-
malın gözü : isim Açıkgöz, kurnaz, çokbilmiş kimse
-
anamal : isim, ticaret Sermaye
-
mal canlısı : sıfat Mala çok düşkün, malı çok seven
-
sıra malı : isim, ticaret Değeri ve özelliği olmayan mal
-
dünya malı : isim Varlık, servet
-
ara mal : isim, ticaret Üretilecek malı elde etmek için üretim sırasında kullanılan yarı işlenmiş mal
-
orta malı : sıfat Herkesin yararlandığı (nesne)
-
başmal : isim, ticaret Sermaye
-
yerli malı : isim Ülkede yetiştirilen veya üretilen sebze, meyve veya malların hepsi
-
beytülmal : isim, tarih Devletin hazinesi
-
kabzımal : isim, ticaret Meyve ve sebze üreticileri ile satıcılar arasında aracılık eden kimse, sebze meyve toptancısı, komisyoncu
-
resülmal : isim Anamal
-
mal beyanı : isim, hukuk Mal bildirimi
-
mal bildirimi : isim, hukuk Mülkiyeti altında bulunan taşınır ve taşınmaz malların listelenerek istenen makama sunulması, mal beyanı, deklarasyon
-
mal birliği : isim, hukuk Hukuk bakımından karı ve kocanın mallarının bir bütün sayılması
-
mal mülk : isim Her türlü taşınır ve taşınmaz maddi varlık"Bizde mal mülk sahipleri, malın mülkün değerini anlamış değillerdir." - M. C. Anday
-
mal sahibi : isim Bir malı kendi mülkiyeti altında bulunduran kimse
-
mal sandığı : isim Para alıp veren devlet dairesi
-
mal varlığı : isim, hukuk Bir kişiye ait para ile ölçülebilen hakların bütünü, mamelek
-
fason mal : isim, ticaret Fason
-
mirî mal : isim, tarih Devlete ait mal, hazineye ait mal
-
sermaye mal : isim Bir ticari kuruluşun para, mal ve malzeme varlığının tümü
-
tapon mal : isim Niteliği düşük, eski mal
-
hırsız malı : isim Çalıntı mal
-
işporta malı : sıfat Değersiz, niteliksiz (mal)"O, işporta malı cam boncuklar içinde lekesiz bir elmastı." - N. F. Kısakürek
-
ithal malı : isim, ticaret Yurt dışından getirilen mal
-
mezat malı : isim Bayağı ve ucuz mal
-
vakıf malı : isim Vakfa devlet veya kişilerden devredilen ve üçüncü şahısların kullanması mümkün olmayan mal
-
ikame mal : isim, hukuk Birbirlerinin yerine geçen, konulabilen mal"Şekerin bulunmadığı durumlarda pekmez bir ikame maldır."
-
mal adama hem dost hem düşmandır : "malın insana yararı olduğu gibi zararı da vardır" anlamında kullanılan bir söz"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal bulmuş Mağribî gibi : "büyük bir zenginliğe kavuşmuşçasına aşırı sevinç ve coşku ile" anlamında kullanılan bir söz"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal canı kazanmaz, can malı kazanır : "insan mal kazanacağım diye sağlığını tehlikeye atmamalıdır" anlamında kullanılan bir söz"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal canın yongasıdır : "insan, malına gelen zarardan, canına gelmişçesine acı duyar" anlamında kullanılan bir söz"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal edinmek : kendine mal sağlamak, mal sahibi olmak"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal etmek : bir değer karşılığında sahip olmak"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal kaldırmak : ürün elde etmek"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal kapatmak : para karşılığında herhangi bir üretim alanındaki verimin sırf kendisine ayrılmasını sağlamak"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal meydanda : bir işin gizli bir yönünün olmadığını belirten bir söz"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi : malı mülkü yüzünden kendini üzüntüye kaptırmamak veya malı mülkü ile övünmemek gerektiğini anlatan bir söz"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal olmak : bir şeye bir değer karşılığında sahip olmak"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal yapmak : servet sahibi olmak"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
malı ongun olanın adı angın olur : "malından çok ürün alan kişinin adı her yerde anılır" anlamında kullanılan bir söz"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
malın iyisi boğazdan geçer : "kişinin, yiyemediği malının bir değeri yoktur" anlamında kullanılan bir söz"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
malını yemesini bilmeyen zengin her gün züğürttür : "züğürt, yokluk içinde bulunduğundan yiyemez, varlık içinde olduğu hâlde yiyemeyen de bunun gibidir" anlamında kullanılan bir söz"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
malı götürmek : herkesin göz diktiği bir çıkarı elde etmek"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin
-
mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan : "bu dünya gelip geçicidir, mala mülke fazla değer vermemek gerekir" anlamında kullanılan bir söz"Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı." - Ö. Seyfettin