-
yüzbeyüz : zarf Yüz yüze
-
yüzsuyu : isim Bir kimsenin onuru, haysiyeti
-
yüzüstü : zarf Yüzü yere gelecek biçimde, yüzükoyun"Dişçi, kendini yüzüstü bir kanepeye attı." - R. N. Güntekin
-
yüzükoyun : zarf Yüzüstü"Tam otların sarardığı zamanlar / Yere yüzükoyun uzanıyorum" - B. Necatigil
-
arayüz : isim, bilişim Bilgisayar yazılımlarının kullanıcı tarafından çalıştırılmasını sağlayan, çeşitli resimlerin, grafiklerin, yazıların yer aldığı ön sayfa
-
içyüz : isim Herkesçe bilinmeyen, anlaşılmayan ve görünenden büsbütün başka olan neden veya nitelik, mahiyet, zamir (II), künh"Bu işin içyüzünü dostlarımızın bize gösterdikleri telgraf haberlerinden yeter bir vuzuh ile öğrenmekte gecikmemiştik." - Y. K. Karaosman
-
gökyüzü : isim Atmosferin gözle görünen bölümü"Gökyüzünün başka rengi de varmış / Geç fark ettim taşın sert olduğunu" - C. S. Tarancı
-
yeryüzü : isim, coğrafya Yer kabuğu
-
yüz akı : isim Övünç kaynağı
-
yüz görümlüğü : isim Damadın düğün günü geline verdiği armağan
-
yüz göz : isim "Biriyle gereksiz yere, aşırı derecede senli benli olmak" anlamındaki yüz göz olmak deyiminde geçen bir söz"İkisinin de bu kadar az zamanda birbirleriyle bu derece yüz göz olmalarına şaşmamak mümkün değildi." - R. N. Güntekin
-
yüz havlusu : isim Yüzü yıkadıktan sonra kurulamak için kullanılan havlu"Her gün evinden ... işlemeli bir yüz havlusu, resimli hazır yelpaze gibi şeyler getiriyor, odamı süslüyordu." - R. N. Güntekin
-
yüz kalıbı : isim İnsan yüzüne alçı dökülerek alınmış kalıp
-
yüz kaplama : isim Genellikle sert ve orta sert ağaçlardan biçilerek veya kesilerek elde edilen, kontratabla veya yonga levhalarının yüzlerine yapıştırılarak kullanılan, güzel desenli bir kaplama türü
-
yüz karası : isim Utanılacak bir durum veya şey, yüz kiri"Bizim gibi yüzyıllar boyunca egemen olmuş, imparatorluklar kurmuş, zaferler kazanmış bir ulus için ne yaman bir yüz karasıdır bu." - T. Halman
-
yüz kızartıcı suç : isim, hukuk İnsanlık onuruna yakışmayan suç"Zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık gibi suçlar yüz kızartıcı suçlardır."
-
yüz kiri : isim Yüz karası
-
yüz ölçümü : isim Bir yerin veya bir şeyin yüzeyini ölçme, mesaha
-
yüz sabunu : isim Yüz yıkamak için kullanılan sabun
-
yüz yazısı : isim Köylerde gelinin yüzüne yapıştırılan telli, pullu süsler
-
yüz yüze : zarf Karşı karşıya, vicahen"Yüz yüze görüşmek istiyor, söyleyecekleri varmış." - A. Ümit
-
yüze gülücü : sıfat İkiyüzlü, riyakâr"Hakikati bilmek kimini deli ediyor, yardakçı, yüzsüz, yüze gülücü veya ikiyüzlü ediyor." - T. Buğra
-
yüze soğurma : isim, fizik, kimya Bir gazın veya sıvının, bir katının içine yüzeysel olarak girmesi, soğrumsama
-
yüzü ak : sıfat Suçu ve utanılacak bir durumu olmayan (kimse)
-
yüzü asık : sıfat Somurtkan, küskün (kimse)
-
yüzü kara : sıfat Utanacak bir durumu olan (kimse)
-
yüzü pek : sıfat Birine söylenmesi güç olan şeyi sıkılmadan söyleyebilen veya kendisinden istenilen şeyleri rahatlıkla geri çevirebilen (kimse)
-
yüzü yerde : sıfat Alçak gönüllü (kimse)
-
yüzü yumuşak : sıfat Kendisinden istenilenleri geri çeviremeyen (kimse)
-
arka yüz : isim Bir şeyin arkada kalan yüzü
-
çatık yüz : isim Öfkeli yüz, çatık çehre, çatık surat
-
dış yüz : isim Bir şeyin dışarıdan görünüşü
-
eğri yüz : isim Asık surat
-
ekşi yüz : isim Ekşi surat
-
güler yüz : isim İçten ve yapmacıksız, yumuşak, okşayıcı davranış"Her misafire gösterdiği bir güler yüzle içeriye girdi." - P. Safa
-
iç yüz : isim Bir şeyin iç tarafı
-
kara yüz : isim Utanç verici, yüz kızartıcı durum
-
paralel yüz : isim, matematik Her yüzü bir paralelkenar olan biçme
-
ters yüz : zarf Gerisin geriye, ters yüzü
-
o yüzden : zarf Ondan dolayı
-
şu yüzden : zarf Şundan dolayı
-
ters yüzü : zarf Ters yüz"Satılmış'ın hiddetli hiddetli çıkışması üzerine dilini yutup ters yüzü mutfağına döndü." - E. E. Talu
-
yorgan yüzü : isim Yorganı kirden ve dış etkilerden korumak için kumaştan yapılan yüz
-
eli yüzü düzgün : sıfat Yüzüne bakılır, güzel (kimse)"Helal süt emmiş, kıvracık, eli yüzü düzgün, terbiyeli, edepli kızcağız." - E. E. Talu
-
eli yüzü temiz : sıfat Düzgün"Sıkılmadan beklerseniz belki yine bir eli yüzü temiz parça dinlersiniz." - S. Erez
-
yüz bulmak : ilgi ve yakınlık görmek
-
yüz bulunca astar istemek : yüz verince astar istemek
-
yüz çevirmek : gösterdiği ilgiyi kesmek
-
yüz etmek : ısmarlamak, havale etmek
-
yüz geri etmek : geri döndürmek
-
yüz göstermek : ortaya çıkmak
-
yüz kızartmak : sıkılarak yalvarmak
-
yüz kızdırmak : utanmayı göze almak
-
yüz surat davul derisi (veya mahkeme duvarı) : utanması olmayanlar için söylenen bir söz
-
yüz sürmek : aşırı sevgi göstermek için yere eğilmek
-
yüz takınmak : yüze verilen biçimle bir duyguyu belirtmek
-
yüz tutmak : yönelmek
-
yüzü sararmak : korku, üzüntü, coşku vb. sebeplerle yüzün rengi solmak
-
yüz verince astar istemek : kendisine gösterilen küçük bir ilgiden şımararak geniş yetki elde etmeye, daha çok yarar sağlamaya çalışmak
-
yüz vermemek : ilgi, yakınlık göstermemek
-
yüz yapmak : makyaj yapmak
-
yüz yazmak : makyaj yapmak
-
yüz yüzden utanır : "insanlar karşı karşıya geldiklerinde daha kolay uzlaşabilirler" anlamında kullanılan bir söz
-
yüze çıkmak : bir sıvının üst bölümüne çıkmak
-
yüze duramamak : birinin hatırından çıkamamak, birinin hatırını kıramamak
-
yüze gelmek : çekinmemek
-
yüze gülmek : yalandan dost görünmek
-
yüze vurmak : yüzüne vurmak
-
yüzü düşmek : somurtmak
-
yüzü asılmak : somurtmak
-
yüzü gözü açılmak : sıkılmaz, utanmaz bir duruma gelmek
-
yüzü gülmek : sevinci yüzünden belli olmak
-
yüzü kalmamak : bir kimseden daha önce birçok ricada bulunduğu için yeni bir şey istemeye sıkılmak
-
yüzü karışmak (veya allak bullak olmak veya alabora olmak) : can sıkıcı bir durum, yüzünden belli olmak
-
yüzü kasap süngeriyle silinmiş : "utanmayan, utanması sıkılması olmayan" anlamında kullanılan bir söz
-
yüzü kireç kesilmek : yüzünde renk kalmamak
-
yüzü kireç gibi olmak (veya ağarmak) : yüzünde renk kalmamak, rengi solmak
-
yüzü kızarmak : utanmak
-
yüzü olmamak : bir şeye dayanamamak
-
yüzü seçilmemek : açıkça tanınmamak, belli belirsiz görünmek
-
yüzü sıcak olmak : çok sevilmek, hoşlanılmak
-
yüzü suyu hürmetine : "birinin veya bir şeyin hatırına veya varlığına değer verildiği için" anlamında kullanılan bir söz
-
yüzü suyuna : yüzü suyu hürmetine
-
yüzü soğuk olmak : ürkütücü olmak
-
yüzü yazılı kalmak : kullanılmak, yenilmek için hazırlanmışken herhangi bir sebeple olduğu gibi dokunulmadan kalmak
-
yüzü yere gelmek (veya geçmek) : çok utanmak
-
yüzünden akmak : herhangi bir durum yüzünden çok belli olmak
-
yüzünden düşen bin parça olmak : öfke veya küskünlükten ileri gelen can sıkıntısıyla suratı asık olmak
-
yüzünden kan damlamak : çok sağlıklı olmak, sağlığı yüzünün renginden belli olmak
-
yüzünden okumak : ezbere değil, yazılmış kâğıttan okumak
-
yüzüne bağırmak : birine öfke ile saygısızca sözler söylemek
-
yüzüne bakamaz olmak : utanç, yüreksizlik vb. sebeplerle bir kimsenin karşısına çıkamamak
-
yüzüne bakılır olmak : çirkin sayılmamak
-
yüzüne bakılacak gibi olmak : çok çirkin olmamak
-
yüzüne bakılmaz olmak : çok çirkin olmak
-
yüzüne bakmamak : önem vermemek, ilgilenmemek
-
yüzünün derisi yere geçmek : yüzü yere gelmek
-
yüzüne bakmaya kıyamamak : biri çok güzel olmak
-
yüzüne bir daha bakmamak : darılıp konuşmamak
-
yüzüne duramamak : dayanamamak, bir isteğe hayır diyememek, kıramamak
-
yüzüne gözüne bulaştırmak : bir işi becerememek, bozmak
-
yüzüne gülmek : dostmuş gibi görünmek
-
yüzüne hasret kalmak : birinden veya bir şeyden yoksun kalmak, özlemek
-
yüzüne kan gelmek : sağlığı yerine gelmek, benzinin solgunluğu geçmek
-
yüzüne karşı : bir kimsenin kendi önünde ve ondan çekinmeden
-
yüzüne su çarpmak : yüzünü soğuk su ile yıkamak
-
yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır : çok arsız ve onursuz kimseler için kullanılan bir söz
-
yüzüne vurmak (veya çarpmak) : ayıplayarak kusurunu yüzüne söylemek
-
yüzünü buruşturmak (veya ekşitmek) : yüzüne öfke ve hoşnutsuzluk gösteren bir biçim vermek
-
yüzünü duvara yapıştırmak : ilgiyi kesmek
-
yüzünü gören cennetlik : uzun süre görünmeyen kimseler için söylenen bir söz
-
yüzünü görmemek : uzun süre görmemek
-
yüzünü güldürmek : birini mutlu etmek, birine iyilik etmek
-
yüzünü karartmak : birine sinirlenerek somurtmak
-
yüzünü kara çıkarmak : birini utandırmak
-
yüzünü kızartmak (veya kızdırmak) : onuruna, gururuna önem vermeden bir şey istemek, utançla, utanarak istemek
-
yüzünü şeytan görsün : sevilmeyen bir kimseye karşı duyulan nefreti belirtmek için kullanılan bir söz
-
yüzüne yazmak : gelinin yüzünü süslemek
-
yüzünü yere getirmek (veya geçirmek) : utandırmak, mahcup duruma düşürmek
-
yüzünün derisi kalın : utanması, arlanması olmayan
-
yüzünüze güller : iğrenç bir şey anlatılırken söylenen bir söz