-
karakulak : isim, hayvan bilimi Kedigillerden, çakala benzer vahşi bir hayvan (Caracal melanotis)
-
dış kulak : isim, anatomi Kulağın, kulak kepçesi ve dış kulak yolundan oluşan bölümü
-
ekşikulak : isim, bitki bilimi Kuzukulağı
-
iç kulak : isim, anatomi Kulağın işitme sinirlerinin bulunduğu bölümü, dolambaç
-
kulak demiri : isim Pullukta, uç demirinin kaldırdığı toprağı ters çeviren demir
-
filkulağı : isim, bitki bilimi Yılan yastığıgillerden, ana yurdu tropikal Amerika olan, kökü yumrulu bir süs bitkisi (Caladium)
-
kulakdavulu : isim, anatomi Kulak zarı
-
kulaktozu : isim Kulağın arkasındaki çukur bölüm, kulağın kökü
-
kabakulak : isim, tıp (***) Tükürük bezlerinin, özellikle kulak altı bezlerinin iltihaplanmasıyla beliren bulaşıcı, salgın ve ateşli bir hastalık, kabaşiş, yazma (I)"Her ikisi de şimdiye değin kabakulak geçirmemiş olduklarından, uzak durmaları gerekiyordu kardeşimden
-
kamışkulak : isim Kulakları ince, düzgün ve dik at
-
aslankulağı : isim, bitki bilimi Bir sap üzerinde dizili sarı veya kırmızı çiçekli otsu bir bitki
-
ayıkulağı : isim, bitki bilimi Bir tür çuha çiçeği (Primula auricula)
-
cankulağı : isim Çok yakın dost, sırdaş"Derdimizi dökecek bir dert ortağı, şikâyetimizi dinleyecek bir cankulağı bulunsun." - A. Ş. Hisar
-
denizkulağı : isim, hayvan bilimi Yassı kabuklu, içi sedefli, 10 santimetre uzunluğunda bir deniz yumuşakçası (Haliotis)
-
eşekkulağı : isim, bitki bilimi Karakafes
-
farekulağı : isim, bitki bilimi Çuha çiçeğigillerden, tohumu kuş yemi olarak kullanılan bitkilerin cins adı, bağırsak otu, sıçankulağı (Anagallis)
-
kuzukulağı : isim, bitki bilimi Karabuğdaygillerden, nemli yerlerde yetişen, yaprakları salata olarak kullanılan, çiçekleri iki evcikli ve kırmızımtırak bir bitki, ekşikulak (Rumex acetosa)
-
sıçankulağı : isim, bitki bilimi Farekulağı
-
tavşankulağı : isim, bitki bilimi Çuha çiçeğigillerden, kalp biçiminde geniş yapraklı, beyaz, pembe, şarap rengi çiçekli bir bitki, buhurumeryem, siklamen (Cyclamen coum)
-
kulak altı bezi : isim, anatomi Kulağın yakınında bulunan tükürük bezlerinin en büyüğü
-
kulak çivisi : isim Kağnıda tekerleğin çıkmaması için mazının ucuna takılan çivi
-
kulak dolgunluğu : sıfat İşiterek elde edilen (bilgi)"Siyasi malumatları hep ağızdan kapma, kulak dolgunluğu şeylerdir." - Ö. Seyfettin
-
kulak erimi : isim, fizik Sesin işitilebileceği uzaklık
-
kulak kepçesi : isim, anatomi Kulağın sesi toplayarak orta kulağa göndermeye yarayan, yarım daire biçimindeki bölümü, sayvan
-
kulak kulağa : zarf Gizlice, başkası duymaksızın"Kalemlere girip kâtiplerle kulak kulağa, sıkı fıkı konuşan, pullu mühürlü kâğıtlar alıp veren sinsi bir adam vardır." - R. H. Karay
-
kulak memesi : isim, anatomi Kulağın yumuşak ve kıkırdaksız olan alt ucu
-
kulak misafiri : isim Yanında konuşulanları konuşmaya katılmadan dinleyen kimse
-
kulak sadakası : isim Duyulan ve öğrenilen bilgilerin bir bölümünün başkalarına aktarılması
-
kulak tıkacı : isim Sesleri, gürültüleri hafifletmek veya su kaçmasını engellemek için kulağın içine veya üzerine konulan araç
-
kulak tırmalayıcı : sıfat Kulağı rahatsız eden"Bu ses ona şimdi çatlak bir zurnadan çıkan sesler gibi kulak tırmalayıcı geliyordu." - Y. K. Karaosmanoğlu
-
kulak zarı : isim, anatomi Dış kulakla orta kulağı birbirine bağlayan zar, kulakdavulu
-
kulağı kesik : sıfat Görmüş geçirmiş, deneyimi fazla olan, uyanık
-
kulağı kirişte : sıfat Söylenecek sözü, gelecek haberi sabırsızlıkla bekleyen (kimse), kulağı tetikte
-
kulağı tetikte : sıfat Kulağı kirişte"Kulağı tetikte, avuçları terlemiş, yüreği küt küt atıyor, çıkıyor odadan." - A. İlhan
-
kulağı tıkalı : sıfat Sağır, ağır işiten
-
kepçe kulak : sıfat Kocaman ve öne doğru kulakları olan (kimse)
-
orta kulak : isim, anatomi Kulak zarı, çekiç, örs, üzengi kemiklerinin bulunduğu, dış kulakla iç kulak arasındaki bölüm
-
yelken kulak : sıfat Yelken kulaklı
-
baca kulağı : isim Ocağın iki yanında taştan yapılmış ufak raf
-
deniz kulağı : isim, coğrafya Açık denizden bir kum setiyle ayrılan veya kıyı dilinin gelişmesiyle göl biçimini alan sığ koy veya körfez, lagün
-
müzik kulağı : isim Müziğin seslerine olan duyarlılık ve yatkınlık durumu
-
eli kulağında : sıfat Nerede ise olacak, çok yakında olması beklenilen"Eli kulağında, ya bugün çalar kapıyı ya yarın çalar." - M. İzgü
-
ağzı kulaklarında : sıfat Çok sevinçli, mutlu (kimse)"Ağzı kulaklarında, ara sıra taksinin arka camından, taksinin peşi sıra koşan çocuklara bakıyor." - N. Hikmet
-
kulak arkası (veya ardı) etmek : dikkate almamak, göz önünde tutmamak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulak asmak : önem vermek, dinlemek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulak kabartmak : belli etmemeye çalışarak dinlemek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulak kesilmek : büyük bir dikkatle dinlemek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulak kıvırmak : domatesin olgunlaşmasını sağlamak için işlem yapmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulak (veya kulaklarını) tıkamak : bir şeyi duymazlıktan gelmek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulak (veya kulağını) tırmalamak : kulağı rahatsız etmek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulak tutmak : dinlemek, işitmek istemek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulak vermek : merak edip dinlemek, işitmeye çalışmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın "Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağı ağır işitmek : kulağı iyi işitmemek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağı (veya kulakları) çınlasın : konuşulan yerde bulunmayan, sevilen biri anıldığında söylenen bir söz"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağı dikilmek : konuşulanları dinlemek için dikkat kesilmek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağı duvar olmak : sağır olmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağı okşamak : kulağa hoş gelmek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağı (bir şeyde) olmak : dikkatini bir şeye vermek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağı ters taraftan göstermek : kolay yolu varken bir işi daha zor ve uzun yollar kullanarak yapmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağı olmamak : ses titreşimlerinin yükselip alçalmasını ayırt edememek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına çalınmak : başkasına söylenirken kendisi de duymuş olmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına çarpmak : duyulmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına fısıldamak : çok alçak ve hafif bir ses tonuyla kulağına eğilip bir şeyler söylemek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına gelmek : kulağına çalınmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına girmemek : söylenilen sözlere önem vermemek, söylenenleri anlamamak, benimsememek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına gitmek : duymak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına inanmamak : duyduklarının doğruluğundan şüphe etmek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına kar suyu kaçırmak : dolaylı olarak duyurmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına kar suyu kaçmak : bir duyum almak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına koymak (veya sokmak) : bir duruma veya söze hazırlamak için önceden kısaca anlatmak, düşünce aşılamak, telkin etmek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına küpe olmak (veya etmek) : başa gelen bir durumdan alınan dersi unutmamak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağına söylemek : fısıldamak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağını açmak : dikkatle dinlemek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağını doldurmak : bir kimseye başkasından bilgi almadan önce konu üzerinde bilgi verirken kendi düşüncesini aşılamak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağını sağır etmek : sağırlaşmasına sebep olmak, işitemez duruma getirmek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulağının üzerine yatmak : görmezlikten, duymazlıktan gelmek, dikkate almamak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulakları dolmak : aynı şeyi dinlemekten usanmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulakları paslanmak : çoktan beri müzik dinlememiş olmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulakları patlatmak : Gürültüyle rahatsız etmek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulakları uğuldamak : kulakta uğultu olmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulaklarına kadar kızarmak : çok utanmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulaklarını dikmek : hayvan dikkat kesilmek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
-
kulaklarının pasını gidermek : hoşa giden ses veya güzel bir müzik dinlemek"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın