-
edememek : yapamamak, yapmadan duramamak"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
-
eden bulur, inleyen ölür : "nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün" anlamında kullanılan bir söz"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
-
etme (veya etme yahu) : şaşılacak durumlarda "öyle mi, doğru mu, gerçek mi?" gibi anlamlar bildiren bir söz"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
-
etme eyleme : bir davranış karşısında "yapma" anlamında kullanılan bir söz"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
-
etmediğini bırakmamak (veya komamak) : elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
-
ettiği hayır, ürküttüğü kurbağaya değmemek : yol açtığı zarar, yaptığı iyilikten büyük olmak"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
-
ettiği yanına (kâr) kalmak : yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, cezasını görememek"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
-
ettiğini bulmak (veya çekmek) : yaptığı kötü davranışın karşılığını görmek"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
-
ettiğini yanına bırakmamak : yapılan kötü davranışa karşılık vermek"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
-
ettiğiyle kalmak : yapmak istediği kötülüğü başarıya ulaştıramayan kimse, başarısızlığın üzüntüsü ve utancı içinde kalmak"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner