- doğru
sıfat Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı
- tam
sıfat Eksiksiz, kesintisiz"Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." - A. Gündüz
- sade
sıfat Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz"İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki imrenmemek mümkün değil." - M. Ş. Esendal
- yeni
sıfat Kullanılmamış veya az kullanılmış olan, eski karşıtı"Yeni giysi. Yeni ayakkabı."
- iyi
sıfat İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı"Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum." - F. R. Atay
- bununla birlikte
zarf Buna ek olarak, bununla beraber, amma velakin
- çabuk
sıfat Hızlı, müstacel, yavaş karşıtı"Yüreği ağzında, atabildiği kadar çabuk adımlarla o tarafa seğirtti ve çocuğun ardından koridora girdi." - E. Şafak
- zor
sıfat Sıkıntı veya güçlükle yapılan, kolay karşıtı"Sabır güzel, faydalı fakat zor şeydir." - B. Felek
- adalet
isim Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, türe
- darı darına
zarf Güçlükle ve son anda, güç hâl ile, dar darına
- dürüst
sıfat Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse)"Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da mefhumları yerli yerinde kullanmak borcundadır." - N. F. Kısakürek
- tam tamına
zarf Bütünüyle, olduğu gibi, tamamı tamamına, tamı tamına"Tam tamına bu kelimelerle değilse de bu fikirleri anlattım." - K. Tahir
- haktanır
sıfat Herkesin hakkını gözeten (kimse), hakşinas
- yalnız
sıfat Yanında başkaları bulunmayan"Sokaktaki yalnız çocuk."
- yerinde
sıfat İyi, yeterli"Binbaşı uzun boylu, ince yapılı, uzun kır bıyıklı, yaşlı ise de gücü yerinde, her işe eli yatan bir adam." - M. Ş. Esendal
- zar zor
zarf Güçlükle"Liseyi zar zor bitirmiş, uyduruk işlerde yıllarca sürünmüştü." - S. Dölek
- kesin olarak
kesinlikle"Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu tersine söylemek gelir içimden." - N. Ataç
- suratlı
sıfat Yüzü ...-yı andıran"Hatta bu kararlı ve aceleci hâliyle katil suratlı kahveciyi ürkütmeyi başardığı bile söylenebilirdi." - İ. O. Anar
- hızlı
sıfat Çabuk, seri, süratli"Bir akşamüzeri her zamanki hızlı adımlarla geldi." - A. Kutlu
- meşru
sıfat, hukuk Yasal"Meşru, gayrimeşru, ölümlü, ölümsüz çocuklarının sayısını bilen yok." - H. Taner
- gerçekten
zarf Gerçek olarak, cidden, hakikaten, sahi, sahiden, filhakika, filvaki"Hiçbir genç adam, ölümü gerçekten düşünmemiştir." - N. Ataç
- güçlükle
zarf Kolay olmayan bir biçimde, zar zor, zor bela"Pazartesi gecesi celepleri güçlükle savdı." - Y. Atılgan
- ancak
zarf "Yalnızca" anlamında, sınırlama bildiren bir söz, bir"Hasan, bu sefer kendisine ancak seyyar tuluatçıların arasında bir yer bulabildi." - O. C. Kaygılı
- hemen hemen
zarf Nerede ise, az zaman sonra"Hemen hemen hepsi vatana döndüler." - B. Felek
- hakikaten
zarf Gerçekten"Nihayet hakikaten de bir gün söylediği gibi büsbütün ortadan kayboldu." - A. H. Çelebi
- haklı
sıfat Hakka uygun, doğru, yerinde"Fakat aşkta ne hak ne haklı ne haksız ne de bir hakikat vardır." - M. Ş. Esendal
- doğruluk
isim Doğru ve dürüst olma durumu, doğru olana yakışır davranış, dürüstlük, adalet"Güzel düşün, iyi hisset, yanılma, aldanma / Ne varsa doğrudadır, doğruluk şaşar sanma" - T. Fikret
- dürüstlük
isim Doğruluk"O zaman parmağımın şerefine içerken, dürüstlüğün şerefine içmiş oluruz, değil mi?" - E. Şafak
- adaletli
sıfat Adil"Bütün güzel, haklı, adaletli, doğru sözleri bizi satranç taşı hâline getirmek için uyduruyor." - N. Hikmet
- adil
sıfat Adaletle iş gören, adaletten, doğruluktan ayrılmayan, hakkı yerine getiren, adaletli"Milletler tarihte fatihlerden fazla adillere bağlıdırlar." - F. R. Atay
- haklılık
isim Haklı olma durumu"Çarçabuk ve büsbütün inanmak istiyorum aklımın haklılığına." - E. Şafak
- insaflı
sıfat İnsafı olan"Basitlik, aleladelik derken belki de biraz insaflı davranıyorum." - O. V. Kanık
- berrak
sıfat Aydınlık, açık"Bu sabah hava berrak / Bu sabah her şey billurdan gibi" - C. S. Tarancı
- doğrusu
zarf Gerçeği söylemek gerekirse, gerçek şu ki"Böyle akıntıya kürek çektiğine çok acıdım doğrusu." - N. Hikmet
- hemen
zarf Çabucak"Bugün yarın Kayseri'den haber gelir zaten. Hemen gideriz." - N. Hikmet
- sadece
zarf Yalnızca"Biz burada sadece tekâmül seyrine göre kabataslak bir tasnif denemesi yaptık." - A. K. Tecer
- fakat
bağlaç Ancak, ama, lakin"El fenerim de çantanın üstündeymiş sözde fakat göremiyorum." - A. Ağaoğlu
- neredeyse
zarf Hemen hemen"Arabacım neredeyse donmak üzereydi." - K. Hulûsi
- şimdi
zarf Şu anda, içinde bulunduğumuz zamanda"Şimdi daha bahtiyar bir haberi sevgili bir sesten bizzat duymaya imkân buluyoruz." - A. Ş. Hisar
- henüz
zarf Az önce, daha şimdi, yeni"Memleketten henüz dönmüş, avlunun duvar dibinden yine mutfağa doğru yürüyordum." - Y. K. Karaosmanoğlu
- yalnızca
zarf Yalnız olarak
- demin
zarf Az önce, demincek, deminden"Demin aynanın arkasına baktım, bulamadım." - M. Yesari
- güçbela
- tam olarak
- hakkaniyetli
- az önce
- az evvel
- biraz önce
- adil, doğru, dürüst, tam, tastamam, anca, darı darına, güç bela, zar zor, sadece, yalnızca
- biraz evvel
- o esnada