-
bel bağlamak : birisinin kendisine yardımcı olacağına inanmak, güvenmek"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç
-
bel kırmak : kırıtmak, salınmak"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç
-
bel vermek : duvar gibi dik şeyler dışarıya veya tavan gibi yatay şeyler aşağıya doğru kamburlaşmak"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç
-
belden aşağı vurmak : iş hayatında, insan ilişkilerinde, siyasette kural dışı saldırmak"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç
-
beli açılmak : küçük abdestini tutamaz olmak"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç
-
beli bükülmek : yaşlılık yüzünden güçsüz kalmak, bir iş yapamayacak duruma düşmek"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç
-
beli çökmek : kamburlaşmak"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç
-
belini doğrultmak : yeniden durumunu düzeltmek"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç
-
belini kırmak : birini bir şeyi yapamaz duruma getirmek"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç
-
belini vermek : dayanmak, yaslanmak"Kolum, boynundan beline doğru kayıyor." - Y. Z. Ortaç