- basma
isim Basmak işi"Eşyanın üstüne çıkıp basmaya, üstünde zıplamaya başladık." - A. Kutlu
- belirti
isim Bir olayın veya durumun anlaşılmasına yardım eden şey, alamet, nişan, nişane"Tuhaf! Çocukların yüzünde zerre kadar utanma belirtisi yok." - A. Ümit
- izleme
isim İzlemek işi, takip"Töreni izlemeye gelenlerin bir kısmı bu iş için tutulmuş insanlardı." - E. Şafak
- işaret
isim Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im"Noktalama işaretleri."
- ortaya çıkarmak
delilleriyle göstermek, ispat etmek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
- kopya etmek
bir yazı, eser vb.nin aslına bakarak aynını veya benzerini oluşturmak"Edebiyatımız iptidai, resmimiz basit, felsefemiz kopya, okuma yazma bilmek bir irfan sayılıyor." - P. Safa
- kopyasını çıkarmak
kopya etmek"Edebiyatımız iptidai, resmimiz basit, felsefemiz kopya, okuma yazma bilmek bir irfan sayılıyor." - P. Safa
- eser
isim Emek sonucu ortaya konan ürün, yapıt"Boğaziçi doğrudan doğruya Türklerin eseridir." - Y. K. Beyatlı
- takip etmek
yetişmek, yakalamak veya bulmak amacıyla birinin arkasından gitmek, izlemek"Hazım Aslan'ı, bir polis hafiyesi gibi günlerce takipten sonra bulmaya muvaffak oldum." - H. E. Adıvar
- bulmak
-i Arayarak veya aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak"Kafam her an bir konu bulmak için binbir çeşit şeye müracaat ediyor." - H. E. Adıvar
- iz
isim Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet, emare"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
- izlemek
-i Birinin veya bir şeyin arkasından gitmek, takip etmek"Babam kaşları çatılmış, başını sallayarak izliyor bizi." - A. Ümit
- çizmek
-i Çizgi çekmek
- zerre
isim Çok küçük parçacık"Kendi servetinden bir zerresini vatan namına feda etmemişti." - Ö. Seyfettin
- iz sürmek
izlemek, arkasından gitmek, takip etmek"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." - S. F. Abasıyanık
- alâmet
Kur’an-ı Kerim, 1. Belirti, işaret, iz, nişan.
2.Büyüklük, irilik bakımından şaşılacak durumda olan nesne.
- kalıntı
isim Artıp kalan şey, bakiye
- oymak
isim Aşiret
- emare
isim Belirti, iz, ipucu"Fakat hepsinin yüzünde korku ve endişe emarelerini ayan beyan görmüştüm." - Y. K. Karaosmanoğlu
- patika
isim Engebeli yerlerden gelip geçenlerin ayak izlerinden oluşan, tekerlekli araç işlemeyen dar yol, çığır, keçi yolu, yolak"Selim çıkını aldı, güneşte ağaran patika yolunu tuttu." - Halikarnas Balıkçısı
- tasarlamak
-i Bir şeyin nasıl gerçekleşebileceğini düşünmek, zihinde hazırlamak"Nasıl bir iş edinmeyi tasarladığını anlıyorum şimdi." - N. Hikmet
- baskılı devre kartı
- arabanın koşum kayışı
- izini sürmek, izlemek, bulmak, ortaya çıkarmak,
- ayrıntıları ile tanımlayarak aslını göstermek: çizmek: dikkatle çizmek veya yazmak: şeffaf kağıt üzerinden kopya etmek
- az miktar: işaret: kalıntı: ormanda patika: hafif çizgi
- hafif ağrılar. He traces his family back to the fifteenth century. Soyu on beşinci yuzyıla kadar uzanıyor. No trace remains. Hiç bir iz kalmadı. trace'able izlenebilir
- hakketmek: geçmek. trace back aslını arayıp bulmak. trace out krokisini yapmak
- izi bulunabilir
- izi bulunabilir.
- izlemek: izini araştırıp bulmak
- nişan: azıcık şey
- planını çizmek. trace over şeffaf kağıt üzerinden kopya etmek. traces of pain ağrı belirtileri