- bozuk
sıfat Bozulmuş olan"Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu." - T. Buğra
- bozuk
isim, müzik Türk halk müziğinde, bağlamadan biraz büyük ve meydan sazından küçük dokuz telli bir saz
- kapalı
sıfat Kapanmış olan, açılmamış, açık karşıtı"Şimdi oğlunu kanlı göğsü, kapalı gözleri, mor dudaklarıyla görür gibi oluyordu." - N. Hikmet
- iniş
isim İnme işi
- kâğıda dökmek
yazıya geçirmek"Yazı kâğıdı. Duvar kâğıdı. Sigara kâğıdı."
- tepe
isim Bir şeyin en üstteki bölümü"Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." - S. F. Abasıyanık
- aşağı
isim Bir şeyin alt bölümü, zir, yukarı karşıtı
- kuş tüyü
isim Yatak, yorgan, yastık doldurmaya yarayan bazı kuşların tüyü
- üzgün
sıfat Üzülmüş, üzüntü duymuş, mahzun, melul, mükedder"O zamana kadar üzgündü, sesi kısılmış gibiydi." - T. Buğra
- karşı olmak
birine veya bir düşünceye katılmamak, karşıt olmak"Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor." - H. E. Adıvar
- mideye indirmek
yemek içmek
- tüy
isim İnsan ve hayvan derisi üzerinde bulunan ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar"İnce güzel kaşlarının ortasında iki tüyü her zamanki gibi tersine dönmüş." - H. E. Adıvar
- kumul
isim, jeoloji Çöllerde veya deniz kıyılarında rüzgârların yığdığı kum tepesi, eksibe
- ayva tüyü
isim Vücuttaki ince, sarı tüyler"Sarı ayva tüyleriyle kaplı incecik kollarını biraz fazla sıkacak olsam eriyiverecek sanırım." - H. Taner
- devirmek
-i Ayakta veya dik duran bir şeyi düşürmek, yatay duruma getirmek"Ne ince boyunlu ilaç şişesini ne kırmızı kutuyu devirdiniz." - N. Hikmet
- oturmak
-e Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek"Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu." - S. F. Abasıyanık
- indirmek
-i Yüksekten, sarp ve kötü yerden veya yukarıdan aşağıya inmesini sağlamak"Zeynep'i o sel yatağından, yağdan kıl çeker gibi indirdi." - Y. Kemal
- kederli
sıfat Acılı, üzüntülü, mükedder"Sarayın sükûnu bir kederli muammayı saklar gibi ağırdı." - İ. A. Gövsa
- öldürmek
-i Bir canlının hayatına son vermek"Beni öldürmek için birisi fazla bile / Ancak onun elinden çıkar böyle haile" - F. N. Çamlıbel
- azaltmak
-i Az denecek bir miktara indirmek"İlk işleri kullandıkları renkleri azaltmak oluyor." - B. R. Eyuboğlu
- yenmek
-i Savaş veya yarışmada üstünlük sağlamak, üstün gelmek"Kahramanlar daima yenmek veya düşmanlarını yendikten sonra da yine yenecek düşman bulmak isterler." - A. Ş. Hisar
- alaşağı etmek
yetkilerini elinden alıp birini yerinden uzaklaştırmak, atmak, kovmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- bezgin
sıfat Yaşama veya iş görme isteğini yitirmiş"Bir ara bezgin bakışlarımla karşılaşan Şeref, toparlanmak gereği duyuyor." - A. Ümit
- düşürmek
-e Düşmesine yol açmak, düşmesine sebep olmak"Ben şimdi buracıkta tarağımı düşürmüşüm, gördünüz mü?" - O. C. Kaygılı
- meyus
sıfat Üzgün"Gözlerde meyus bir sükûtun bütün esrarı ağlıyordu." - A. H. Müftüoğlu
- yutmak
-i Ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek
- altta
- aşağıda
- aşağıya
- altetmek
- hav tüyü
- pluma
- altında
- aşağı indirmek
- aşağısında
- aşağıya yönelen
- bir yudumda içmek
- down
- garez bağlamak
- güneyde
- güneye doğru
- hayal kırıklığına uğramış
- ince kuş tüyü
- ince tüy
- sahneye doğru
- yere yıkmak
- yonda