-
yüzüstü : zarf Yüzü yere gelecek biçimde, yüzükoyun"Dişçi, kendini yüzüstü bir kanepeye attı." - R. N. Güntekin
-
suçüstü : isim, hukuk Birini suç işlerken yakalama, cürmümeşhut, meşhut suç
-
arkaüstü : zarf Arkası yere gelecek bir biçimde
-
masaüstü : isim, bilişim Bilgisayar açıldığında klasör, program vb. simgeler ile genel görüntülerin yer aldığı çalışma ortamı
-
yer üstü : isim Yerin yüzeyi üstündeki bölümü
-
ayaküstü : zarf Oturmadan, ayakta durarak"Makasçı, ayaküstü bana gayet basit kelimelerle bir dram anlattı." - R. N. Güntekin
-
üst perdeden : zarf Yüksekten"Ama bu kez bir ricada bulunmaktan ziyade icazet verircesine üst perdeden çıkmıştı sesi." - E. Şafak
-
üst deri : isim, anatomi Deriyi oluşturan iki tabakadan dışta olanı, epiderm
-
doğaüstü : sıfat Doğa yasalarına uymayan, doğa yasalarıyla açıklanamayan, tabiatüstü
-
gerçeküstü : isim Gerçeği aşan, gerçeğin üstündeki gerçek, sürrealite"Çetin kendini tam bir gerçeküstü durum içinde duyar, kaçınılmaz olarak." - İ. Aral
-
olağanüstü : sıfat Alışılmıştan, benzerlerinden farklı olan, fevkalade"Bazı kentlerin, insanın üstünde olağanüstü bir etkisi oluyor." - H. E. Adıvar
-
lisansüstü eğitim : isim, eğitim bilimi Lisans eğitimi bittikten sonra yapılan yükseköğretim
-
duyuüstü : sıfat, felsefe Duyularla verilmeyen
-
üst küme : isim, spor İçinde bulunulan lig maçlarının bir üst ligi
-
altüst : sıfat Çok karışık ve dağınık
-
altı üstü : zarf Alt tarafı"Altı üstü elli kuruş; ne olacak canım, verirsin gider."
-
bayramüstü : zarf Bayrama yakın zamanlarda
-
tepeüstü : zarf Baş aşağı
-
tepe üstü : isim Trafikte karşı yoldan gelen aracın görülmediği en yüksek nokta
-
akşamüstü : zarf Güneşin battığı sıralarda, akşama doğru, akşam yaklaşırken, akşamüzeri"Akşamüstü salona çıktığında kapının altından atılmış bir bildiri buldu." - Y. Atılgan
-
üstyapı : isim, mimarlık Altyapı üzerine kurulan, oturmaya veya üretime yarayan yapıların tümü
-
üst dudak : isim, anatomi Dudaklardan üstte bulunanı
-
üst katman : isim, toplum bilimi Toplumun bir bölümü tarafından ulaşılmaz olduğuna inanılan para, bilgi vb. şeylere sahip sınıf
-
başüstü : isim, denizcilik Geminin ön bölümünde çıpanın bulunduğu yer"İçlerinden bir gönüllü istedim, baş üstüne gidip ırgatı çalıştıracak güçte bir adam." - Z. Selimoğlu
-
başüstüne : ünlem Bir isteğin, buyruğun hemen yerine getirileceğini bildiren söz, oldu
-
üst baş : isim Giyecekler, giysiler, giyim kuşam"Üstleri başları tozdan, yüzleri güneş yanığının oluşturduğu derin çizgilerden oluşurdu." - A. Kutlu
-
insanüstü : sıfat İnsan gücünü ve yeteneklerini aşan, fevkalbeşer
-
üst insan : isim Görüş, irade vb. nitelikleri yüksek, yetenek ve erdemleri herkesten üstün olan insan, dâhi"Atatürk bir üst insan örneğidir."
-
böbrek üstü bezi : isim, anatomi Böbreklerin üstünde bulunan, hormon niteliğinde salgısı olan bez
-
üstçavuş : isim, askerlik Orduda astsubaylığın ikinci aşaması olan, çavuşla başçavuş arasındaki görevli
-
üstsubay : isim, askerlik Binbaşı, yarbay ve albay rütbesindeki subaylara verilen genel ad
-
bireyüstü : sıfat, felsefe Tek bir bireyi aşan
-
deneyüstü : isim, felsefe Deneyle kazanılması imkânsız, akılla ilgili olan bilgi, transandantal
-
dizüstü : isim Bilgisayarın her türlü donanımı ile küçültülerek taşınabilir duruma getirilmiş biçimi"Yarın yola çıkıyoruz. Dizüstümü yanıma alıyorum. Raporlarım aksamayacak." - R. Erduran
-
ikindiüstü : zarf İkindiye doğru, ikindiüzeri
-
kalburüstü : sıfat Seçkin, sivrilmiş, önde gelen"Beylerbeyi, eski Boğaziçi'nin en kalburüstü bürokratlarını barındıran güngörmüşlüğünün simgesi, bir köşesidir." - H. Taner
-
kıçüstü : zarf Kıçı yere gelmiş durumda"Kazara çarptım herifçioğluna, koyduğu şeytan minarelerinin üstüne kıçüstü düşüverdi." - S. F. Abasıyanık
-
normalüstü : sıfat Olağan dışı
-
öğleüstü : zarf Öğleye yakın zamanda, öğleüzeri"Öğleüstü güreş başladı." - M. Ş. Esendal
-
partilerüstü : sıfat Siyasi partilerin savunduğu görüş ve düşüncelerin üzerinde ülke gerçeklerine ve çıkarlarına uygun olarak birleştiricilik, uzlaştırıcılık özelliği olan (görüş, konu veya kimse)
-
rüzgârüstü : isim, denizcilik Orsa, boca karşıtı
-
sırtüstü : zarf Sırtı yerde olmak üzere"İkide bir kendini sırtüstü saman dalgalarının içine atarak yüzme taklidi yapıyordu." - R. N. Güntekin
-
tabiatüstü : sıfat Doğaüstü
-
yaşamüstü : sıfat İnsan ömrünü aşan"Felsefeyi yaşamüstü yükseklere ulaştıran, çığır açıcı büyük filozof Platon..." - A. Erhat
-
üst alize : isim, coğrafya Alizelere karşıt olarak her iki yarı kürede Ekvator bölgelerinden kutuplara doğru 3-10 kilometre yükseklerde esen yel
-
üst bitken : sıfat, bitki bilimi Başka bir bitkinin üzerinde biten ancak asalak olmayan (bitki), epifit
-
üst çene : isim, anatomi Çenenin üst bölümü, üst dudağın bulunduğu yöndeki çene
-
üst diş : isim Üst damak üzerinde sıralanan dişlerin her biri
-
üst geçiş : isim, gök bilimi Bir yıldızın ufuk üzerinde en yüksek noktadan geçiş durumu, yücelim
-
üst geçit : isim Trafik akışını kesmemek için bir yolun üstünden geçirilen köprü biçiminde üstü açık geçit
-
üst güverte : isim, denizcilik Gemilerde güvertenin yüksekte kalan bölümü
-
üst kat : isim Bulunulan yere göre bir üst daire ve bölüm
-
üst kurul : isim Kendilerine bağlı kurum veya kuruluşların yaptıkları işleri denetleyen ve onaylayan üst bir birim
-
üst sınıf : isim Bir üst sınıf veya ileri sınıf
-
üst tabaka : isim, toplum bilimi İleri gelenler sınıfı
-
üst tarafı : zarf Olup olacağı, sonuç olarak
-
üst üste : sıfat Çok kalabalık, sıkışık
-
diz üstü : sıfat Boyu dizlerin üst kısmına gelen (etek, pantolon, çorap vb.)
-
köprü üstü : isim, denizcilik Kaptan köşkü
-
set üstü ocak : isim Alt bölümünde fırın yerine bulaşık veya çamaşır makinesi gibi beyaz eşya bulunan ocak
-
dumanı üstünde : sıfat Çok taze (sebze, meyve, yemek vb.)
-
buğusu üstünde : sıfat Çok sıcak
-
üstünü görmek : gebeyken aybaşı olmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstünüze afiyet (veya sağlık) : hastalıktan söz ederken karşısındakinin o hastalığa tutulmaması dileğiyle söylenen söz"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üst çıkmak (veya gelmek) : yenmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üste çıkmak : suçlu olduğu hâlde karşısındakini suçlamak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstten bakmak : kibirli, gururlu bir biçimde"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstü kalsın : hesaptan artakalan az miktardaki paranın alınmaması, bahşiş olarak bırakılması sırasında söylenen bir söz"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüme (veya üstümüze veya üstünüze) sağlık (veya iyilik sağlık veya şifalar) : "Tanrı esirgesin, üstümden uzak olsun" anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstünde durmak : bir işe önem vermek, bir işle yakından ve sürekli ilgilenmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstünde hakkı olmak : birinde emeği, iyiliği, hakkı bulunmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstünde kalmak : mal, artırma sonucunda bir kimsenin olmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstündeki üstünde, başındaki başında : "üstündekinden başka hiçbir şey kalmadan" anlamında kullanılan bir söz"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstünden akmak : bir durumu çok belli olmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstünden atmak : bir şeyi ödev olarak kabul etmemek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstünden dökülmek : giysi, giyecek bol ve biçimsiz olmak, yakışmamak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstünden geçmek : daha önceden yapılmış bir işi, denetlemek amacıyla yeniden gözden geçirmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar "Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında
-
üstünden (şu kadar zaman) geçmek : aradan herhangi bir zaman geçmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstünden kibarlık akmak : aşırı derecede kibar davranmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne alınmak : bir davranışın kendisine karşı olduğunu sanarak tedirgin olmak, alınmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne almak : bir işi yapmaya söz vermek, ödev alınmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne atmak : bir suçu birine yüklemek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne basmak : yerinde bir düşünce ileri sürmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne bir bardak (soğuk) su içmek : bir işten umudunu kesmek, o işin olacağına inanmamak, o işten vazgeçmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne bir iki güneş doğmak : sabah yataktan geç kalkmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne çekmek : kendi üzerine almak, muhatap olmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne çullanmak : saldırarak üzerine abanmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne düşmek : bir kimseyle veya bir şeyle çok ilgilenmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne fenalık gelmek : aşırı derecede sıkılmak, pek bunalmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne geçirmek : bir malın tapusunu kendi adına yazdırmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne gitmek : bir işe el atmak, karışmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne gül koklamamak : sevdiği birinden başkasını sevmemek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne kalmak : güçlükler birinin omuzlarına yüklenmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne kapanmak : belli bir işi aralıksız bir biçimde yapmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne koymak : katmak, eklemek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne kuma gelmek : kocası, başka bir kadın almak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne kuş kondurmak : olağanüstü, o ana kadar görülmemiş bir şey yapmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne olmamak : daha üstü, iyisi bulunmamak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne oturmak : hakkı yokken bir şeyi kendisine mal etmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi : tembel, uyuşuk, cansız, miskin"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne perde çekmek : isteyerek örtmek, gizlemek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne sevmek : birini severken bir başkasını daha sevmek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne titremek : bir şeye veya kimseye sevgi, özen göstermek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne toz kondurmamak : bir şeyin veya bir kimsenin kusurlu olabileceğini kabul etmemek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne tuz biber ekmek : üzüntüyü, kusuru artıracak durum yaratmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne üstüne gitmek : çekinmeden sonucu tehlikeli olabilecek bir şeyle uğraşmak, yılmamak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne yaptırmak : bir malın tapusunu kendi adına yazdırmak"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne yatmak : hakkı yokken bir şeyi kendine mal etmek, bir şeyi alıp vermemek"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar
-
üstüne yok : "bundan daha iyisi olamaz, hepsinden iyisi bu" anlamında kullanılan bir söz"Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." - H. E. Adıvar