-
sakal bırakmak (veya koyuvermek veya salıvermek veya uzatmak) : sakalını tıraş etmeyip büyütmek"Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." - F. R. Atay
-
sakal oynatmaz : ağızda eriyecek kadar olgunlaşmış (yemiş, yiyecek)"Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." - F. R. Atay
-
sakalı bitmek : bir iş sürüncemede kalmak"Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." - F. R. Atay
-
sakalı değirmende ağartmamak : yıllar pek çok deneyim kazandırmış olmak"Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." - F. R. Atay
-
sakalı ele vermek (veya kaptırmak) : başkasının sözünden çıkmayacak bir duruma düşmek"Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." - F. R. Atay
-
sakalı saydırmak : saygınlıktan düşmek"Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." - F. R. Atay
-
sakalına ak (veya kır) düşmek : sakalı ağarmaya başlamak, yaşlanmak"Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." - F. R. Atay
-
sakalım yok ki sözüm dinlensin : "ancak yaşlı kimselerin söz ve öğütleri dinlenir" anlamında kullanılan bir söz"Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." - F. R. Atay
-
sakalına kar yağmak : sakalı aklaşmaya başlamak"Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." - F. R. Atay
-
sakalına göre tarak vurmak : birinin hoşlanacağı biçimde konuşmak veya davranmak"Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." - F. R. Atay