- uç
isim Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası"Bu resmin iki gözü bir makasın ucu ile oyulmuştu." - A. Gündüz
- tepe
isim Bir şeyin en üstteki bölümü"Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." - S. F. Abasıyanık
- burun
isim, anatomi Alınla üst dudak arasında bulunan, çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı
- doruk
isim Dağ, ağaç vb. yüksek şeylerin tepesi, en yüksek yeri, zirve, şahika"Dağ doruğu gibi yüce, pembemsi bir kaya yükseldi iskelemizde." - A. Erhat
- ipucu
isim İnsanı aradığı gerçeğe ulaştırabilecek iz, emare"Elimizde tek ipucu elbisesini diken terzi." - A. İlhan
- işaret
isim Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im"Noktalama işaretleri."
- çöplük
isim Çöplerin atıldığı veya biriktirildiği yer, çöp tenekesi, küllük, süprüntülük, gübürlük, mezbele, mezbelelik
- nasihat
isim Öğüt"Nasihatleri sonuna kadar dinler ve bitince hiç sesini çıkarmaz." - M. Ş. Esendal
- devirmek
-i Ayakta veya dik duran bir şeyi düşürmek, yatay duruma getirmek"Ne ince boyunlu ilaç şişesini ne kırmızı kutuyu devirdiniz." - N. Hikmet
- akıtmak
-i, -e Akmasını sağlamak, akmasına yol açmak, dökmek
- eğilmek
nsz Bir yana doğru eğik duruma gelmek
- ima
isim Dolaylı olarak anlatma, üstü kapalı olarak belirtme, işaretleme, anıştırma, ihsas"Başkalarına ima ile bile söylemekten çekindiğim en mahrem şeyleri bilen insandın sen." - P. Safa
- boşaltmak
-i Boş duruma getirmek"Bu durum, ister istemez evi doldurup boşaltanlarda da kısıntı yapmamızı gerektiriyordu." - A. Ağaoğlu
- öneri
isim Bir sorunu çözmek üzere öne sürülen görüş, düşünce, teklif
- atmak
-i, -e Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak"Taşı suya atmak."
- eğmek
-i Düz olan bir şeyi eğik duruma getirmek"Ağır ağır başını eğip yere baktı ve boynunu büktü." - Y. Z. Ortaç
- meyil
isim Eğiklik, eğim, akıntı"Fazılpaşa Yokuşu'nda akşam olurken, tatlı bir meyille denize uzanan kırmızı damların üzeri kararır." - H. E. Adıvar
- eğme
isim Eğmek işi
- etkilemek
-i Etkiye uğratmak, tesir etmek"Toplumu etkileyen olaylara herkes kendi yorumunu katıyor." - N. Cumalı
- bahşiş
isim Yapılan bir hizmete ödenen ücretten ayrı olarak fazladan verilen para, kahve parası"Babam paranın üstünü kürdanlarla birlikte olduğu gibi aldı, cebine koydu; garsona hiç bahşiş bırakmadı." - A. Ağaoğlu
- dokunmak
-e Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek"Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk." - A. Haşim
- tıkırdatmak
-i Tıkırdamasını sağlamak, tıkırdamasına sebep olmak"Birkaç adım daha atsa Nuriye'nin kapısını bulacak, tıkırdatıp içeriye girecekti." - B. Günel
- yatırmak
-i, -e Bir kimsenin bir yere yatmasını sağlamak"Çocuğu bir kenara yatırdım ve kadını omuzlarından tutup bir taşa dayadım." - Y. K. Karaosmanoğlu
- dökmek
-i Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak"İhtiyar karısı pırıl pırıl kalaylı maşrapa ile ona su dökecek." - S. F. Abasıyanık
- öğüt
isim Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz, nasihat"Bütün öğütlerine itaat ettiğim hâlde hiçbir şeye muvaffak olamıyorduk." - A. Gündüz
- tavsiye
isim Öğütleme, yol gösterme"Doktorların tavsiyesini yerine getirmek için de yürüye yürüye evine vaktinde yetişir." - A. Ş. Hisar
- abanmak
-e Eğilerek bir şeyin, bir kimsenin üzerine kapanmak"Efendi, sen de ne üstüme abanıyorsun?" - B. Felek
- devrilmek
nsz Devirme işi yapılmak"Üst parçası devrilmiş minarelerin başında, leyleklerin geniş kenarlı yuvaları görünüyor." - H. S. Tanrıöver
- mezbele
isim Çöplük"Köyün mezbelesinde, köpek enikleriyle insan yavruları birbirine karışmış, oynaşıyorlar." - Y. K. Karaosmanoğlu
- tıkırdatma
isim Tıkırdatmak işi
- hafif vuruş
- hafifçe vurmak
- püf nokta
- burun şekli vermek
- ucunu kapamak
- uç yapmak
- şapkayla selam vermek