- saf
isim Dizi, sıra"Bütün garsonlar saf teşkil edip selama dururlardı." - E. E. Talu
- saf
sıfat Katıksız, arı, katışıksız, halis, has"Hiçbir yerde buradakinden daha saf ve berrak sulara tesadüf etmedim." - H. S. Tanrıöver
- hep
zarf Hiçbiri dışta tutulmamak veya eksik olmamak üzere, bütün, tüm olarak
- her
sıfat Önüne geldiği ismin benzerlerini "teker teker hepsi, birer birer hepsi, birer birer tamamı" anlamıyla kapsayacak biçimde genelleştiren söz"Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi." - H. E. Adıvar
- tam
sıfat Eksiksiz, kesintisiz"Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." - A. Gündüz
- tüm
isim Bir şeyin bütünü, tamamı, hepsi"Parasının tümünü kaybetti."
- tüm
isim Tümsek
- bütün
sıfat Eksiksiz, tam"Size bütün bir kış için kuru ot temin edecek." - N. Hikmet
- herkes
zamir İnsanların bütünü, cümle âlem"Neylersin ölüm herkesin başında / Uyudun uyanmadın olacak" - C. S. Tarancı
- her biri
zamir Ayrı ayrı hepsi"Şu dünyada her birimiz alnımızın teriyle ekmeğimizi çıkarmak zorundayız." - Halikarnas Balıkçısı
- adamakıllı
zarf Gereğinden çok, iyice, bir güzel, bir temiz"Yazıları nihayet sökmeyi başardığında adamakıllı şaşırdı." - İ. O. Anar
- hacısı hocası
zamir Kim varsa, herkes, hepsi
- mükemmel
sıfat Kusursuz"Sesinizin tonalitesi mükemmel." - N. Hikmet
- tamamen
zarf Bütün olarak, büsbütün, baştan sona"Ulaşım çileleri böylece giderilince köprüyü tamamen unutmuşlardı." - A. Kulin
- büsbütün
zarf İyiden iyiye, iyice, tamamen, tamamıyla, temelli"Çarçabuk ve büsbütün inanmak istiyorum aklımın haklılığına." - E. Şafak
- tekrar
isim Aynı olayın, işin, hareketin yeniden ortaya çıkışı, tekrarlanması"Gerçi hayat kitaba sığmayacak kadar geniştir fakat tekrarlarla doludur." - A. Haşim
- tıpkı
isim Bir şeyin eşi, benzeri, aynı
- hepsi
zamir Bütünü, tamamı, tümü, cümlesi"Mücrim onlarmış gibi, baktım, hepsi hüzünde / Çocuk utangaçlığı var hepsinin yüzünde" - F. N. Çamlıbel
- sırf
zarf Yalnızca"Sırf iri, kara gözlerindeki endişe dinsin diye itiraz etmeden her isteğini yerine getirdim." - E. Şafak
- dünyada
zarf Hiçbir zaman, hiçbir biçimde"Bu kitabı dünyada kimseye vermem."
- özellikle
zarf Özel olarak, her şeyden önce, başta, hele, bilhassa, hassaten, hususuyla, bahusus, mahsus, mahsusen"Evde, özellikle yaz ve güz aylarında çeşit çeşit kadınlar çalışırdı." - A. Ağaoğlu
- bütünüyle
- baştanbaşa
- tümüyle
- tümü
- tamamı
- her şey
- mecmu, cümle, tüm, bütün, tam, istenilen, her, hepsi, tümüyle, bütünüyle, tamamen, tamamiyle, hamı, hamısı, her şey, herkes, her biri, her iki taraf
- mehvetmek