M. Dranas
- kılavuzluk etmek
yol göstermek, rehberlik etmek"Hayatı sevmek için başkalarının kılavuzluğuna ihtiyacımız yoktur." - A. M. Dranas
- rehberlik
isim Kılavuzluk"Şuursuz olarak bir 'eczane' kelimesinin rehberliğini arıyordu." - P. Safa
- rehberlik etmek
yol göstermek, kılavuzluk etmek"Şuursuz olarak bir 'eczane' kelimesinin rehberliğini arıyordu." - P. Safa
- önderlik
isim Önder olma durumu, öncülük, liderlik"Bu önderliği onların yapması daha doğru olmaz mı?" - H. Taner
- kalem ucu
- götürmek, rehberlik etmek,
- müşteri adayı
- anterlin
- bağlama teli
- elinden tutup götürmek
- ileride bulunma
- kalem kurşunu
- kurşunla tıkamak
- kılavuz öncü
- makalenin ilk cümleleri
- oyunda başlama hakkı
- rehber olmak
- yedeğinde götürmek
- önde bulunma
- önde gelme